Pazar, Kasım 04, 2007

Nina ya bensem...???

Bastığım toprağı mı öpüyordunuz? Vurmanız, öldürmeniz gerekirdi beni!
O kadar yorgunum ki... Biraz dinlensem! Dinlenebilsem...
Bir martıyım ben... Yo, değil... Aktrisim... Öyle değil mi?
O da burada demek... İyi...
Tiyatroya inanmıyordu; hayallerimle alay ederdi hep.
Ona bakarak ben de inancımı yitirdim; maneviyatım kırıldı...
Aşk üzüntüleri, kıskançlık da bir yandan...
Yavrum için korkuyordum hep...
Miskinleştim, küçüldüm, oyunum manasızlaştı...
Sahnede düzgün yürüyemiyordum; ellerimi ne yapacağımı bilemiyor, sesimi idare edemiyordum.
İnsan kötü oynadığını hissedince ne acı duyar, bilemezsiniz!
Martıyım ben.. Yo...
Değil de... Şey, siz o sıralar bir martı vurmuştunuz, hatırlar mısınız?
Yaa!.. Böyle işte...
Gelmiş bir adam, durup dururken, laf olsun diye, yok etmiş kuşcağızı...
Tam küçük hikaye konusu...
Gene de söylemek istediğim bu değildi.
Ne diyordum?.. Evet, sahneden bahsediyordum.
Şimdi öyle değilim artık: gerçek bir artist oldum.
Şevkle, coşkunlukla oynuyorum.
Kendimden geçiyorum sahnede...
Oyunumu, herşeyimi gerçekten güzel, gerçekten değerli görüyorum artık.
Buraya geleli beri her yanı dolaşıyorum.
Hem yürüyor, hem düşünüyorum; ruhumun günden güne nasıl kuvvetlendiğini duyuyorum.
Size bir şey söyleyeyim mi Kostya, bizim işlerde, sahne olsun, yazı olsun, ün, yaldız, kurduğumuz hayaller değil, sabırlı olmak önemli; buna iyice inandım.
Kaderine katlan, inancını yitirme...
Şimdi acı duymuyorum artık, ödevimi düşündükçe hayattan korkmuyorum.
(A. Çehov-Martı)

Hiç yorum yok: