Çarşamba, Aralık 30, 2009

yeni gidişler... yine vedalar...


gitmeler...
ah o gitmeler!
hem can yakar,
hem de hayal katar hayatlara.
gidenin değil, gidilenindir özlem aslında çoğunlukla.
ama ben?
ya ben gidince?
İstanbul özler mi beni, bilmem.
ama ben her fırsatta kapatıp gözlerimi,
denizi soluyacağım.
dalgaları dinleyip,
martılara simit atacağım.
şairin dediği gibi,
gemilerin o masmavi patiskayı yırtışları
bembeyaz köpüklerle imzaladıkları,
yakamozların ışıldadığı,
o sular gelecek gözlerimin önüne.
sonra sesler...
insanlar,
koşuşturmalar,
küfürler,
kavgalar,
kahkahalar...
tam karşımda Ayasofya...
altı minaresini göreceğim yine Sultan Ahmet'in.
Üsküdar'dan Beşiktaş'a geçeceğim motorla
ve geçerken Kızkulesi el sallayacak bana yine gülümseyerek.
gitmeler...
ah o gitmeler!
özler mi İstanbul da beni,
benim onu özleyeceğim gibi?
kalbimin her vuruşunda biraz daha yaklaşan "hoşçakal"ıma,
cevap verip: "yine gel, mutlaka gel" der mi peki?
peki ya gerçekten,
gerçekten, sayılı günler çabuk geçer mi?

Pazar, Aralık 27, 2009

-mıymış meğer



"ayrı dünyaların insanlarıyız" derler ya hani,

biz seninle öyle bile değiliz, farkında mısın?

apaynı dünyayı yaşıyor,

tıpatıp havayı soluyoruz.

sevgimizi mecburiyetlerimize sunuyoruz, sevdiğimizden...

ve boşa atıp tutuyoruz,

boşa meydan okuyoruz hayata...

"biliriz kıymetini biz aşkın" diyerek,

bildiğimiz bir dilin,

bilmediğimiz sözcüklerini kullanıyoruz.


Perşembe, Aralık 24, 2009

Bebeklere...

dünyayı tanımak için bir "anne" seçtin.
o anneye SENİ verecek bir de "baba".
gelip solumak, yaşayıp görmek istedin.
acıkmayı, susamayı, gülmeyi, ağlamayı tanımak.
sarılmanın, öpülmenin hatta öpmenin tadına varmak istedin.
iyi-kötü ne varsa biz'lerin gördüğü, yaşadığı; onları yaşayıp, bilmek istedin.
karşılıksız sevginin güveninden, çıkar sevgisinin kokuşmuşluğuna olan o iğrenç yolculuğu yaşamaya bile razıydın bizler gibi.
kokunu annene sunup, babana naz yapmak istedin.
bir aşktan doğup, aşkla büyümek istedin belki.
hatta belki birgün "aşık" olmayı bile...
bu sözlerim sana minik bebek, dinle ve anla dünyayı...
ninni söyler gibi anlatmak isterdim sana tüm bunları.
kim bilir belki de başarırım, ne dersin?
hayatta "doğrular" ve "hatalar" vardır.
hataların hata olduğunu herşey bittiğinde fark edersin ve çok geçtir.
doğrularıysa yaptığın an bilirsin.
zor gelse de acı verse de yaptığın şey doğruysa eğer "kaskatı" ve "tavizsiz" olmalısın.
ama şu var minik bebek, doğrular da hatalar da neye göre tesbit edilmiştirler?
kime göredirler?
en "oh" dediklerin doğru, en "vah" dediklerin yanlıştır.
benim "oh" dediğime bir başkası "vah" diyorsa "doğru" mudur o "oh"um, "hata" mıdır?
havaya attığın bir metal paranın ardından sorulan "yazı mı tura mı?" sorusunu "doğru mu, yanlış mı" yapmak kadar anlamsızdır "doğru"lar ve "yanlış"lar.
sen doğrusun ama ben yanlışım.
ya da ben doğruyum ama sen yanlış.
belki de biz doğruyuz dışımızdakiler yanlış.
yanlış olan bizsek eğer, doğrular çirkinmiş demek.
kafanı mı karıştırdım minik bebek?
karışmasın hiç...
sen hep "doğru"sun...
o yüzden de yakışmıyorsun "bu yanlış zamana, bu yalan hayata, bu hatalara bulanmış dünyaya,ikiyüzlü insanlığa.
"sen "doğru"sun minik bebek "yanlış" olan bizleriz.
bizler, yani senin dışındaki herkes.

