Pazartesi, Nisan 28, 2008

"Gitmek"

Gitmek nedir bilir misin,
Bilemezsin sanırım.
Toplayıp hatıraları,
ellerini,
gözlerini
Gamzelerini alıp da gitmek…
Sen bilemeyebilirsin ama ben bilirim,
Gitmek bitirmektir.
Belki bir yüreği belki bir ömrü...
Caner Gümüş

Cuma, Nisan 25, 2008

düşün düşün.......... :p

Sokrates haklı belki de... "mimesis"lerden ibaret hayatımız.
içimizde görmeden, bir şeyin var olduğunu bilemeyiz. o şeyi var edemeyiz.
belki de dediği gibi "idea"lar dünyasındayız.
kimimiz bunun farkında
kimimizse "mimesis"lerle boşa vakit harcıyor :)
aradan nerdeyse 2400 yıl geçti ve ben bunu daha yeni görebildiysem,
ya çok şanslıyım
ya da zekamla ilgili bir problem var ortada demektir :s...

Çarşamba, Nisan 23, 2008

"neyse o'dur" demiş aşk... :)

Es ist Unsinn
sagt die Vernunft
Es ist was es ist
sagt die Liebe
Es ist Unglück
sagt die Berechnung
Es ist nichts als Schmerz
sagt die Angst
Es ist aussichtslos
sagt die Einsicht
Es ist was es ist
sagt die Liebe
Es ist lächerlich
sagt der Stolz
Es ist leichtsinning
sagt die Vorsicht
Es ist unmöglich
sagt die Erfahrung
Es ist was es ist
sagt die Liebe
Erich Fried

Salı, Nisan 22, 2008

kayıp mı ayıp mı? :s



her insanın vardır kaybolan zamanları.
saatlerle ölçülür kimilerinde, kimilerinde yıllarla belki, ama vardır.
"bi' şansım daha olsaydı..." diye başlayan cümleler kurulur.
hatta sonu bile tamamlanmaz o cümlelerin, bir off çekişle sondaki üç nokta kalır.

Pazar, Nisan 20, 2008

bambaşka



başka türlü bir şey benim istediğim

ne ağaca benzer ne de buluta

burası gibi değil gideceğim memleket

denizi ayrı deniz, havası ayrı hava...

bir başka yolculuk dalından düşmek yere

yaşadığından uzun

bir tatlı yolculuk dalından inmek yere

ağacın yüksekliğince

dalın yüksekliğince

rüzgarda

ve bir yeni ömür

vardığın çimen yeşilliğince

nerde gördüklerim

nerde o beklediğim

rengi başka

tadı başka...

(Can Yücel)

kararmasın yeter ki sol memenin altındaki cevahir!


Dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.
Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.
İçerde bir tarafınla yapayalnız kalabilirsin
kuyunun dibindeki taş gibi
fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına
sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.
İçerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavena dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.
Tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşını
koru kendini bitten
bir de bahar akşamlarından.
bir de ekmeği
son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
Bir de kimbilir
sevdiğin kadın sevmez olur
ufak bir iş deme
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
içerdeki adama.
İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları, deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.
Yani içerde onyıl on beş yıl
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.
(Nazım Hikmet Ran)

Cumartesi, Nisan 19, 2008

"sevgi"yi içinde hisseden herkesi çok seviyorum...




gönül evim büyüktür benim.
sevmeyi bilenlere ancak yerim.
bilmeyenlere
arkama bile bakmadan "hoşçakal" derim...

ne okumaya ne dinlemeye ne de düşünmeye doyamıyorum bu sözleri...

Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Bulanmadan donmadan akmak ne hoş
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım
Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım
( Mevlana)

Cuma, Nisan 18, 2008

"kalp"ti "can" oldu...

kalbi kandırmak ne kadar kolaymış aşk... ne çabuk kanarmış.
kanmak istermiş.
kanması gerekmiş.
çarpası için, inanması gerekmiş.
kanmış kalbim bunca zaman yalan aşklara.
inanmış,
sevdi sanmış...
acımış canı zaman zaman.
hatta bazen acıtmış.
dedim ya yalanmış.
gerçeğini bulana kadar yaşayabilmek için,
çarpabilmek için avunması gerekmiş.
o yüzden adı "kalp"miş.
artık bitti yalan vuruşları kalbimin.
sahte atışları bitti.
bıraktı kendini özgür.
bambaşka çarpıyor şimdi.
he adı da değişti
"kalp"likten kurtuldu.
şimdi artık "can"
"yürek"
"soluk"
"hayat"
şimdi adı "sen".
şimdi adı "AŞK"

