Çarşamba, Aralık 27, 2006

bir tur daha bitmek üzere... bu turlardan otuz üçüne ben de eşlik ettim, daha kaç turunda beraberim onunla bilmiyorum.
yeni turlarının benim için de güzel olmasını diliyorum. aslında bu turlar için çok dileğim var ama dilek olarak kalacaklarını bile bile dilemek istemiyorum.
tüm çirkinlikleri üzerinden atmasını mesela... gülmeyi bilmeyip, başkalarının gülmelerine engel olanları, minicik canlara bile kıyabilenleri silkelese üzerinden... sevgiyi aşkı bilmeyenleri, dinlemekten ve anlamaktan bi'haberleri, düşünme üşengeçlerini ayıklasa üzerinden.
sıradanlıkları, fabrika üretimi görünüp de "kendi" olmaya korkan korkakları... -mışım -mişim, -mıymışım -miymişim taklitçilerini temizlese...
gözü dönmüşlerle gözü doymazları yok etse. başka hayatlardan, kendi hayatlarına renk katmak için, kendilerini söz sahibi sananları, onların yerine karar verenleri dağıtsa, savursa üzerinden...
kalbi ile dili çelişenlerle, beyni ile dili çelişenlerin dillerini sustursa mesela. sustursa ve sadece beyinlerinin ya da kalplerinin seslerini duyabilip, gerçek sözlerini anlayabilsek...
sevgi ile aşk ile kendilerinde yaşayanların yaşantılarında "ayıp" denen "yasak" denen hiç birşey kalmasa mesela. onlara karışanlar için kullanılsa bu "tabir"ler.
özenecek hayat bulamasa hiç kimse, özenilesi olsa zaten herkesin hayatı kendince.
görmelerini sağlasa insanların, duymalarını... hissetmelerini... ve görülen, duyulan, hissedilen her yaşam, duyan gören ve hissedenleri mutlu edecek türden olsa.
"maske" takma yaşı 6-7 yaşlarından 80li yaşlara çıkarılsa mesela... ve o maskeler sadece ölümün renksizliğini silmek için takılsa.
dileklerim gerçekleşemeyecek türden. o yüzden dilemiyorum. sadece içimden tekrar ediyorum.
gerçekleşme ihtimali olanları ise bu sefer "keşke" ile başladığım cümlelerle değil, "lütfen" diye başladığım cümlelerle diliyorum.
yine "dilek" olarak kalacak olurlarsa, bir dahaki sefer için cümle başında kullanacağım kelimem hazır nasıl olsa bi' de onu denerim... yine olmadı diyelim, o zaman da belki emrederim ;)









Salı, Aralık 26, 2006

bir taşla iki "duygu"

ne bugün ne dün var.
daha elimi bir harfe uzattığım an, bitiyor o "an". "herşey geçmişte kalıyor"u yazışım bile geçmişte kaldı. an'ları bitirerek "geçmek bilmeyen zamanın" "yıllarını" tüketiyoruz.
her geçen an bi' daha "aynen" yaşanamayacak bir an madem, o zaman "o anların tadını çıkaralım" derken bile o an'ları geçmişte bırakıp, değerlendiremiyoruz. "an"larımız laflarla geçiyor yani.
ve ben biten her anımda, istisnasız her anımda mutlaka "sen"liyim. "aşk"lıyım. "aşk"layım. bensiz geçen bir anımın olmasının mümkün olmaması gibi, sensiz geçen bir anımın olması da mümkün değil artık. bu "an"ların her bir "an"ında neler olacak ve olur olmaz o "an"da kalacak, o "an"ın anısı olacak, bilmiyorum. ama eğer olacak olan "yarınım" varsa o "yarınım"dasın aşk. o yarınımın "an"ları sen'den oluşacak...
"seni seviyorum" deyişlerimin geçmiş bir "an"da kalmaması için belki de her "an" sana "seni seviyorum" diyorum. "an"ların toplamından ibaret olan yıllarımız, ömrümüz "biz" olarak geçsin istiyorum. her "an"ımda seninle olabilmek... seni özlediğim "an"ları yaşamamak... üstüste gelen bu kötü "an"ları bitirmek, tüketmek istiyorum. bitsin istiyorum artık. bitsin... sadece sen'li "an"lar olsun artık. bu sen'liliklerim sen'li ya da sen'siz olsa bile...
yoruldum artık, tek tek "an"lardan ibaret ama toplamda yıllarıma denk "istemediklerimi" "acılarımı" "mutsuzluklarımı" yaşamaktan. yoruldum aşk. herşeyden, herkesten sıyrılırcasına yoruldum... ısınmakta zorlanırcasına, gülmek için çabalamak zorunda kalırcasına yoruldum. nefes bile almak istemezcesine, yok olup gitmek istercesine yoruldum.
güzel "an"lar istiyorum artık aşk. bir sürü güzel an... toplandıklarında "bir ömür" edecek kadar çok, o kadar çok güzel "an"...

















