Pazar, Aralık 11, 2011

yapma-cık

özgürlük heykelindeki meşaleyi bir "kızılderili kız"ın tuttuğu gün,

gerçekten adı "özgürlük" olacak o yapıtın...

Pazar, Aralık 04, 2011

ukala



sen...
herşeyi bildiğini sanan sen...
hiç birşey bilmiyorsun
sanıyorsun ki dünya senin etrafında dönüyor ve bu yürek sadece senin için çarpıyor...
gör artık, bil
herşey değilsin benim için, her ne kadar hiçbir şey olmasan da...
çok şey misin? sanmam
aramadığında, sormadığında da varım bak...
gidişin hiçbir şey götürmez benden, gelişinin çok şey katmayacağı gibi...
seninle çok mutluyum ama sensiz mutsuz değilim.
o yüzden
işte bu yüzden
olsan da sen
olmasan da, bak;
dönüyor dünya güneşin etrafında


Pazartesi, Kasım 07, 2011

püffff

bak şu kenarda duran iki mavi mumdan biri benim... inandığımdan değil, havaya girip, büyüsüne kapıldığımdan yaktım ben de bir tane... dileğimi de kattım içine ve sen yoksun o dilekte... istemedin olmayı, olmak istediğini bildirmedin bana ki olasın... sen korkaklığının, zayıflığının, yalanlarının ateşinde yanasın!!!

Pazar, Ekim 30, 2011

he?

sana bakarken parlıyor gözlerim böyle, desem...
yüreğini bana sunar mısın, açar mısın kollarını, beni sarar mısın, gitme hiç, hep ol, der misin... beni, hiç sevilmediğim gibi sever misin?

Cumartesi, Ekim 29, 2011

kadınca kararınca

her kadının duygusal noktasıyla, G noktasının kesiştiği bir "yumuşak G" noktası vardır ki; onu keşfeden erkeğe tutulur...

Pazar, Ekim 23, 2011

yüz bin eline tutundum

ne zaman çok bunalsam,Gülhane Parkı'nda bir Cevizağacına yaslarım başımı...

Cumartesi, Ekim 22, 2011

sanal kınamada üstümüze yok ya... bi sanal da benden gelsin...

"şehit düştü, cennete gidecek..."
bu cümle her iki tarafı da ne güzel avutur değil mi...
Türk anası da yavrusunu cennete uğurlar, kürt anası da...
biri "vatan elden gidiyor" diye şehit olmuştur, biri karda okula ulaşmak için çabalayan kardeşine, sayesinde kurulacak özgür(!) Kürdistan'da yol sağlamak için...
hayatlarının baharında ölürler.
ama olsun
cennete gidecekler ya...
kim mi diyor bunu?
bu savaşta ceplerini dolduran abileri, amcaları...
oleyyy!!! yaşasın cennet!!!

Pazar, Ekim 16, 2011

tatlı rüyalar...



bu gece rüyana gireceğim, yaramazca yaklaşıp, tutup ellerinden, seni kendime çekeceğim.
yapma, diyeceksin... yapma, bir gören olacak, dinlemeyeceğim.
önce sadece yüzünde susacağım... gözlerinde ağlayacağım... sonra kalbini avuçlarma alıp, dudaklarına kırmızımı bırakacağım.
boynun seslenecek, hani bana, diyecek, onu da kırmayacağım.
kokumu tüm bedenine yayacağım.
ellerin saçlarımda, öylece duracaksın... yıldızlarıma dokunup, güneşimde kavrulacaksın.
bu gece, tam geceyarısı, rüyana gireceğim.
sözcüklerini yudumlayıp, gülüşünü dişleyeceğim.
biraz canın yanacak, biraz ruhun...
ateşböcekleri saracak odanı, ışıl ışıl
uyanacaksın, giderken ben, kanat seslerimden.
yastığında soluğum kalacak, yatağında yokluğum.
........
duuur daha bitmedi
devam edecek...

ne dersin



taş olsan nehrimde, tuttuğun yosunlarla mutlu...
renk renk boyasam seni

Salı, Ekim 11, 2011

gezgince

Dudaklarını dudaklarıma koyup, güneşe hoşça kal demek ve geceyi selamlamak seninle ten tene... Dünyaya inat, hayata nispet okşamak yüzünü... öpmek, renklere bulanmış gözlerini... sözcüklerin arasına saklanmış bir "sevgilim"i sobelemek... kadeh tokuşturmak, tütsü kokan odanda... dilini bilmediğim sokaklarda ıslanmak, üşümek, sokulmak sıcaklığına ya da belki bunalıp güneşten, yorulup yürümekten, oturup bir kaldırıma omzunda dinlenmek... Ne çok şey istiyorum değil mi senden?

