Pazar, Şubat 28, 2010

güneş kadar uzak, gök kadar yakınsın bana (hala)


ne kadar uzaksın bana,
gözlerim göremiyor ne kadar uğraşsalar da.
okşamak istiyorum ama ne fayda,
kokunu almak için soluyorum derin derin.
belki sesinden bir ezgi gelir kulağıma,
dört açıyorum kulaklarımı ama.....
gözlerinin rengini arıyorum her baktığım yerde,
bakışlarından bir parça belki
belki bulurum birilerinde.
belki ellerin olur dokunduğum ne varsa etrafımda,
rüzgara eşlik eden saçlarındır belki o an karşımda.
güneşe saklanmıştır belki gülüşün
sıcacık, ışıl ışıl...
SENsindir belki günüm,
her yeni günde "sana" uyanıyorumdur belki.
belki,
bilemem ki...

Perşembe, Şubat 25, 2010

uzağa... en uzağa...

tutup oğlumun minik ellerinden,
çekip gidesim var,
çağa uygun, cana ters,
aşklardan, sevgilerden...

Çarşamba, Şubat 24, 2010

sevgili Ahmet Nesin'in de izniyle... :)

memleket elden PAŞA PAŞA gidiyor.
al takke ver külah günlerini, al cüppe, giy çarşafa bağlamak isteyenler her türlü bağlacı kullanabilme cürretindeler.
Bor'un pazarı geçmek üzere de işin daha kötüsü, eşeğimizde Niğde'ye sürülecek hal kalmadı.
kimsenin kılı kımıldamıyor,
herkes toplu epilasyon yaptırdı sanki.
milletimin derdi, Behlül ve Bihter'in aşkı.
sanırım kocaman bir gemi yapıp, içine çift çift canlıları katıp, insnlarımdan da kafası çalışanları alıp, gezegene suyu basma vakti geldi.
he aklıma gelmişken, keneleri Ahmet Bey'den rica edeceğim, onda bir çift var.
;)
http://ahmetnesin.wordpress.com/2010/02/23/keneler%e2%80%99e-karsi-bit-plani-yururlukte%e2%80%a6/

Cumartesi, Şubat 20, 2010

Şiir değil, Özlem... MOCKBA

ilk günlerim ne kadar zorsa,
o kadar güzeldi sonrakiler.
dostluklar daha gerçek,
gülüşler daha içtendi.
"günaydın"lar da vardı orda,
"iyi akşamlar" da...
oysa kendi memleketimde,
kendi insanım unutmuş hepsini.
yapmacıklıklara bulanmış üstü başı,
kalbi, sevgisi...
özledim o soğuk şehri,
kargaşalarını, grisini, mavisini, yeşilini, kokusunu, korkusunu Moskova'nın.
Babuşkalarının çok bilmişliklerini,
Vorabiye Gori'nin öpüşen sevgililerini...
Kışın hiç doğmak bilmeyen,
yazın batmamak için direnen güneşini...
Soojin'i, Niki'yi, Maki'yi, Natasha'yı, Ksüsha'yı, Elena'yı...
ve Özge'yi, Seden'i, Elif'i...
ve Tolstoy'u, Çehov'u, Puşkin'i,
ve Nazım'ı...
off ne çok özledim o uzak şehri
ve o şehirdeki günlerimi...

Cuma, Şubat 19, 2010

kalbim vals de bilirmiş meğer... bir ki üç... bir ki üç...

inanılmaz güzel bir gün
ben ve dostum mavi, güneşi de kattık aramıza...
huzur ve güzellik kokuttuk etrafı.
kalbimi dansa kaldırdı bir akordiyon sesi.
"hatırla ey peri" diyor, çalarken içimi kanatlandıran yaşlı amca.
evet evet biliyorum aslında da, bilmemezlikten geliyorum kapımı çalanı.
şşşt yaklaşın, kulağınıza fısıldayayım;
"AŞK çalıyor kapımı,
bilmem, açsam mı
açmasam mı?"