Pazar, Aralık 24, 2006

bu gibiyim

buz gibiyim bugün. soğuğum. buz gibi...
korkularım da umutlarım da buz gibi
nefesim soğuk bugün
ellerim de
gözlerim soğuk bakıyor, gözyaşlarım bile buzdan
dışım soğuk bugün, içim buz tutmuş
kanım donmuş, kalbim durmuş.
buz gibiyim bugün
soğuğum...
çaresizliklerim de çarelerim de buzdan
beklentilerim ve vazgeçtiklerim de.
hayallerim buz tutmuş, sevinçlerim donmuş.

donan kişiyi buzla ovarlarmış
bilmem bende işe yarar mı...
deneyin bakalım, bekliyorum










Cumartesi, Aralık 23, 2006

yazmak yine...
sadece parmaklarımı bırakıp klavyeye, yazmak özgürce
"bu sabah yağmur var istanbulda" derken, mazhar yazmak
"sarkılarda düşünmek seni bana getirmez ki" .........
getirmez mi?
bazen çok şey vardır söylenmek istenen,

çok kelime boğazına dizilmiş, vize bekleyen
"hadi tamam" damgasını
ama
yok
vize yok onlara işte
ya kaçak geçip, çıkacaklar dışarıya ya da kaderlerine boyun eğip kalacaklar aynı yerde
bi sonraki müracaatı beklemeye devam ederek
derin bir iç çekip
solusam dışarıya
çıkabilirler mi acaba?
yoksa o kargaşada kaybolup giderler mi?

"keşke"lerden "iyi ki"lere geçebilecek miyim bi'gün?
"iyi ki sevmişim
iyi ki sevilmişim" diyebilmek özgürlüğü
"iyi ki var, iyi ki varız" diyebilme mutluluğu
"keşke"leri sadece üçüncü şahıslara dilediklerimde kullanabilme şansı,
olacak mı?

Bildiğim bir şey var, o da:

Liebe ist, so wie du bist
Du guckst mich an,
und ich geh mit,
Und der ist ewig, dieser Augenblick.
Da scheint die Sonne,
da lacht das Leben,
Da geht mein Herz auf,
ich will's dir geben.
Ich will dich tragen,
ich will dich lieben,
Denn die Liebe, ist geblieben.
Hat nicht gefragt,
ist einfach da,
Weglaufen geht nicht, das ist mir klar.


















Pazar, Aralık 17, 2006

cevap doğru ama çözüme "gidiş yolu" hatalı...

içim öyle dolu ki, ne yazsam, ne kadar yazsam yetmeyecek boşaltmama. nerden başlasam, hangi birini yazsam bilemiyorum.
beynimde yüzlerce soru, cevaplarını bildiğim ama cevaplarından hoşnut olmadığım. sevmiyorum o cevapları. ve her bir soruya, seveceğim cevaplar arıyorum.
nasıl olsa sonuçları hep aynı olan işlemlerden oluşuyor hayat. gidiş yolunu değiştirmek istiyorum, o kadar. sevebileceğim bir "gidiş yolu", soruyu, problemi sevmesem de, cevabı değiştiremesem de... hatta "puanım kırılsa" bile. aynı sonuca kendi çözümümle ulaşmak istiyorum.
alışılagelmiş yöntemlerden sıkıldım çünkü. tek düze yöntemlerden... herşey hep aynı. sorular da cevaplar da... cevaba giden çözümler de... yollar, yöntemler hep aynı.
herkese olan bana. bana olan herkese... herkes gibi doğmuş olsam da, dünyanın her "güneşturu"nda bir yılımı doldursam da ve o turların birinde yok olacak olsam da, "herkes" "ben" değil, "ben" "herkes" değilim.
kendim olduğumu bilmek istiyorum. "ben" diye bir varlık var'ı hissetmek... bana has bir yöntem, bana has bir işlemle ulaşmak cevaba.
öyle doluyum ki ve o kadar da boş... hırsım artıyor her geçen saat. ve hırslandıkça ben, daha çok soru buluyorum cevaplarını bildiğim. daha çok problem hayata dair. daha çok işlem, formülleri çoktan bulunmuş olan...
"gidiş yolu"m doğru ama sonucu yanlış, olma şansım yok. ama doğru sonuca, "gidiş yolu"mdan kesilecek minik bir puanla ulaşacağım. benim "gidiş yolu"m. benim çözümüm. benim formülümle...