Pazar, Ekim 09, 2011

ama böyle yaparsan nasıl unutabilirim ki ben seni


herşeyin içine saklanmışsın, elma da desem çıkmıyorsun armut da...
su içtiğim bardakta dudakların, başımı koyduğum yastıkta saçların.
üşüyorum kaç gündür, kolların kalmış hırkamda, giyemiyorum.
ne vapura binebiliyorum doğru düzgün ne bir sıcak çay içebiliyorum sahilde, gözlerinin ne işi var denizlerde...
yıldızlarda öpücüklerin, sevişmelerimizi bile vermişsin çöllere. estikçe rüzgarlar, gelip yapışıyor kumlar bedenime. tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de şiirlerini kaptırmışsın gökyüzüne, harf harf yağıp duruyorlar her gün üzerime.




Pazartesi, Ekim 03, 2011

hatırladın mı?

"seni tanıdıkça daha da büyüyor içimdeki duygu. ve bu duygu büyüdükçe daha çok sarıyorsun beni.
düğüm düğümsün etrafımda. çözmek istemediğim. hiç yeltenmeyip, üzerine yeni düğümler eklediğim...
bitesi yok, azalası da... benle varsın, yok olduğumda yok olana dek. bende...
hiç bir anım sensiz değil, hiç bir şeyim de... sensiz olmak istemiyorlar. mutlular seninle. tıpkı benim gibi.
geçmem senden, geçemem ki... istemem ki.. .gözlerinsiz, sesinsiz, gülüşünsüz, dokunuşunsuz, nefesinsiz kalamam ki. kalmam ki... bu kalp bende attığıncasın.
nefesim yettiğincesin.
güldüğümce..
ağladığımca...
küstüğümce...
barıştığımcasın.
kıskandığımca...
sardığımca...
özlediğimce...
arzuladığımcasın.
konuştuğumca...
sustuğumca...
savaştığımca...
yorulduğumcasın.
uyuduğumca...
uyandığımca..
.yaşadığımca hayatımdasın.
çünkü SENİ
senin seni, benim beni, herkesin kendini sevdiğinden,
kimsenin kimseyi sevmediğinden daha ÇOK SEVİYORUM."

Pazartesi, Eylül 19, 2011

Schatz'a

uyku tutmadı yazmadan sana senin zaten gözlerimden duyduklarını...
nefesimi içime her çekişimdesin hem vermeye korktuğum, hem bir sonraki nefes için sabırsazlandığım.
düşüncemi örmüşsun ağınla sanki, başka birşey düşünemiyorum.
gözlerimi kapatsam sen, açsam sen, yemek yerken sen, gülerken sen, ağlarken sen...
kalp atışımı dinlese bir doktor o an şaşırır beklediğinin ve alışageldiğinin dışında atan kalbime.
nasıl bir duygu bu böyle? içimde birikti sanki, bir yerlerden taşacak. haykırsam tüm dünyaya yine de boşalmayacak.
aşkı öğrenmek güzelmiş, yaşamanın tarifi yok. özlemek, o biraz can acıtıyor. görememek bitiriyor. kaybetme korkusu? onu hiç sorma gitsin.
nerden geldin, nasil girdin, BEN oldun? mutluyken hüznü, hüzünlüyken mutluluğu yaşamaya çalışıyormuş insan aşık olunca demek ki. hissettiklerimin hepsini yazabilip rahatlamayı ne çok isterdim bi' bilsen.
ama sanki yok. o kelimeler daha girmemis hiçbir dilin dağarcığına.
anlatılamasın diye mi yaratmışlar aşkı?
demiştim ya bi' yanım eksikmiş, o yanımı tamamladım seninle diye.
gitsen kanar hani o yanım demiştim sana hatırladın mı?
canlandırmaya çalış işte kafanda...
hayal et yarım birini, tamamla kendinle...
yüzüne koy gülüşü onun.
özlemi kalbine, korkuyu içine, arzuyu tenine ekle.
aşkla sar şimdi her tarafını...
yaptın mı? heh işte yaklaştın şimdi bana.
öyle gibi bi'şeyim,
ama hayaline ruh ve soluk ekleyemediğinden bi' parçası "sensiz" kalıyor zavallı hayal insanının. sanırım yaklaşık olarak anladın demek istediğimi.
efendim?
biliyor muydun?
gözlerimden mi?
daha iyi mi anlattilar?
boşuna uğraşmayayım o zaman aşk.
"seni cok seviyorum"a sığdırayım sığmasalar da tüm sözcüklerimi.
zor çünkü, beceremedim bir türlü.
gel yanıma o zaman hadi.
dokun tenime.
bak gözlerime.
yaklaş...
biraz daha...
bi' parça daha...
SENİ ÇOK SEVİYORUM, ÇOK SEVİYORUM!!!

