Cuma, Ağustos 27, 2010

coştum yine dalgalanıyorum beeeğeeennn


Tengrim nihayet güzellikler çıkmaya başladı karşıma, nihayet hayallerim koşmaya başladı üzerime üzerime
oh be
nasıl yorulmuştum, pes etmek üzereydim hem de
herşey öyle üstüste gelmişti ki...
ve o
o geliverdi bir de tüm bunların yanında hayatıma... rüya mı değil mi bilemedim, kendi kendimi çimdikledim.
offffffffff ya
kalbim nasıl mutlu, göğsümün üstünden belli vuruşu.
yaşamanın tadını çıkaracağım ben de bundan böyle, nihayet...
ayyyyyyyyyyyy
çığlık atmam gerek...
neyse ben bi balkona çıkıp bağırayım, yoksa yüreğim çıkacak yerinden.
müsadenizle...

Perşembe, Ağustos 26, 2010

düşe kalka öğrendim ya uçmayı, tutmayın beni bundan böyle


kalbim nasıl kıpır kıpır anlatamam, hızıma kırlangıçlar bile yetişemez bu sefer. zigzaglar çiziyorum gökyüzünde. cıvıl cıvıl çığlıklar atıyorum, kanatlarımı çırparken.
bulutlarını dağıttım göğümün. sıcacık ve ışıl ışıl güneş tenimde.
yeniden mavilerle sevişmek ne güzellll

Pazartesi, Ağustos 16, 2010

yepyeni yeap ;)

yeniden başlamak
ve yeniden...
yaşamımıza yeniden başlayamıyoruz belki ama yaşantımıza, evet.
yeniden gülebiliyor,
şarkı söyleyebiliyoruz.
yeni bir iş bulup, yeni dostluklar kurabiliyoruz.
yeniden koşup, yeni bir aşkla coşabiliyoruz.
ve kendimizi
yepyeni hayallerle mutlu mesut sırıtırken bulabiliyoruz.
hıı hı, evet
benim gibi... :)
e hadi o zaman, açıp Sertap'tan güzel bir şarkı dinleyelim.
ve diyelim ki;


Bu sene iyi geçmedi söylemem lazım
Kader beni seçmedi ama görmemem lazım
Belki birden bire yeniden başlamam gerek
Eskiden taptığımı bugün taşlamam gerek


Yeni bir aşk yeni bir iş
Yine gülecek bir neden lazım
Yeni bir haber yeni bir kader
Bunlar için bana şans lazım


Yeni bir duruş yeni dokunuş
Tek tek keşfetmem lazım
Yeni bir hayat gerisi bayat
Kendime yeni bir ben lazım


Günler güzel geçmedi unutmam lazım
Asıp yüzümü kalmışım azcık kırtmam lazım
Hep içime atmışım anlatmam gerek
Hepsini bir kazana atıp toptan kaynatmam gerek

Cumartesi, Ağustos 14, 2010

Marulcan

içimdeki çocuk hep galip geliyor, fark ettim.
aferim ona.
sanırım bunda ailemizin en etkili, en özel elemanı Marulcan'ın etkisi çok.
Yaklaşık 4 yıldır bizimle yaşayan bu varlık, dobralığıyla, dürüstlüğüyle, saflığıyla, zekasıyla oğlumun en iyi arkadaşı, benimse bilgem, önderim, liderim durumunda.
çok az rastlanılan bir espiri yeteğine sahip, hıçkıra hıçkıra ağlarken bile kahkahalar attırabiliyor bana.
İsim babası oğlum Deniz. Tiglo gezegeninden geldiğini biliyoruz, yani kendisi -ki dublajını oğlum yapıyor- öyle söylüyor.
zorluklarla başaçıkma yolları süper. asla ümidini kaybetmez. yaşadığım hayalkırıklıklarında, oturup karşıma öyle bir konuşur ki; hayatı yakalayıp, sarıp sarmalayıp, şap diye öpesim gelir.
hee bi' de dişlerini fırçalar, erken yatar erken kalkar, sorumluluklarını her daim yerine getirir. (Deniz abisi pek yapmasa da...)
istediği (genelde Deniz abisinin istediklerini) neyse veya neyi istemiyorsa pattadanak söyler. içinde hiç birşey tutmaz. açık sözlü hatta bazen patavatsızdır.
Marulcan geldi geleli ben de zorlukları daha çabuk atlatır, güzelliklerin tadına daha çok varır oldum.
İyi ki bizimlesin Maruş,
daha uzun uzun yıllar da ol...
Gerçi zaman çabuk geçiyor ve Deniz abin büyüyor ama olsun.
sen beni hiç bırakma e mi?
hani Deniz abinin arkadaşlarıyla takıldığı(!) günler geldiğinde de konuşup destek ol, akıl ver bana tamam mı?
Aman Tengrim, ne çok seviyorum şu ne idüğü belirsiz, ayılıktan, farelikten nasibini almış Tiglo'lu Marulcan'ı ben ya...

yön verdim kalbime, yolversin sana diye

seni seviyor(d)um.
her dediğinle, her yaptığınla seviyor(d)um.
beni BEN olarak sevmediğini, tenimi benden çok sevdiğini bile bile...
sil(e)miyor(d)um içimden, sana ait hiç birşeyi.
gönderdim ama bugün...
gönderdim kalbimi.
dedim "git silkelen iyice, öyle dön geri"
öpüşlerini, sevişlerini, gülüşlerini bırakmış gittiği yerde sağolsun,
dinlemiş sözümü.
çiçeklere bulamış kendini, sinen kokunu bastırmak için.
şarkılar kaydetmiş damarlarına,
sesini de unutabilmem için.
gökyüzünden mavi çalmış,
yüzüne sıvamış,
ne gözlerin kalmış görünür, ne dudakların...
güneşten bir parça koparmış, sarılışından daha sıcak.
çocukların yanaklarından makas almış,
kahkahalarına sarmış,
masumiyetlerinden de eklemiş,
doldurmuş karıncıklarına, kapakçıklarına,
öyle dönmüş bana...
alıp, yerleştirdim yerine ben de,
yerleştirmeden önce de bir söz verdim kalbime.
ağlamadan vuracak bundan böyle.