sevgili Mustafa Lüleci'den bana...

sevgili Mustafa Lüleci,
mesajınızı öyle sevdim ki, bloğumda aynen paylaşmak istedim.
tüm güzel sözcükleriniz için çok teşekkür ederim. her ne kadar benim için çok abartılı cümleler olsa da cümleleriniz, ben içlerinden gerçekten layık olduklarımı seçtim ve gönlüme iğneledim.
sevgiyle ve hep mutlu kalın...


bir beyaz orkideyi, şahsında ebedileştirmek nasıl bır duygu can...

beyaz orkide, bir direnişin degişimin ve arınmanın öyküsü.. hem de zincirlerini şakırdatan bir kölenin özgürlük bagımsızlık öyküsü. direnerek degişerek arınarak özüne dönerek kendi hemcinslerıne vakurluca, erdemlice mücadele tekniği geliştirerek örnek olma azminin savaşı..
rehberlik ederek kendi doğal şartlarına meydan okuyarak sevgıyle yaşam iksiri sunanların öyküsü.
beyaz orkide, orkidelerın en degerlisi, en zor yetışenı ve ve masumıyetın asaletın zerafetın estetıgın vakarın sabrın emegın hoşgorunun sembolu olan çiçeklerın en naifi en ulusu .
beyaz orkideyi anlamlı kılan tarıhı ve genetık dokusundakı asaletı ve zerafetı ve gorguyu taşıyan olaganustu şartlarda cocuklugunu genclıgını gecırerek çileyle olgunlaşan ve bir gelecegi inşa etmek için tanrı tarafından gorevlendırılmış dramın basrol oyuncusu .
hergecenın yenı tanlara gebe olması gıbı sevgiyle yogrulan, yogunlaşan, arınan ve sevgının nirvanasına tırmanan bır tuna yuregıne sahıp bir devrimcinın oykusu.
sevmeyı bılen sevdıgı ıcın her turlu cılgınlıgı goze alabılen bır yurek.
yasadıklarıyla kendını farkeden ve gecmışıni unutarak gelecegını sevgıyle kurmaya calışan salıha bır annenın oykusu.
tek dostu sevgi olan ve sevgisine sıgınarak, guvendıgı insanların bılgısı ve bırıkımınınden onyargısızca aklını kullanarak kendını yenıleyen ve dost bildiği düşmanlarıyla mucadele etmeyı ogrenen zekı ıdrakı ırfanı ve yuregıyle hayatın getırdıklerıne meydan okuyarak sevgının zaferını nirvananın kalesıne dıken sevda selinin öyküsü bu.
farkını farkettıkce, sevgının aşamıyacagı engel kalmadıgını gordukce, gelecegını kuşatan şartlara göre hayatını dizayn ederek destan yazacak manevi mimar olan bır yigit asenanın öyküsü.
o nedenle beyaz orkıdeler cok ozel ve anlamlıdır .
yetıştıgı ortam yetıştırenler ve sahıp olanlar ıcın cok özeldirler.
nazenın bır ortamda çiçek açtırılarak, sevgı çınarının golgesınde, aroması ve rayıhasıyla hayat verdirilerek ve yaşam iksiri sunularak, usarelerın yeşertilmesi gerek ki kazanan sevgıler olsun .
ilahı komedyanın gorevlendırdıgı ınsanlar toplumun manevı mımarı olarak yaşam mucadelesı verebılsınler. asil zarif naturel ve guzel olunca, cesur kararlı ve metın olunca
ve uckura endekslı beyınsızlerın bedenının kırletemedıklerı bır sevgıyle yogunlasınca, sevdıgını ve sevıdilgını hıssettırmesı...
varlıgı kazanc yoklugu ıse kayıp sayılmalı hersey ve herkes ıcın.
yolun hep aydınlık, yolculuğuna eşlik edenlerin hep aydın ve doğru olsun can.