Pazartesi, Eylül 12, 2011

aşkın karşılıksızlığı karmaşasında karmakarışık bir yazı


bilmiyorum kimim, neyim? özel miyim, tüzel mi? vazgeçtiklerim mi önemli, geçemeyeceklerim mi? nerden geldim? ne kadar sonra nereye gideceğim? benim mi benim olanlar, ben mi öyle saniyorum? kimler beni seviyor gerçekten, kimler severmiş gibi yapıyor ya da sevdiğini sanıyor? peki ben ne bekliyorum sevdiğimden ne beklemeliyim gerçekten?
benim düşündüğüm gibi düşünmeli, aradığım gibi aramalı mı yani? benimle tamamladığı yarısı, ben olmadığımda eksik mi kalmalı? ben onun uğruna birşeylerden geçiyorum diye o da benim uğruma geçmeli mi? kısasa kısas mi aşk yani? bir bana bir sana mı? bir benden bir senden mi? yani ben elmayı çok seviyorum diye elma da beni çok sevmeli mi? ben sevmesem, elma elma olmaz mı? elma beni sevmedi diye ben ne kaybederim ben'liğimden?
"beklerim yeter ki gelsin" diye, "bekledin diye sana geldim midir" aşk? sen bekliyorsun diye herkese kapatıp kapılarını seni bekletmemesi midir peki? mecburiyetler mi getirir aşk yani hayatlara? insan hep kendi sevgisini hissettiğinden kendi sevgisinden mi emin kalır sadece?
ve............midir? ve ...........mudur? ve..............?...........?

her sorunun cevabı var mıdır peki? varsa da doğru mudur acaba? doğruysa illa güzel midir cevaplar yani?
"boşverrrr gitsin" mi yapmalı? "aman seviyorsa seviyor, sevmiyorsa napiim" mi olmalı? yoksa "ya sevmiyorsa benim kadar"larla zaman miı tüketmeli? hatta "seviyor biliyorum ama"ları tercih mi etmeli?
cevaplarını bilip de bilmemezlikten geldiğim soruların cevaplarını vermeli miyim kendime? vermeyip de sormaya devam mı etmeliyim sizce? ama en güzeli sanırım cevaplayıp, verdiğim cevapları duymazlıktan gelmek... evet tabi ya öyle yapmalıyım. yapmalıyım ki hem kafamda soru isaretleri kalmasın hem de acı cevaplarla kötü hissetmeyeyim kendimi.
yaşıyorum işte doludizgin aşkı, ne gerek var ayrıntıya. günün tadına varmak yerine yarının tasasını çekmeye...
götürsün bakalım nehir beni. göreyim okyanus mu sonu yoksa minik bir su birikintisi mi...

Salı, Eylül 06, 2011

Hola!

Barcelona'da Gaudi, Figueres'te Dali... hayran olduğum iki adamla seviştim İspanya'da. Monserrat'ta bulutlarla sarmaştım. Cordoba Manastırı'nda (Camii'nde) mum yaktım, Granada'da El Hamra'ya hayran kaldım. Sevilla'da Flamenko işledi kanıma, Malaga'da Akdeniz tenime...
Bol bol yazdım, bol bol fotoğraf çektim.
Yaşlı bir Manolya Ağacı'yla sohbet ettim, seni anlattım. Güldü, sarıldı bana. "Aferim" dedi, aşkı bildiğim için... "sen sevmeye devam et, anlamayan anlamasın, boşver"

Cuma, Ağustos 26, 2011

demek istediğimi anladın di mi?

daha çocuğum zaman zaman
zaman zaman daha mantıklı
fakat kadınım, doğuştan...
arzularımda, hayallerimde kadınlığımın izleri var doğal olarak.
yarınımdaki seni düşünürken mesela, ne kadar kadınca düşünmüşüm.
çocuk yanım duysa dalga geçerdi
ya da mantıklı yanım, saçmalama, olmaz, derdi.
kadın yanım, ümit etti, bekledi.
fakat bugün ne oldu biliyor musun?
kadın yanım öldü.
var gerisini sen anla...