Perşembe, Ağustos 12, 2010

açıp kollarımı iki yana, soludum mis gibi hayatı bugün

kırpık kırpık oldu kalbim. ne yöne "offf" desem, çarpıp yüzüme püflüyor nefesim. fakat bilirim ben beni. çabuk geçer sıkıntım.
ya da ne bileyim, içimde saklamayı pek bi' iyi beceririm sanırım.
unutmam gerekse unuturum, frontal lobumu iyi kullanırım.
hay aklımı seveyim. eline aldı mı yönetimi, zınk der durdurur yüreğimi.
hooop resetler herşeyimi.
zaman zaman bir anı, bir koku ile bilinçaltım vursa da bilinçüstüme, dudaklarım kısa bir yolculuk yapar kulaklarıma doğru, sonra bir iki damla yaş yanaklarımdan aşağılara süzülür, ardından yeniden realiteme döner, sarmalarım sahip olduklarımı.
işte, aşkta, yaşamda ne varsa buna dahil, bana dahil, eşit haklara sahiptir karşımda.
ve kapım her daim açıktır. dostlarıma, düşmanlarıma, aşka... dilediklerinde girip, istediklerinde çıkabilsinler diye.
ne demiştim;
benzemez kimse bana, tavrıma hayran olayım...

Çarşamba, Ağustos 11, 2010

bir soruya cevap

her yazdığım benim aşkım değil, bazen bir arkadaşım, bazen de bir fotoğraf sesleniveriyor bana. "aşkı yaz, aşkımı yaz, acımı yaz" diye.
edebi bir değerlilik için de yazmıyorum, sadece içimi döküyorum.
günce demek daha doğru belki de...
çoğu "şiir" gibi dursa da, şiir değiller aslında, alt alta yazılmış cümleler yalnızca.
ve en "asıl"larını kendime yazıyorum. uzun uzun... eskiden paylaşırdım, şimdi paylaşamıyorum, kendime saklıyorum, tek ben okuyorum.
ben insanları, doğayı, aşkı, kahkahayı çok seviyorum.
ama ne yazık ki,
hepsi tek tek yok oluyor, siliniyor...

Salı, Ağustos 10, 2010

Hayat, iyi ki varsın bende...

hayat, adı üstünde hay-at...
bazen saçma sapanlıklarını püskürtüyor yüzüne.
tutup kolundan seni atıveriyor yanlış bir yöne.
bazen, sarılıp boynuna, öpüyor dudaklarından uzun uzun ihtirasla.
tango yaparken buluyorsun kendini bir anda onunla.
gıdıklıyor ayakaltından seni, şımarık şımarık...
tam kahkahalara kapılmış giderken ruhun mutlu mesut,
paat diye tokatı patlatıveriyor suratının ortasına.
afallayıp kalıyorsun...
hayat,
adı üstünde hay-at...
ne yaşamaya değer ne vazgeçmeye.
heyhaaaaaaat
atar-toplar damarım, alyuvarım, trombositim, oksijenim, azotum, suyum, canım, yaşama sebebim,
biricik, tek tanecik, oğlum, Deniz'im
-de bana hayattan hediye...



Perşembe, Ağustos 05, 2010

yeniden başladım resmime

yaşamanın dışında ve ötesinde hiç birşey beklemeden yaşamak... şairin dediği gibi. "bütün işin gücün yaşamak olacak"
sadece solumaktan ibaret olmasın derim ben oysa. solumayı sevmek gerek. sevdirecekleri bulmak gerek. zaten doğduktan sonra "yaşamaya" mahkumsun bir şekilde. ona bir şekil vermek, boyamak gerek.
hayatımı bir tuvale dayadım şimdi. bir elimde bir silgi diğerinde boyalarım. olmaması gerekenleri silmeye başladım. ama henüz boyalara geçemedim. silme işlerim bi' bitsin, en canlı renkleri seçip başlayacağım boyamaya. renk renk... desen desen... karıştırıp boyalarımı birbirlerine, en bilinmeyen renkleri keşfedeceğim.
ama önce tualimi iyice bi' temizlemeliyim. öyle ki, tamamladığımda "resmimi" üzerinde "gülümseyerek" yer alabilmeliyim. bu tablonun sahibi olarak en güzel renkleri taşımalıyım. en canlı, en cıvıl cıvıl olanlarını.
yaşamanın dışında ve ötesinde çok şeyi düşünerek yaşamalıyım. yaşamak tat vermeli. tat vermeli her yeni gün. her batımında güneş göz kırparak bana, müjdelemeli bi' sonraki günle gelecek sürprizlerini.
kararlıyım bu "tual"de silmem gerekenleri silmeye. yoksa "resmim" bittiğinde, üzerinde eksik olurum. kendi resmimin...
kendi hayatımın resminin içinde olmamak...
yaşamanın dışınde ve ötesinde "çok şey" düşünerek yaşamalıyım....