Salı, Şubat 16, 2010

alışabildiklerimden miymişsin?

gün bitiyor...
gün doğuyor...
doğan gün yine bitiyor...
ve yeni bir gün başlıyor...
"seni sevmek" bitmiyor "seni özlemek" de.

her yeni günde yeniden başlıyorum o güne sevginle, özleminle...
her yeni günle yeniden sevgin ve özlemin başlıyor.
yeni gün, yeni günlere döndükçe, sevgin ve özleminin yanına "sensizliğe alışmak" ekleniyor yalnızca.
artık her yeni günde, seni seviyorum yine...

seni özlüyorum yine...
ve her yenisiyle, sensizliğe alışıyorum işte.
her yeniden geleniyle bir parça daha "sensiz" kalıyorum.
her seferinde bir parçan daha yok olup gidiyor içimde.
seni sevmeye ve özlemeye devam ederken, sensizliğe alışmak...
ne gülünç değil mi?

ve bir gün, güneşle kalktığımda, biliyorum ki tek sevgin ve özlemin kalacak bende. sen yok olup gitmiş olacaksın...

Pazartesi, Şubat 15, 2010

tecahül ü arif


biliyorum bildiğini...
ama senden duymak istiyorum.
bildiklerini istiyorum, yanlış anlama.
bilmek istediklerimi ya da duymak istediklerimi değil...
bilmek istiyorum yalnızca.
bildiklerini bildirmeni...
biliyorsun değil mi?

Pazar, Şubat 14, 2010

bilmezsiniz

güneş batıp, gün bittiğinde
kapanır kapılarım, kendime bile.
dört duvar ve ben...
ses yok.
hayat yok...
bol bol "yalnızlık"
bol bol "hüzün"

Cumartesi, Şubat 13, 2010

en SEVGİli günüm 14 Şubat'tır benim ;)

iyi ki doğdun oğlum,
canparçam, gücüm, umudum...
14 Şubat 2001'de aldım seni ilk kez kucağıma,
ilk kez soludum kokunu.
9 yıl oldu hala kokun değişmedi biliyor musun?
ne zaman öpsem boynundan, mis gibi süt kokuyorsun.
dilerim yarınlarında hep mutluluk vardır,
hep huzur...
olması kaçınılmaz üzüntülerin,
miniminnacık bir zaman dilimini kaplar dilerim, zaman nehrinde.
hayallerini gerçek eder her yeni yaşın ve gerçekleşesi yepyeni hayaller hediye eder sonraki yıllarına dilerim.
seni çok seviyorum Deniz'im
kocaman kalpli minicik oğlum benim.
seni hep seviyorum!

Cuma, Şubat 12, 2010

sağım solum, içim dışım; sobe!

sana kızıyorum, içinde sen varsın.
özlüyorum seni, yine içinde sen.
yollara düşüyorum, yollardan geçiyorsun.
uykumdan geçiyorsun, uyurken...
ağlıyorum... sana.
gülsem, gülüşümde sen.
okuduklarımdan geçiyorsun,
yazdıklarımda sen.
elimi uzatıyorum birşeye, sen geçiyorsun o şeyden.
başımı çeviriyorum bir yöne, yine sen.
adımlarımda sen, gideceğim yere giderken.
hatta oturuşumdan geçiyorsun, dinlenirken.
sıkılsam, sıkıntımdasın.
coşsam, coşkumda.
okşasam bi' kediyi, parmaklarımdan geçiyorsun.
dokunduklarımda, hatta çöpe attıklarımda bile sen.
kavgalarımdan geçiyorsun,
sevişmelerimde sen.
şiirlerin arasında dolaşıyorsun,
küfürlerin ayıplarından geçiyorsun.
sarı-mavi günlerimi geçtim,
kapkaralarında dahi
bardaktan boşanırcasına yağıyorsun, stratüslerden.
güneşten geçiyorsun batarken.
yıldızlarla kayıyorsun gecelerimden.
gökyüzünü söylememe gerek yok zaten,
gökyüzüm başlı başına sen.

Çarşamba, Şubat 10, 2010