Çarşamba, Ağustos 24, 2011

neşe kaynaklarımmmm



hayat sizinle çok güzel, hayat sizinle hep mavi
iyi ki varsınız, hep olun!!!


Pazar, Ağustos 21, 2011

hala meraktayım... hiç?

gününü selamlamak için, yatağında gözlerini açarken,
kendine açık bir çay koyup, içine üç şeker atarken,
saçlarını tararken, dişlerini fırçalarken,
ayakkabılarını bağlarken...
kalabalıklara karışıp, koşar adım yürürken,
kaçıracaksın endişesiyle, bir motora koşarken,
dirseğini dayayıp masaya işyerinde, yapacağın işleri planlarken...
bir şarkıya dalıp gidip, ellerinle ritm tuttuğunu fark ederken...
gökyüzünü seyredip, bulutlara dokunurken,
kırlangıçlara selam verip, martıları okşarken...
sözcüklerini bir kağıda dökerken,
Andersen'den bir masal okurken...
konuşurken, düşünürken,
sadece susarken,
bir sürüyken ya da kendinle yalnızken...
şaşkın ördeklere gülüp,
sürpriz doğumgünlerinde ağlarken...
kim bilir belki öpüşürken,
hatta belki de sevişirken...
yani;
doludizgin yaşarken,
hayatı solurken...
geliyor muyum acaba hiç aklına,
kocaman gününde, bir kaç saniyeliğine de olsa...

Pazar, Ağustos 14, 2011

gördükçe

hiç beklemediğim bir anda, sırtıma düşen soğuk bir su damlası gibi bakışın...
öylesine içimi titreten...

Cumartesi, Ağustos 06, 2011

Sadako'ya... (06.08.1945)

b

senin için Sadako, senin için tamamladım kağıttan Turna kuşunu, lanet okuyarak o tarihe... 06.08.1945

Çarşamba, Ağustos 03, 2011

Cuma, Temmuz 15, 2011

yine ve yine


yalanlarla yanlışlarla dönse de inadına,
gözyaşlarını gülüşlere tercih etse de,
akıllara sığmayacak şeylere,
insanlık dışı katliamlara göz yumsa da
aç kalan çocuklara sırtını dönüp, zaten vıcık vıcık yağa bulanmış göbeklere hizmet etse de,
hakimiyeti, kendini bi' .ok sanan .okların eline vermiş olsa da,
benim umurumda bu dünya
o beni hiç umursamasa da

Cumartesi, Haziran 25, 2011

kanatlandım


yıldız topladım dün gece gökyüzünden, kokladım ışıklarını. bir tanesini saçıma taktım. bir tanesiyle fal baktım. ekledim sonra birkaçını birbirine, kendime taç yaptım. yatağıma serpiştirdim birazını, birazını da duvarıma astım.
ışıl ışılım şimdi, bir gel de gör beni.

Çarşamba, Haziran 22, 2011

ay ay ay


renk renk kır çiçeklerim, tıpkı içim gibi, ruhum gibi, aşkım gibi, sen gibi...


Pazar, Haziran 12, 2011

Çarşamba, Haziran 08, 2011

yuppi ya i yeeey



ne kadar zenginmişim meğer...

öğrencilerim, veliler, dostlarım, iş arkadaşlarım, sadece günaydınlaştıklarım...

ailem, canlarım...

aşkım, sevdiğim, sevgilim...

ve bitanecik, canımın parçası oğluşum...

tanımadıklarım,

markette görüp de "ne kadar güzel bir enerji yayıyorsunuz" diyen bilmediklerim...

sevilmek ne güzel...

"sevgi" ne güzel

Pazar, Mayıs 29, 2011

250.000 TL... hala inanamıyorum... en zor günlerimde hem de...

canım arkadaşım, kardeşim, kötü gün dostum Nuri'm, "gel, bana destek ol" dedi...

sayesinde hem kocaman bir hayalim gerçekleşecek, hem de kafamdaki sıkıntıların büyük bir bölümü gidecek...