Çarşamba, Aralık 23, 2009

şşşt Dünya!!! sana diyorum, sana... mesela ;)


bir turun daha bitmek üzere...
bu turlardan otuz altısına ben de eşlik ettim, daha kaç turunda beraberim seninle bilmiyorum. yeni turlarının benim için de güzel olmasını diliyorum.
aslında bu turlar için çok dileğim var ama dilek olarak kalacaklarını bile bile dilemek istemiyorum.
tüm çirkinlikleri üzerinden atsan, mesela...
gülmeyi bilmeyip, başkalarının gülmelerine engel olanları, minicik canlara bile kıyabilenleri silkelesen üzerinden...
sevgiyi aşkı bilmeyenleri, dinlemekten ve anlamaktan bi'haberleri, düşünme üşengeçlerini ayıklasan kendinden.
sıradanlıkları, fabrika üretimi görünüp de "kendi" olmaya korkan korkakları...
-mışım -mişim, -mıymışım -miymişim taklitçilerini temizlesen...
gözü dönmüşlerle gözü doymazları yok etsen.
başka hayatlardan, kendi hayatlarına renk katmak için, kendilerini söz sahibi sananları, onların yerine karar verenleri dağıtsan, savursan uzay boşluğuna...
kalbi ile dili çelişenlerle, beyni ile dili çelişenlerin dillerini sustursan mesela...
sustursan ve sadece beyinlerinin ya da kalplerinin seslerini duyabilip, gerçek sözlerini anlayabilsek biz de...
sevgi ile aşk ile "kendilerinde" yaşayanların yaşantılarında "ayıp" denen "yasak" denen hiç birşey kalmasa. onlara karışanlar için kullanılsa bu "tabir"ler mesela.
özenecek hayat bulamasa hiç kimse, özenilesi olsa zaten herkesin hayatı kendince.
görmelerini sağlasan insanların,
duymalarını...
hissetmelerini...
ve görülen, duyulan, hissedilen her yaşam, duyan gören ve hissedenleri mutlu edecek türden olsa.
"maske" takma yaşını 6-7 yaşlarından alıp, 80li yaşlara çıkarsan mesela...
ve o maskeler sadece ölümün renksizliğini silmek için takılsa.

yok yok... biliyorum; dileklerim gerçekleşemeyecek türden.
o yüzden dilemiyorum.
sadece içimden tekrar ediyorum.
gerçekleşme ihtimali olanları ise, bu sefer "keşke" ile başladığım cümlelerle değil, "lütfen" diye başladığım cümlelerle istiyorum senden.
yine "dilek" olarak kalacak olurlarsa, bir dahaki sefer için cümle başında kullanacağım kelimem hazır nasıl olsa,
bi' de onu denerim...
yine olmadı diyelim,
e o zaman da emrederim ;)

ne güzel bir hediye verdin bize...


çok teşekkür ederim sana...
seni, dün akşamı ve gülücüğünü, tüm gün dudaklarından düşürmedi.
oğluşumu ve dolayısıyla beni, öyle mutlu ettin ki...
doğru sözcükleri bulup, yazamıyorum bile.
nasıl iyi geldin ikimize de...

Salı, Aralık 22, 2009

kayboldum sanmayın sakın!