Cumartesi, Aralık 16, 2006

bu kadar...

bu kadarmış. "bir namazlık saltanat sürdü, o taht misali musalla taşında." bir namazlık süre kadar tahttaydı. "el pençe divan" duruldu. bir namazlıktı herşey.tüm "helallikler" bir namazlıktı.
59 yıl bir namaza sığdı. acılar, kahkahalar, kavgalar... bir namazlıktı umutlar, hayaller... bir namaza sığdı koca bir ömür. bir namazlık... bir namazlık anlama, bir namazlık anma...
doğum...................................................................ölüm
ikisinde de söz sahibi değiliz. bari "nokta nokta"ları kendimiz doldurabilsek.
bir namazlık işte "............................................" doldur doldurabildiğince. ne değişecekse "doldurdum" sanmaktan başka eline.
bir namazlık "hayat" yaşıyorsun. hala "bi'şeyim" sanıyorsun.......

















Cuma, Aralık 15, 2006

hoşçakal dayım...


“hiç yolcusu yokmuş gibi, sessizce alır yol
sallanmaz o kalkışta, ne bir mendil ne bir kol.”

Kimseye birtek kötü söz söylemeden, kimsenin kalbini kırmadan yaşadın. Paylaştın, ihtiyaç duyanlarla, ihtiyacın olduğu halde, ihtiyaç duyduklarını.
Haftalarca vitrinde iç geçirerek baktığın, sonunda sahip olabildiğin, o güzel palton bile, birkaç gün sonra hiç tanımadığın ama çok üşüyen yaşlı bir amcanın olmuştu dayım.
Her canlıyı sevdin sen, tertemiz sevdin.
Lotodan büyük ikramiye çıktığı gün, bana da Onura da ev, araba sözün vardı. Cumartesi çekilecek, oynadın mı dayım?
Çarşamba günü dertleşmiştik seninle. Bana demiştin ki “Allah beni hiç sevmemiş, neden yaratmış sanki. Tüm bu çileyi çekeyim diye mi? Duysa beni, canımı alsa da kurtulsam.”
Allah, seni çok sevmiş dayım. Öyle çok sevmiş ki... Sesini duydu işte.
Beraber kahvaltı ederken sana son kez baktığımı, sesini son kez duyduğumu, seni son kez öptüğümü bilseydim, bilseydim, yirmi dakika daha çarpacakmış o güzel kalbin, sana daha sıkı sarılırdım dayım. Sımsıkı.
Senin için koştururken ben, farkettim ki yaşarken sen, ne az şey yapmışım sana. Ne kadar az. “neyi oluyorsun” dediklerinde “yeğeniyim” derken farkettim ki yeğenden öteydim ben sende dayım. Annem- babam bilmezler ilk sözcüğümü, ama sen duydun. İlk adımlarımı sen gördün. İlk dişimi seninle atmıştık, karşıkı arsanın başındaki iki katlı evin çatısına.
Sonra “mezar yeri?” dediler. Gittim bir görevliyle anneannemin, dedemin ve uğur’umun yattığı o mezara. “burası müsait, havva elmalı’nın ki”.Anneninki. anneanneminki...
Seni yarın annenin koynuna vereceğiz dayım. Anakucağında gözlerini açtığın bu dünyayla, tekrar anakucağına dönerken vedalaşacaksın.
Seni çok seviyorum dayım. Sarıl benim için de öp, anneannemi, dedemi ve uğur’umu olur mu? Söyle onlara, onları ne çok özlediğimi. Anılarda değiller söyle. Hep bendeler. Sen de öyle.

Seni çok seviyorum dayım. Tekrar görüşmek üzere...