Seni çok seviyorum Nuri'm...

"yapar mıyız?" dedik, heyecanlandık, kimseler görmedi ama reklam aralarında şımardık, gülüştük... ve 250bin TLyi aldık. :)

Pazartesi, Mayıs 16, 2011

İstanbul'u özledim mi? hmmmm sanırım "hayır"



















Önce Brüksel ardından Kiel...

uzun zamandır özlediğim şeyi yaptım, yepyeni dostlar edindim.

yorucuydu ama sadece bedenim yoruldu :)

Pazar, Nisan 24, 2011

ay-rıl-aç



hikayesini sevmeyip yarım bıraktığın bir kitabın,

en son okuduğun sayfasında unuttuğun,

bir ayracım ben.

nasılsa yeni bir kitaba başlayıp da,

bir gün beni tekrar hatırlayacağını

ümid eden...

Cumartesi, Şubat 26, 2011

beklenti


yeniden parlasın yıldızlarım, yeniden ısıtsın güneşim. yeniden okşasın tenimi rüzgarlar, ılık ılık, çiçek kokulu.
yeniden
lütfen!

Perşembe, Şubat 24, 2011

erişim


bana döndüm ben, tenime, ruhuma döndüm.
yumuşaklığımı kendime sundum, en kuytularımı okşadım. bitmek bilmez arzumla kucakladım kendimi, kendime çektim. tekrar ve tekrar... defalarca içime aktım.
öpüştüm sonra kanter içinde, nefes nefese. mutlu.
omzuma yasladım başımı. saatlerce öyle kaldım, huzurlu.
yüzümü avçlarıma alıp, seyrettim gözlerimden içimi.
aşklarımı gördüm, kavgalarımı... kalabalığımı izledim, yalnızlığıma baktım. düşüncelerimi okudum, sözcüklerimi yazdım.
sesim oldum, kulaklarıma fısıldadım.
fikrim oldum, umutlarıma sarıldım.
şarabım oldum, yudum yudum içirttim kendime kendimi,
gözyaşımdım en son, yarınlarımı yıkadım.

Pazartesi, Şubat 14, 2011

14 Şubat... en SEVGİLİ günüm

bir yerlerden kopup gelmişiz
solumaya başlamışız hayatı.
ne öncesini ne sonrasını bilmeden,
yürümenin zorunluluğuna kapılmışız.
bir varmış bir yokmuşlarla avutulmuş,
bir gün varmış, bir gün yokmuşlarla sınanmışız.
ve sen bebeğim,
her nereden kopup geldiysen,
iyi ki geldin.
iyi ki varsın.
bir varmış, hep varmışım ol,
bir gün varmış, her gün varmışım kal.
soluğum, oğlum,
seni çok seviyorum Deniz'im.

Pazar, Şubat 06, 2011

vız-geçtim


kimseler görmüyor içimi.
gerçekten bakmıyor hiç kimse yüreğime.
bilinmiyorum
siliniyorum.

