Salı, Ağustos 18, 2009

doğayla sohbet -kendimce :s-

karşı gelemiyoruz konulmuş kurallara. sanıyoruz ki güçlüyüz...
meydan okuyoruz sözde doğaya.

savaşıp duruyoruz. bir-iki başarı elde etsek, becerebiliriz zannedip, daha büyük bir hırsla saldırıyoruz.
o ise ne savunuyor kendini, ne mücadele veriyor.
nasıl olsa "koşulsuz" ve "kesin" galibiyetinin geleceği zamanı bekliyor.
ve zaman gelince de "son noktayı" koyuyor.
"sen kimsin ki" diyor, "nesin ki, ne farkın var, çiçekten böcekten? doğ! ve öl!"

doğduk... dediğin oldu.
ama sevdik de, o hiç hesapta yoktu.
ya "özlem" ona nedersin?"
şarkı söyledik, şiir okuduk... sen ne bilirsin?
şiirlere, şarkılara, konu olmak değil mesele, mesele onları hissedebilmek...
renkleri senden alıp bir resme koyduk ama sen kendindekilerin farkında bile değilsin bence.
farkında olsan yapmazdın, yok etmezdin bizleri.
yenilerimiz gelse bile, tıpatıpımız değiller ki...
benim rengim daha güzel belki, benim sesim...
belki bir uğurböceğine sekiz tane siyah benek daha çok yakışıyor... dokuz beneklisi gereksiz belki.
çınar ağacının kökleri o yöndeyken daha güzel belki...
tavuskuşunun kuyruğu belki de bi' sonrakinden daha parlak...
yani işte, benim de tenim benim sesim, benim ruhum, benden sonrakilerden çok daha güzeldir belki...
farkında bile değilsin.
ne aşkın, ne hayatın...
ne arzuyu tanırsın, ne tutkuyu...
ama zafer heppp senin.

sevin hadi...
ne yaparsak yapalım başaramıyoruz.
doğduk emrinle

ve emrinle ölüyoruz işte...

Hiç yorum yok: