Cumartesi, Aralık 08, 2007

ne diyebilirim ki sevgili "Zihni Örer"? öyle güzel bir yorum yazmışsınız ki... dayanamadım onun sadece "yorum"da kalmasına!


Yaşamın tüm koşulları, yer yüzü coğrafyası gibi engebelerle örülüdür bilirsiniz.
Bizim coğrafyamızda engebelere ek bir de Robenson tuzakları mevcuttur. Çocukluğumuzdan sonrası hayatımızda bunlara bağışıklıklarla büyümeye çalışırız hep. Yoksa sonumuz, evcil kuşların vahşi doğa koşullarındaki kaderini andırır. Bu yüzden düşe-kalka yol almanın kaçınılmaz olduğunu bilerek yola çıkarız hep. Yaşam maratonuna çıkarken ya bir kısım kişilerden geride başlarız starta, ya da ayağımıza onların bir şekilde bağladığı ağırlıklarla. Yarı yolda düşüren yorgunluğumuz kaçınılmaz bir sondur sadece. Ama düştüğümüz yerde alacağımız soluk “yerde kalma” fotoğrafımıza son pozunu bırakıp, yeniden ayağa kalkma hamlesinin tetikleyicisidir o an.
Yeniden ayağa kalkıp koşmak üç adım ileride yeniden düşmeye çanak tutacaksa, kaldığımız yerde ciğerlerimize depolayacağımız oksijen, yeniden mücadele hırsımızın gıdası olacaktır. Zira, savaşta geri mevzilere çekilmek yenilgiyi kabul etmek değil, yığınak yapmaya zaman ayırmaktır.
Aptallar karşısında pes etmek, düştüğün yere mezar taşı dikmektir.
Asıl iş, ölümle yüzleşene dek,hiçbir şeye “son” dememektir.Yaşam koşusunda düştüğünüz yere kadarki aldığınız yolu “yitik yol” sayamazsınız. Çünkü, “tecrübe” kavramının asıl hammaddesi burasıdır; bir sonraki koşu için işe yaradığı görülecektir.
sevgiylekal

2 yorum:

Adsız dedi ki...

bu arada o resim benim yolladığım resim sanirim :)
Ruşan

edi.ben dedi ki...

hı hıı!!! evet :)