Salı, Şubat 01, 2011

sevgili Zihni Örer'in kalbime kelebekler saçan sözcükleri

Öpüşmek Sevişmek” şiir kitabınn son sözleri:
Kendime göre çok değildi beklediklerim
Ama “yaşam”a göre çoktu belki de.
Belki de bizzat ben çoktum hayata
Kim bilir?
Burada dediğim gibi, “bu başlıktaki kitabı yaşayarak, hissederek, çözümleyerek, dik durarak yazan, "mutfak yazarlığı" farkıyla bir adım önde gittiğini düşünüyorum.”Şiirlerdeki sözler, aşk ve sevgiye tutkunluğunun sadece izdüşümleri. Yaşamanın asıl amacı da bu değil mi; yani mutlu olmanın ön koşullarını tam anlamıyla önemsemek?Yazar, yalnızca hayalgücünün ezber sözlerini dökmüyor sayfalara. Her şiirin konusuna yerince gözyaşı da döküyor, yerince bahar mevsiminin verilerini her mevsim yüreğinde taşıyor; dörtlükteki gibi, narasını sitem paketinin arsında kendine has nezaketle atıyor. Herşeye rağmen, “aşk” parantezine alınan “sevmek sevişmek” kavramını kendi çemberinde sorgulamayı seçiyor. Serzenişlerinde “ihanet çıkışlı” öfkeye yer vermediğinin ip uçlarını daha çok, Nazım Hikmet’in “tahir ile zühre aşkını” refarans aldığından anlıyoruz.“Beni sevmeyenin, kimi sevdiği ya da sevmediği umrumda değil” gibisinden düşündüğü anlaşılıyor; “ben elmayı seviyorsam, elmanın da beni sevmesi şart mı”Aslında Edibe Birsöz, yazılarında konuşuyor gibi yazıyor. Yazdıklarının şiirselliği daha çok okurlarının uyarısıyla farkedildiğini düşünüyorum. Edibe Birsöz’ün “öpüşmek sevişmek” kitabının malum başlık adı bilinen “erkek anlağında” erotizmi çağrıştırıyor. Oysa, ilk şiirinde insanın yüreğinde güller açtıracak bahçe çitisinin parke taşlarını nasıl özenle döşediğini görecek, bu önyargı yanılgısından dolayı mahcup olacağız. Bir yazı erotizmi de pek ala anlatabilir erkek egosu libidosundaki yansımayı bulması doğal karşılanabildiği gibi, kitabın konusu daha çok kadın doğasının sevişmek ile sevmek arasındaki ince çizgiye, iki sözcüğün birbirinden bağımsız düşünülemeyeceğine dikkat çekiyor.Montaigne’nin, “herkes önüne bakar ben içime…” deyişindeki gibi, Edibe Birsöz şiirlerinde daha çok kendi çine bakıyor.
Aynaya bakıyor ve “seveceksin arkadaş, seviyorsan öpeceksin, bunları becerebiliyorsan sevişmek zaten kaçınılmaz olacak; sevişmek o zaman, hayvanlardan ayrı, insana has kaliteli bir eylem olacak” demek istiyor: ………..
Sevişmek sıradandır, satın alınır.
Öpüşmek insanındır, sevginindir, öpüşmek kanıttır aşka.
Sevişmek ne kadar tutsaksa zamana,
Öpüşmek o kadar özgür, o kadar sonsuzdur.
Kısacası öpüşmek>sevişmektirEdibe Birsöz’ün “Öpüşmek Sevişmek”, kitabı yazarlığının “ilk heycan ürünü” olduğundan, daha detaylı eleştirel yaklaşımın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Yoksa eleştirmenlik biraz da acımasızlıktır ki, “öküz altında buzağı aranması” bile muhtemeldir.
Bütün hazırlıkları tamamlanmış, ikinci kitabı olan Roman’ını buradan müjdelemek bana ait olsun.

Pazartesi, Ocak 31, 2011

sev-iş-me vakti sevgilim


yıldızlar yerlerini almışlar sevgilim,
öyle heyecanlı, öyle sabırsızlar...
ay ne derse desin, umursamazlar,
gördükçe köpük köpük ırmağı gökyüzünden,
akmak isterler, ışıl ışıl...
sularına katılmak,
şelaleden dökülmek,
denize ulaşmak derdinler.

yıldızları iyi bilirim sevgilim,
parıldadılarmı bi' kere, dur durak bilmezler,
dün-yarın dinlemezler.

bu gece bizi izlemekteler sevgilim,
gel uzan yanıma yumuşacık,
ben Med olayım, sen Cezir,
karıştır dudaklarını dudaklarıma,
ne ırmak ne de yıldızlar
çok beklemeyi sevmezler.







Pazartesi, Ocak 17, 2011

i-na-na-mı-yo-rum


yirmili yaşlarımın başındaydım, bir fotoğrafta görmüştüm ilk kez onları.
sonra tutkunu oldum. onlarla ilgili yazılmış ne varsa okudum. haklarında çekilmiş tüm belgeselleri izledim.
18 yıldır hayalim onları görebilmekti.
geçen sene Oslo'ya gittiğimde hissettiler beni sanki, benim onları hissettiğim gibi... "bekliyoruz" dediler.
ve anladılar, ne yapıp edip onlarla buluşacağımı.
hayalim gerçek oluyor sonunda.
Kuzey Işıklarıyla dans etmeye gidiyorum.
iki gündür sevinçten ağlayıp duruyorum.

Cumartesi, Ocak 01, 2011

yeni yılda

"renk renk hayal balonlarım olsun
hobidik gubidik oynayayım,
patlarsa biri,
"dling" o hayalim gerçek olsun."
istedim Noel Baba'dan.
Gözüm şimdi baloncularda.