Perşembe, Aralık 14, 2006

...!

dünyayı tanımak için bir "anne" seçtin. o anneye SENİ verecek bir de "baba". gelip solumak, yaşayıp görmek istedin.
acıkmayı, susamayı, gülmeyi, ağlamayı tanımak. sarılmanın, öpülmenin hatta öpmenin tadına varmak istedin. iyi-kötü ne varsa biz'lerin gördüğü, yaşadığı; onları yaşayıp, bilmek istedin.
karşılıksız sevginin güveninden, çıkar sevgisinin kokuşmuşluğuna olan o iğrenç yolculuğu yaşamaya bile razıydın bizler gibi. kokunu annene sunup, babana naz yapmak istedin. bir aşktan doğup, aşkla büyümek istedin belki. hatta belki birgün "aşık" olmayı bile...
bu sözlerim sana minik bebek, dinle ve anla dünyayı... ninni söyler gibi anlatmak isterdim sana tüm bunları. kim bilir belki de başarırım, ne dersin?
hayatta "doğrular" ve "hatalar" vardır. hataların hata olduğunu herşey bittiğinde fark edersin ve çok geçtir. doğrularıysa yaptığın an bilirsin. zor gelse de acı verse de yaptığın şey doğruysa eğer "kaskatı" ve "tavizsiz" olmalısın.
ama şu var minik bebek, doğrular da hatalar da neye göre tesbit edilmiştirler? kime göredirler? en "oh" dediklerin doğru, en "vah" dediklerin yanlıştır. benim "oh" dediğime bir başkası "vah" diyorsa "doğru" mudur o "oh"um, "hata" mıdır?
havaya attığın bir metal paranın ardından sorulan "yazı mı tura mı?" sorusunu "doğru mu, yanlış mı" yapmak kadar anlamsızdır "doğru"lar ve "yanlış"lar.
sen doğrusun ama ben yanlışım. ya da ben doğruyum ama sen yanlış. belki de biz doğruyuz dışımızdakiler yanlış. yanlış olan bizsek eğer, doğrular çirkinmiş demek.
kafanı mı karıştırdım minik bebek? karışmasın hiç... sen hep "doğru"sun... o yüzden de yakışmıyorsun "bu yanlış zamana, bu yalan hayata, bu hatalara bulanmış dünyaya,ikiyüzlü insanlığa."
sen "doğru"sun minik bebek "yanlış" olan bizleriz.
bizler, yani senin dışındaki herkes








Salı, Aralık 12, 2006

tualde ben de olayım

yaşamanın dışında ve ötesinde hiç birşey beklemeden yaşamak... şairin dediği gibi. "bütün işin gücün yaşamak olacak"
sadece solumaktan ibaret olmasın derim ben oysa. solumayı sevmek gerek. sevdirecekleri bulmak gerek. zaten doğduktan sonra "yaşamaya" mahkumsun bir şekilde. ona bir şekil vermek, boyamak gerek.
hayatımı bir tuvale dayadım şimdi. bir elimde bir silgi diğerinde boyalarım. olmaması gerekenleri silmeye başladım. ama henüz boyalara geçemedim. silme işlerim bi' bitsin, en canlı renkleri seçip başlayacağım boyamaya. renk renk... desen desen... karıştırıp boyalarımı birbirlerine, en bilinmeyen renkleri keşfedeceğim.
ama önce tualimi iyice bi' temizlemeliyim. öyle ki, tamamladığımda "resmimi" üzerinde "gülümseyerek" yer alabilmeliyim. bu tablonun sahibi olarak en güzel renkleri taşımalıyım. en canlı, en cıvıl cıvıl olanlarını.
yaşamanın dışında ve ötesinde çok şeyi düşünerek yaşamalıyım. yaşamak tat vermeli. tat vermeli her yeni gün. her batımında güneş göz kırparak bana, müjdelemeli bi' sonraki günle gelecek sürprizlerini.
mutlu etmek çok güzel bir his. ama önce "mutlu" olmalıyım artık. bencil omalıyım. kararlıyım yani bu "tual"de silmem gerekenleri silmeye. yoksa "resmim" bittiğinde, üzerinde eksik olurum. kendi resmimin... kendi hayatımın resminin içinde olmamak...
yaşamanın dışınde ve ötesinde "çok şey" düşünerek yaşamalıyım....