Salı, Nisan 15, 2008

seni seviyorum "sevdiğim"!


söyledim.
senden önce de söyledim birilerine...
ama o zaman seni sevmeyi bilmiyordum.
çok sevmek odur sanıyordum.
O'na yazdım en güzel sevda sözlerimi
meğer çok sevince sözcüklerle savaşırmış insan
bilemezmiş hangisini kullanması gerektiğini
hiç biri anlatamazmış "sevgi"yi, hissedildiği gibi
ve ben şimdi sana yazamıyorum
ne yazsam eksik
ne kadar yazsam az çünkü
söyledim senden önce birilerine
ama böylesi çapaksız, böylesi cesurca hiç söylememiştim
söyleyememiştim
bi'şeyler vardı söylememe engel
söyledikten sonra korkutan bi'şeyler vardı
"ya" bağlacıyla bağladığım düşünceler eklenirdi peşi sıra.
oysa sende sade
tek
yalın
kaşifim sana söylerken, keşfediyorum her bir harfin sesini.
büyülüyor her sesi bedenimi sana söylerken
eriyor yok oluyor korkular
çekinceler
tadına doyulmuyor bu iki kelimenin, sana söylerken.
birilerine söyledim senden önce
ama böylesi gülümsemedim hiç söylerken
böyle ısınmadı içim,
titremedi hiç, saç telimden ayak ucuma kadar...
ve hiç kimse senin baktığın gibi bakıp gözlerime
ellerimi alıp avuçlarının arasına,
"ben de seni seviyorum" demedi sevgilim...

Pazartesi, Nisan 14, 2008

çok zor değil aslında...

insan olmak böyle birşey
görmek, etrafında olup biteni. kimi zaman avaz avaz haykırmak haksızlıklara, kimi zaman içinde tutmak isyanlarını.
gülmeyi çok sevmek ama her fırsatta ağlamak demek, insan olmak.
sevmeyi sevmek, sevişmeyle sevişmek demek.
ayrılıklara inat hep yeniden "merhaba" diyebilmek birşeylere, insan olmak.
unutmayı bilmek ama unutmamaya sadık kalmak demek.
acılarla surat ekşitmek demek insan olmak, sinirlenince kaş çatmak demek.
üşüyünce ürpermek, sıcaklayınca terlemek demek...
yorulmak demek insan olmak.
dinlenmek demek.
konuşmak
dinlemek demek.
şarkı söylemek demek insan olmak
şiir okumak demek.
ölümü hiç düşünmeden adım adım ölüme yürümek demek.
yaşamak demek
yaşatmak demek insan olmak.
aşık olmak demek.
aşka layık ne varsa tüm bedeninle, ruhunla onun olmak demek.
hayal kurmak demek, rüya görmek demek insan olmak.
güneşi her tavafında dünyanın, bir yıllık bir zamanı eklemek demek hayatına insan olmak.
ve o zamanları toplaya toplaya dünyayla dönmek
"toplam"ı bulduğunda dünyaya "hoşçakal" diyebilmek insan olmak...

A.'ya... sevdadaşıma...

içimde neler kopar, sen bilirsin.
aynı sevdaya, aynı aşka vurgunuz seninle.
ve bu sevdada yer yok bilirsin sevdaya ait olmayanlara.
sen bilirsin nedir her harfimde saklı olan fikir.
sen bilirsin kelimelerimin aslı nedir.
parantez açsam ben de eğer, neler yazarım o paranteze bilirsin.
benim parantezlerim nerde saklı onu da tek sen bilirsin...
hiç bir veda veda değildir bizler için.
sözcüklerle veda etmeyiz biz bilirsin.
ve bilirsin neleredir, kimleredir o vedalar...
küçük değildir beynimizde ve kalbimizde yaşattıklarımız.
tükenmez yaşatma hırsımız.
umudumuz.
arzumuz.
isyanımız.
sen bilirsin!