kimim, neyim umurumda değil artık.
korkum yok, cesur da değilim.
içimde kocaman bir sevgi AŞKa,
kocaman bir aşk sevgiye...
küçücük bir umut geleceğe,
uçsuz bucaksız bir özlem geçmişe...
doğruları yapmaya hasret, hatalarla yaşamaya mahkumum.
istediklerime uzak, istemediklerimin yüzlerinde soluğum.
kaç kere daha kapanıp açılacak kalp kapakçıklarım bilemem ama kapandıkları an, bi' daha açılmamak üzere;
görülemeyecek yine kapalı kapakçıklar ardındakiler.
bana aitlerim bende,
benim yaşattıklarım benle, girecekler yer altına.
hep beraber çiçek açıp, yeşerteceğiz rengi solmuş dünyayı.
mutluluklarımla mutsuzluklarım savaşamayacak o vakit.
ve savaşın galibi olamayacak kötü taraf.
"hiç YOKmuştum sanki" olacak.
"hep vardım"ı ben bileceğim yine, hep BEN bilmiş olduğum gibi.
oğlum ve aşkımı alıp içime, götüreceğim...
hiç cesurca taşıyamadığım kadar güçlü taşıyacağım yanımda onları.
hissedecekler büyüklüğünü tutkumun ta uzaklardan.
görecekler gözlerimin ışıltısını, ışık yılları mesafelerden bile, her gece gökyüzünde.
kaybolmak mı?
asıl yeni ulaştım kendime.
asıl şimdi ben'im işte.
asıl var'ım diyebileceğim zamanı buldum sonunda.
ve bu zamandan sonra artık;
kendimi yaşayıp,
kendime öleceğim.
kendimi sarmalayıp, kendimle dövüşeceğim.
kendimi boşverip, tek kendimi önemseyeceğim.
mutluluğum nerdeyse,
nereye saklanmışsa kahkahalarım, asıl şimdi bulup dudaklarıma çıkaracağım hepsini.
bana dargın gözyaşlarımın gönüllerini alıp, onlarla da barışacağım.
bu zamandan sonraki zamanımda ben,
yani edi.ben;
"kime ne bu benim hayatım"lara karışıp,
bu "kime ne"lerin tadını çıkaracağım.

Pazartesi, Aralık 21, 2009

içim acıyor


içim sarı, rengim sarı...
kayboldum hüzünlerimin arasında. hiç birşey tat vermez oldu. herşeyden, herkesten uzaklaşasım var.
bir gidiş gerek bana... uzaklar gerek yeniden.
yalnızlığıma en güzel bahaneleri, bilmediğim insanların arasında, yabancı göğün altında buluyorum.
bilmediğim bir dilde çok daha rahat ağlıyorum.
ve ben hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum.

Pazar, Aralık 20, 2009

(u)mutsuzum

olmak ya da olmamaksa bütün mesele,
ölümü "sadece uyumak"lıktan azad ettim.
hayattan bir an önce kurtulmak için,
tüm gücümle yaşamaya karar verdim.


Perşembe, Aralık 17, 2009

Gregor Samsa'ya...


bir sabah uyansam ve bebek bulsam kendimi.
hayata yeni başlamış,
yepyeni yolları
yepyeni insanları
yepyeni hayalleri olan bir bebek...
ne aşkı tatmış,
ne ayrılığı yaşamış...

Çarşamba, Aralık 16, 2009

(h)içsel bir masal

Bir varmış, birden yokmuş
çooook derinlerde atan bir kalp varmış. bu kalp bulunduğu yerden hiç memnun değilmiş. tepelere, daha yükselere çıkmak istiyor, daha güçlü çarpmak istiyor. hayallerini gerçek etmek için tüm gücüyle tırmanmaya çabalıyormuş. ama nafile. olduğu yerde çırpınıp duruyormuş.
masal bu ya, bir gün bir melek gelivermiş derinlere. ta kalbin yanına kadar inmiş. geçmiş karşısına ve başlamış izlemeye kalbi. kalp meleği görür görmez sevinmiş. ümitlenmiş.
- hoşgeldin bana. çok mutlu ettin beni. madem bir meleksin, anlarsın halimi.
melek gülümsemiş;
- söyle bakalım neymiş derdin, belki sana yardım edebilirim.
- yükselerde atmak istiyorum. göklere kadar yükselmek. bulutların arasından geçip, yıldızlara ulaşmak...
- bu gerçekleşmesi çok zor bir dilek. dur bakalım, elimden geleni yaparım.
kalp daha hızlı çarpmaya başlamış sevinçten.
- lütfen taşı beni sevgili melek, tut elimden, uçur hayallerime.
melek yaslanmış kalbe ve itmeye başlamış tüm sihriyle. o ittikçe kalp yerinden oynamış, başlamış yuvarlana yuvarlana yükselmeye.
sevişlerce tırmandıktan sonra
yorulmuş melek;

- izin ver birazcık dinleneyim. nefes nefese kaldım. ne kadar da ağırmışsın.
kalp bir kahkaha atmış keyfinden;
- e o kadar aşk taşıyorum içimde. ne kadar hafif olabilirim ki... demiş Meleğe.
biraz soluklandıktan sonra melek, yeniden başlamış kalbi itmeye.
kırmızılar bitmiş önce, beyazlar görünmüş. beyazların ardından maviler, mavilikler...
kalbin içi iyice kıpır kıpır olmuş umuttan.
- mavileri de geçince yıldızlardayız. n'olur biraz daha dayan.
ama meleğin gücü tükenmiş. zaten yapacak çok işi varmış. bir kalbe bu kadar çok zaman ayıramazmış. hem neden ayırsın ki... alt tarafı bir kalp. milyonlarcadan yalnızca biri. onun özelliği ne ki...