Pazartesi, Aralık 11, 2006

kafdağının ardı değil...

masallarda kahramanlar tutuldukları aşk için herşeyi yaparlar. "kafdağının ardındaki zümrüt-ü anka kuşunun bir tüyü" için canavarları alt eder, devlerle boğuşurlar.
senin aşkın çok büyük. bana olan aşkından farklı. daha yüce. ama hiç kıskanmıyorum o aşkı. sonuna kadar destekçisiyim hatta. aynı aşk beni de esir almıştı çünkü. ve hala da yakar yüreğimi.
biliyorum sen bu aşkla yaşıyor, soluyorsun. ve bildiğim birşey daha var ki bu aşka ulaşacaksın bitanem. ben de bunun için ne gerekiyorsa, üzerime düşen ne varsa yapacağım, inan.
bu bir masal değil, gerçek. ya da "gerçek" bir masal. herşeyiyle gerçek... ama zümrüt-ü anka kuşu kadar güzel bir gerçek. kafdağı kadar uzak bir gerçek. "uzak" erişilmez demek değil. sen erişeceksin.
bu "gerçek" masalın kafdağına varıp, zümrüt-ü anka kuşunun en güzel tüyüne ulaşacaksın... ve aşkına kavuşacaksın.
bense hep seninle gurur duyacağım. yanında olacağım istediğince. ve aşkına kavuştuğun gün "en mutlu insan" olacağım.
masalların sonları hep "mutlu"dur demiştim. bu "gerçek" masalın sonu da çok mutlu olacak.
kahramanımız muradına erecek... ve "hep" mutlu yaşayacak...SONSUZA KADAR...

seni çok seviyorum...








Pazar, Aralık 10, 2006

bi bakmak lazım...

bakmak lazım. ta en içe. körükörüne olmamalı hiç birşey. aşk bile. görmek lazım. en derinlere bakarak görmek. pembe bulutlardan sıyrılıp, gerçeklere ulaşmak...
her hareketin, her boşvermişliğin bir anlamı var. anlamak lazım.
"ağıza çalınan bir parmak balla" yetinip mutlu olduğunu görene, aslı öğretmek lazım.
ne kadar "çok" dense de "aptal"casına değili bildirmek lazım.
kopan birşeyi bağlasan bile "artık ortasında bir düğüm var"ı göstermek lazım.
"değer verdiğin, sevdiğin" için bazı şeyleri yaptığını, yoksa "salak"lıktan değil olduğunu, anlatmak lazım.
bilip de bilmemezlikten gelmenin "tecahülü arif" olduğunu okutmak lazım. bu sanatı ne çok kullandığını iletmek lazım.
bazı şeyleri "bilmemekten, anlamamaktan" değil, "o mutlu olsun" diye yaptığını ya da yapmadığını, söylemek lazım.
tüm bunları neden yazdığını bilmesi lazım.
"o kadar da değil" olduğunu görmesi lazım.

bana da tüm bunlardan sonra bir "karar" lazım.









Cuma, Aralık 08, 2006

senin güneşin aşk...beni ısıtan

soğuktu, çok soğuk
buz tutmuştu nehirlerim, dallarım, ümitlerim...

önce, içim ısındı birden
sonra gözlerim kamaştı ışıktan
ellerim yandı
nehirlerim akmaya,
dallarım yeşermeye
ümitlerim solumaya başladı...

aşk,
gelişinle can verdin bana

seni çok sevdim
hatalarım
kusurlarım
her nelerse, seni kıran
aldım topladım hepsini
sürdüm en uzaklara
güneşinin yetişemeyeceği bir yerde
buz tutmaya haps'ettim.

güneşin artık sadece
sana olan aşkıma
sadakatime
saygıma
özlemime
arzuma
ve gelecekteki "biz"e hayat verecek

seni çok seviyorum erkeğim
çok....



















Perşembe, Aralık 07, 2006

güneşle sohbet...