Pazar, Nisan 13, 2008

doya doya seviş benimle hadi!!!


ah aşk
"bahar geldi" demiştim
içim bahar
aşkım bahar
arzum bahar
doğa bu aşk... hayat bu...
aşk bu
"var olma" nedeni bu
ayıp kimilerince
kimilerince günah
ayıpların sebebi, günahların nedeni.
o olmasaydı ne ayıplar olurdu ne de "ayıp" başlığını koyanlar.
o olmasaydı günahlar da olmazdı, günahkarlar da...
sevaplar da olmazdı ama... sevap işleyebilecekler de :)
sen varsın, ben varım, biz varız
aşk var
"O" var
tende midir yeri, ruhta mı bilmem,
bilimsel açıklamalarının dışında.
ancak bilimsel değildir "his" başlığının altına koyduğunda.
ve AŞK bir şarkıdan çıkan sözlerle yaklaşıyorum sana
fısıldıyorum kulağına;
"yaşarız, bu tende bu heves oldukça yarim,
coşarız, ayın şavkı aşka vurdukça yarim.
aşığız, sarışıtık sarmaşıklar misali.
gel gör ki geçti, geçiyor bu yazlar ne hain"
AŞKım, bahar geldi
ve ben AŞK
ve ben
seni çok seviyorummm

Perşembe, Nisan 10, 2008

yeniden...bahar gibi, taze ve renk renk

öylesine yaşamak istiyorum. sırf yaşamak ve gülmek için.
atıp herşeyi kenara, coşmak, bağırmak, yalınayak koşmak...
herkese selam vermek. herkese gülümsemek.
öylesine yaşamak istiyorum.
içimden o an ne gelirse,
o an canım ne isterse...
öylesine...

Çarşamba, Nisan 09, 2008

2 x Özlem= biz :P

hayata bambaşka bakmamı sağlayan yeni dosta da "şerefeeee" ;)
müthişsinnn :)

budur!!!

Ne ararsın Tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa niye türban sorarsın

Rakı, şarap içiyorsam sana ne
Yoksa sana bir zararım; içerim
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim

Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin *********..

Neyzen Tevfik

bi' süre yokum... şimdilik: :P

yine yeniden "gülmeye" içiyorummmm
ŞEREFEEEEE!!!

Cumartesi, Nisan 05, 2008

Cuma, Nisan 04, 2008

EĞİTildİM- ÖĞRETildİM :P

neyi öğrendim biliyor musunuz?
her yeni aşk "en büyük"müş, -di'li geçmiş olana kadar.
ve ben nicedir "en büyüğünden" aşığım yine.
-di'li geçmiş olmaması dileğimle

Çarşamba, Nisan 02, 2008

AŞKIM'a...

canım oğlum... sen hep mutlu ol emi?
tadını çıkar çocuk olmanın...
tadını çıkar hayatın!
Yeni Türkü'nün "Günebakan" sözleri sana olsun bebeğim.
seni çok seviyorum...



evvel zaman içinde dostlar
ağaçlara ev kurardık
tatlı bir düş içinde
bir yere bir göğe bakardık

gönlümüz kuş gibiydi dostlar
dünyaya kanat açardık
tutsak değildik zamana
başına buyruk yaşardık

çocuklardık
parlak yıldızlardık o zaman
ay büyülüydü yakamoz deniz
ardından koştuğumuz son zamandır

o zaman bu zamandır dostlar
ne ister neyi özleriz
denizini arayan akarsulara benzeriz
pencereler bırak açık kalsın
geceleri yağmurlar yağsın
günebakan düşlerimiz
yağmur sesiyle çoğalsın




Nazım'a gittim...Novodeviçiy'deydim...

Memleketimi seviyorum :
Çınarlarında kolan vurdum,
hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş :
dolaşmakla bitmez,
tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla,
Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
utanıyorum.
Memleketim :
develer, tren,
Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak
söğüt
ve kırmızı toprak.
Memleketim.
Çam ormanlarını,
en tatlı suları
ve dağ başı göllerini seven
alabalık
ve onun yarım kiloluğu
pulsuz,
gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer.
Memleketim :
Ankara ovasında keçiler :
kumral, ipekli,
uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
Al yanaklı mis gibi kokan Amasya elması,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkım salkım üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sığır
ve sonra :
ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır
çalışkan,
namuslu,
yiğit insanlarım
yarı aç,
yarı tok
yarı esir...

Salı, Nisan 01, 2008

:(


hiç görmedin... hiç bilmedin... anlamadın
seni ne kadar çok sevdiğimi
bir "gel" sözünle nelerden vaz geçebileceğimi hiç bilmedin.
bir kez demiştin aslında... ama biliyordun ki gelmeme engellerim vardı benim o zaman.
bile bile "gel" dedin
sonra?
sonra sustun
hiç bilmedin... hiç görmedin... anlamadın değil mi?
içimde ne kadar kocamansın
beni ne kadar sarmışsın
her soluğuma, her nefesime karışmışsın
görmedin değil mi?
bilmedin.
anlamadın.
anlamak istemedin...