ellerini çekmiş bir anda kalpten.
- üzgünüm, yapamayacağım. gitmem gerek acilen.
demiş ve uçuvermiş kalbin yanından.
kalp ne olduğunu bile anlamadan başlamış gerisin geri yuvarlanmaya.
canı acıyormuş her dönüşünde, paldır küldür inerken yeniden derinlere.
- ama çok acıttın canımı, bu haksızlık, ben sana "gel" dememiştim ki, sen kendin gelmiştin vurduğum yere...
diye seslenmiş ardından, hızla kanat çırpan meleğine.
melek çoktaaaaan uzaklaştığından, duymamış kalbin tek sözcüğünü bile.
kalp başını kaldırmış düşerken, gökyüzüne.
önce mavilikler silinmiş gözlerinden, sonra beyazlar yok olmuş.
kendini yeniden kırmızıların içinde bulmuş.
üstelik eski yerinden de olmuş.
şimdi çok daha mutsuzmuş.
- çarpmaya mecbur açıp kapıyorum kapakçıklarımı ama bundan böyle sesimi duyamayacak hiç kimse.
demiş ve dalmış gitmiş en derinlereee...
o gün bugündür kimse duymamış atışını zavallı kalbin.
ara sıra ağlamaları duyulur derinlerden yalnızca. fark edince birilerinin onu duyduğunu, hemen telaşlanıp kapar elleriyle yaralarını. durdurur gözyaşlarını.

yalnız kalbin masalı bitmiş mi bitmemiş mi bilinmez ama
biz yine de geleneğe uyup, bitirelim masalımızı mutlu sonla.
gökten üç elma düşmüş,
biri masalı yazana
biri okuyanlarına
biri de meleğin başına...

Pazartesi, Aralık 14, 2009

küçük bir hatırla(t)ma...


kimseye zorla "gel katıl bana" demem. kimseye de "git".
herkesin kendi seçimi.
ister dost olsun, ister sevgili.
beni tanıyanlar bilir, hayata bakışım nedir, ne değildir?
an'larını yaşadığımız şu "yaşam" denilen kavgada,
herşey birgün miş'li geçmiş olacak nasıl olsa...
bu kavganın içinde sürüklenirken ben toz duman, yumruk yumruğa
ya da bazen sadece ağız dalaşıyla,
hayallerime ulaşma çabamdır güç veren bana.
kimseden değildir bu güç.
ya da herhangi kimseye...
her hayat kendinedir, kendindedir.
başka hayatlar gelip geçer ya da gelip kalırlar onda, o kadar.
bana katılanları "hayat"ım saymamın nedenidir bu zaten.
hayatıma girdiysen, hayatımdasındır,
"hayat"ımsındır artık.
bundandır kimseye "gel katıl bana"
ya da "git hayatımdan" dememem.
ve işte bu yüzdendir,
gidenlerden
"geri dön"melerini istememem.

Cuma, Aralık 11, 2009

dilediğiniz sorudan başlayabilirsiniz!!!


A)
açılım
kapanım
ölüm
ayrım
gözyaşı
türk
kürt
afgan
kenyalı
çocuk
zengin
silah
para
bencil
fikir
B)
aşk
sen
ben
gökyüzü
umut
sıcaklık
ayrılık
hüzün
boş-luk
SORU: yukarıdaki sözcüklerden anlamlı cümleler kurup, cümlelerden oluşan paragraflar üzerinde düşünüp, yorum yapınız!!!
CEVAP: neden?

Salı, Aralık 08, 2009

Pazartesi, Aralık 07, 2009

seni çok seviyorum Şair Abü... iyi ki varsın bu dünyada... hep çok mutlu ol, sözcüklerinin beni mutlu ettiği kadar çok...