ne çok yanıyor içim. ne çok ağladım. tek başımayım her sohbetimde bile. kirpiklerim birbirine sarılmıyor geceleri nicedir. onlar bile ayrı düştü, kavuşmayı bekliyorlar.
ama sen yine bana inat gülüyorsun bugün. yine sıcacıksın, yine hayat dolu. sanki birşeyler var dilinin ucunda naz ediyorsun, ısrarımı bekleyerek. içimi kıpırdatıyorsun yine. içimi dolduruyorsun. yüzüme dokunuyor, yumuşacık öpüyorsun. okşuyorsun sakin sakin beni.
ben yokken vardın, gittiğimde de olacaksın. tek benim değilsin. kaç kişiye bu aşkın? kimleri ısıtıyor, öpüyor, okşuyorsun? kaç kişiye gülüyorsun? kimleri sarıyorsun başka?
onlar da anlıyorlar mı benim kadar, değerini? yeşeriyorlar mı benim gibi, tomurcuk veriyorlar mı?
bu inadın neden bendeki... boşvermişliği aşılıyorsun her gülüşünle. boşvermişliği, umursamazlığı... "soyun" diyorsun "çıkar üstünden tüm hüzünleri, at bi' kenara. kurtul...acıları sıyır, akıt iyice gözlerinden seni acıtanları. akıt, bitsinler. çıksınlar içinden. o boşalan yerlere çok güzel çiçekler ekilecek, yer aç onlara" diyorsun. "unut" diyorsun "bitsin". "yok et" diyorsun "yok et YOK olduklarını" "yok sayanlarını, yok say"
o zaman gel yanıma. sokul koynuma. başımı al yasla göğsüne. bastır kendine n'olur. gözlerimi kapatıp can bulayım sıcaklığında. açsın tomurcuklarım rengarenk. hiç solmasınlar bir daha.
benim tek istediğim bu. tek beklediğim. sıcacık bir bakış, bir ses, bir dokunuş, bir aşk. sıcacık senin gibi.
fırtınalardan bıktım. rüzgarlardan sıkıldım. ayaz istemiyorum artık. sıcaklık. tek ihtiyacım. sıcacık bir sıcaklık. yaksın beni. yanayım.
bulutlar olmasın. kararmasın hiç hayallerim. süzül aralarından tüm engellerin, gel bul beni hep. gel bul beni, yalnız bırakma. gel sar her şeye, herkese inat.
bıraktım kendimi sana. bıraktım her şeyimi. bıraktım BENi. çırılçıplağım şimdi. hiç birşeysiz. yeniden doğur beni. yeniden başlat. gökkuşağınla sar cıvıl cıvıl. masallar anlat. bana bir BEN hediye et. gel hadi. gel. üşüdüm yeterince. gel ısıt hadi. bıraktım kendimi serbest. yağmurunla yıka, temizle üzerime yapışmış tüm pislikleri. sev beni. sevilmek istediğim gibi sev. boğ sevginle. taşsın içimden, yayılsın her yere. istediğim gibi özle beni. yanımdayken bile özle. sar özleminle her yanımı. kımıldayamayayım özleminden. konuş benimle. istediğim gibi konuş. güzel sözler işitmek istiyor canım. bırakma beni. istediğim kadar kal. istediğimce benim ol. "hep" istesem bile. "hep" desem bile. gel hadi.
geldin mi... al beni, al hadi... her gün seninle doğup, seninle batayım... sarıl sımsıkı. bırakma. doğmaya başladım bile. başladı işte. bak doğuyorum, yepyeni umutlar ve hayallerle. doğuyorum gülerek. doğuyorum işte.....










Çarşamba, Aralık 06, 2006

öyle değil mi?

bitebilir herşey, herkes gidebilir.
uzak olunur. uzaklaşılır.
ses verilmez, aranmaz, sorulmaz, bilinmez.
konuşulmaz, bakışılmaz bile hatta zamanla.
sevişilmez,
özlenilmez belki de.
anılır belki ama ya "sevgi"?
bitebilir herşey, gidebilir herkes herkesten
alışılır mutlaka
mutlaka unutulur
çünkü biz "insanız" değil mi?
insanlarız
insanlıklara bulanmışız
insanlıklar belirleyip
insanca yaşamışız
insani duygular bunlar, öyle değil mi?
insan sever de
söver de
hatırlar da
unutur da
ağlar da
güler de
yaşar da
ölür de...
"o" bir insan öyle değil mi?
aramayabilir
düşünmez de
özlemi benim istediğim özlemden değildir belki de
kopar gider
istemez olur belki de
"ben" de insanım öyle değil mi?
aranmaya aranmaya öğrenirim aramamayı
özlenmedikçe unuturum özlemi
sevgimi eşitlerim sevgisine
alışırım alıştığı gibi, mutlu olurum belki de
"ben" de insanım öyle değil mi?
hepsini yapmak "insanca" hakkım
sevmek de
unutmak da
yaşamak da
ölmek de...










