nefes alamıyordum. herşeyim öyle karışık ve öyle sönüktü ki... yaşadıklarım, özellikle son zamanlarda, içimde kalan son "yaşama hırsı" kalıntılarını da yıkmaya başlamıştı inan. hep oğluşumu düşenerek tutunmaya çabalıyordum hayata... elimi uzattığım herşey uzaklaşıyordu sanki benden. kayboluyordu.
ölümler, ayrılıklar ve başkaları üzülmesin diye kendimde topladığım mutsuzluklar...
terk etmeler, terk edilişler...
yalanlar... sahtekarlıklar...
beklentiler, benden ve benim olanlar...
bir de tüm bunlara sonbaharı da ekleyince hayat, hepten silikleştim, uzaklaştım herşeyden.
kendimi attım bi' kenara, yaşamak zorunda olduğu için yaşasın diye... aynaya bakmadan bile hatta... sadece solusun diye.
sonra sen geldin. önce sadece konuştun benimle. dinledin beni. anladın.
sonra... sonra sıcacıktın.
ilk defa biri "önce sen" diyordu bana. "önce sen"... dost da olsak, arkadaş da, sevgili de "önce sen"
"boşver" dedin sonra da... "nasılsa güzelleşecek her şey bir gün"... ve sırf sözlerinle söylemedin bunu. hayır, öyle olsa hissetmezdim ben de...içimde olmazdı bu kadar... inanmazdım can-ı gönülden.
"nasılsa her şey güzelleşecek bir gün"
derken gülümseyişine takıldım. tertemiz. sıcacık... "hiç birşeye mecbur değilsin" diyordu. bunu da bana ilk defa biri söylüyordu. "-melisin, -malısın" yoktu gülümseyişinde. "yap!,et!"ler de yoktu. sadece "sen de gül" vardı "sen de gül!!!"
gülüyorum işte yine, sayende... cıvıl cıvıl oldu içim. dışarının tüm sonbaharına rağmen, rengarenk bahar geldi içime. mis gibi... ılık ılık...
ve böylesine bir güven, böylesine bir huzur hiç olmamıştı baharlarımda...
tüm dünlerim dünde kaldı sayende.
yarınlarım nasılsa gelecek biliyorum.
ve sayende sevdiğim, sayende doya doya bugünümü yaşıyorum.