Ağzında Girit Yasemini
senin ülkende cüceler vardı boyları hüzünden kısalan
donmuş gözyaşları
kurumuş otlar ve adını anımsamadığım bir sürü hüzünlü şey vardı
hüzün programlanmıştı bilgisayarlara bile
babanın bir beyin cerrahının tamir çantası olduğu
söylentisine gelince
bence kuru iftira
ama yukarılık kompleksini kimden kaptığı bilinmiyor
annense bir şişenin içinde batık gemileri
bekleyip durmuş yıllarca
kiralık kardanadamlarla çıkmış küf rengi yolculuklara
ve kadınlar hamamında ayyaş bir ayı gibi bayıldığı gün
seni doğurmuş hiç yokken sen hesapta
a benim caretta carettam
a benim yürek vuruğum
buna da şükür
çünkü bir yılkı atı gibi
bırakmışlar seni çocuk çocuk suluboya çıkmaz sokakta
keyiflerine bakmışlar gelsin eğlence gitsin ça ça ça
sen küçücükmüşsün insanlara bakmışsın bakmışsın her yan sönük yıldızlar ormanı
bir şeyleri sevmek istemişsin alışırken dünyaya
dişlerini göstermişler kırmışlar termometreni
insan insanın kurduymuş bre
kesekağıdına sarmışlar seni
narbülbülün kafese ayçiçeğin çöplüğe
bir duvarın sıvası gibi dökülürken bana rastlamışsın
dur demişsin
dur hadi dur yaşamım sil baştan
ben demişim
'severim severim sevmesine de seni
eski bir hüzünle
durmadan büyür içimde bir Girit yasemini'
yaklaşmışım
ve deniz atmışım dudaklarımla dudaklarına
Akgün Akova

Pazar, Aralık 06, 2009

içimden gitmişsin

bugün ismin geçti bir dost sohbetinde.
hem de benim dudaklarımdan çıktı adın.
ilk defa bu kadar yabancı geldin bana.
sanki ilk kez duyuyordum seni.
ilk defa senden bahsederken birileri, hızlanmadı kalbim.
soluğum kesilmedi,
yüzüm kızarmadı.
susup bir kaç dakika,
iç çekip derin derin,
bir iki dize okumadım şiirlerinden, ilk defa.
anladım ki;
sen bana en büyük kötülüğü,
içimden "aşk"ı almakla yapmışsın.
bunca yıldır tek tutunduğum,
tek güç aldığım "aşk"ını,
benden çalıp kaçmışsın.

Cumartesi, Aralık 05, 2009

Çehov'uma...


bir sözü sahiplenip, salıvermiştim yüreğimde beklettiğim martıları.
sonra fark ettim, toplanabilecek saçlarım yoktu benim.
aşk kadar,
sevişmeler kadar kısalardı.
tüm beyazlarım kirlendi,
mavilerimle dargınım şimdi.

Cuma, Aralık 04, 2009

bana ne bana ne... yazmiiicaaammm işte...


yazmamak üzere yazılmış bir yazı bu.
yazılmamış olmak için.
iş olsun diye bile değil, sırf yazılmış gibi dursun diye...
hiç birşey sunmaz okuruna, zaten okuru da yoktur hani. varsa da bilir, okusa da olur, okumasa da'yı.
sıkılmış, bunalmış, yorulmuş ve kararsız kalmış birinin kelimeleriyle uğraşmaktansa, gereksiz kelimelere yer verip yazmış olmaktır bütün niyeti parmakların.
torba doldurmak amacı gütmeden, bir son, bir hedef belirlemeden.
bir şeyler sunmadan, bir şeyler beklemeden.
çevresinde olan acı olaylara tepki göstermeyip, mutlulukları paylaşmayan bir yazı.

yazanı anlatmaya çalışmadan anlatan bir yazı.
sıkıcı bir yazı.
ama düşündürten bir yazı. en azından yazanı.

yazarken, yazmadıklarını, yazamadıklarını enine boyuna düşündürten bir yazı bu yazı, yazanına hatta yazamayanına.
daha bu kadarını yazamazken bile sıkıldım.

ve burda yazamayışıma bir son vererek,
kendimi bugünümle meşgul olmaya davet ediyorum.
"yaz dostuuuummm... nilılıllılılı güzel seevmeyenee adaaam deeenirrr mii?? dılılılılıı..."