Salı, Aralık 05, 2006

teoman kara'ya...

hep söylediğim bir söz vardır. biriyle kesiştimi bi' kere yolun, artık varsınızdır birbirinizin hayatında. sadece anılarda olsa bile. bir anlık kalınsa bile, o hayatın, o anındasındır.
"an"da tanıştık. "an"da konuştuk. okuduk, yazdık, korktuk, güldük... ne dost olduk ne de dost değiliz seninle. ama sesin hep huzur veriyor, aylar sonra duysam bile.
zor bir dönemindeyim hayatımın. karışık ve sevilemeyecek bir döneminde... kendimi "en yalnız" hissettiğim bir dönemindeyim. ve bir yazı içimi ısıttı. bir şiir. B.O.den bir şiir.
çok teşekkür ederim, hep severdim bu sözleri bende ama bugün daha çok sevdim.
daha çok hissettim. daha çok etkilendim.
dedim ya ne dost ne dost değiliz birbirimize belki ama bugün, seni okurken beni gülümsettin. içimi ısıttın. yalnızlığımın bir kısmını söküp aldın.
çok teşekkür ederim sana çok.
her bir sözü sanki senden bana gibi hissettim. her bir sözü, "beni anlayan biri var" tebessümüyle okudum. her bir sözü içime soludum, derinlere... soludum. soludum... sözlerin bile kokusu olduğunu fark ettim. mis gibi "umut" kokuyordu. daha çok çektim içime. daha çok koklamak için. şu an nefesimde o sözler. benimle soluyor, beni solutuyorlar. ve her yanım "umut" kokuyor. sayende...
B.O.den sana, senden bana, benden bu sayfaya. sen de solu, bakalım kokusunu alabilecek misin? Yüzünü dökme küçük kız
Bırak üzülmeyi
Bir tek sen misin bir düşün
Unutan sevilmeyi
Her siyahın bir beyazı
Gecelerin gündüzü de vardır
Yüzünü dökme küçük kız
Kızma onlara
Yalnız sen misin bir düşün Zincir oranda buranda
Her tutsağın bir kaçışı
Uykunun uyanışı da vardır
Yüzünü dökme küçük kız
Yaşamın anlamını bul
Sonra dinle kendini
Yolunu bil
Her siyahın bir beyazı
Gecelerin gündüzü de vardır

çok teşekkür ederim Murat...








Pazartesi, Aralık 04, 2006

sen beni anla bitanem
bil içimdekileri
gör
ne ayıp yaptıklarım, ne günah
"sev"dim sadece
sadece "sev"dim
tüm sevilesileri, hatta sevilmemesi gerekenleri bile
kimseler üzülmesin, herkes mutlu kalsın dedim
açmadım içimi, son "an"a kadar
açtıklarım dinlediler
ama göremediler yükümü
anlamadılar
ellerim uzanmış kaldı
kimse tutmadı bebeğim
sen daha minciksin
göreceksin bir gün beni
anlayıp, tanıyacaksın
öyle insanlara "hayat" verdi ki annen
gururun olacağım, biliyorum
"sev"dim çünkü bebeğim
sadece "sev"dim
aşık oldum bi' de
benim olamayacak olana
ümitlendim hayata dair onunla
ama olmadı bebeğim
o da tutamadı elimden
yapılası öyle çok şeyleri vardı ki
ellerimi geri çekmek zorunda kaldım
sen bitanem
sen, ancak diyebilirsin
"haksızlık bana" diye...
ama affedersin anladıkça
bildikçe
tanıdıkça beni
seni çok seviyorum oğlum
çok güçlü ol e mi?








bilmemek ayıp!

bilinmeyenden gelip
bilinir sanılanı yaşadım
hiç birşey bilemeden
bilmediğime gidiyorum...
bilmediklerimi arkada bırakarak
hiç bilemedikleri beni,
bilmeden hatırlasınlar diye...









Pazar, Aralık 03, 2006

sizler ittiniz beni. hepiniz...
tek başıma kaldım.
içimi açmıştım oysa ama ne dinlediniz ne anladınız.
vedaya çok az var.
sevdiklerim
sevdiğim
umursayan umursamazlarım
ulaşmak isteyip de ulaşamadıklarım
ulaşmaya gayret bile etmeyenlerim
siz
sen
sebebiniz size "doğru"ydu eminim
keşke görseydiniz, duysaydınız beni
nasıl ihtiyacım vardı size
ama artık yok...
şimdi veda vakti
vedam
bana ait bir veda
ve bana has...