Çarşamba, Aralık 30, 2009

yeni gidişler... yine vedalar...


gitmeler...
ah o gitmeler!
hem can yakar,
hem de hayal katar hayatlara.
gidenin değil, gidilenindir özlem aslında çoğunlukla.
ama ben?
ya ben gidince?
İstanbul özler mi beni, bilmem.
ama ben her fırsatta kapatıp gözlerimi,
denizi soluyacağım.
dalgaları dinleyip,
martılara simit atacağım.
şairin dediği gibi,
gemilerin o masmavi patiskayı yırtışları
bembeyaz köpüklerle imzaladıkları,
yakamozların ışıldadığı,
o sular gelecek gözlerimin önüne.
sonra sesler...
insanlar,
koşuşturmalar,
küfürler,
kavgalar,
kahkahalar...
tam karşımda Ayasofya...
altı minaresini göreceğim yine Sultan Ahmet'in.
Üsküdar'dan Beşiktaş'a geçeceğim motorla
ve geçerken Kızkulesi el sallayacak bana yine gülümseyerek.
gitmeler...
ah o gitmeler!
özler mi İstanbul da beni,
benim onu özleyeceğim gibi?
kalbimin her vuruşunda biraz daha yaklaşan "hoşçakal"ıma,
cevap verip: "yine gel, mutlaka gel" der mi peki?
peki ya gerçekten,
gerçekten, sayılı günler çabuk geçer mi?

23 yorum:

Adsız dedi ki...

sebebi vardır her gidişin:))

gürültüye gerek yok sessizce olmalı bir gidiş sessiz ve sakin
sessizliğinde barındırmalı her şeyi anlayabilen için
kelimelerin önemini yitirdiği noktada gözlerde bulunmalı anlam
ya da sessizliğin anlamını yüreğine sormalı insan
neden demeye de gerek yok
çünkü her zaman haklı sebeplerle alınmıştır biletler
basit bir sebebi olmamıştır gidişlerin
ve hiç bir gidiş önceden planlanmamıştır
kimi dinlersen dinle yığınla haklılık sebepleri duyarsın
ve hak verirsin haklılığına bir şeylerin
işte bu yüzden gürültüye gerek yok sessizce olmalı bir gidiş
tıpkı yağmurun kışın ortasında yağması gibi normal olmalı
hiç kimse kışın yağmuruna şaşırmaz zaten kıştır ve yağmur yağmalıdır
insan en çok yağmuru olmayan kışlarda şaşırır
bir gidişte böyle olmalı işte gayet olağan durmalı ayrılık gidenin bünyesinde
zaten bırakıp gidilecek gibi bakmalı yanında olan her şeye
hepsi gidecek ya da sen bırakacaksın günün birinde
öyleyse gürültüye gerek yok sessiz olmalı bir gidiş
ve hiç bir gidiş neden'ler bırakmamalı kimsenin üzerinde
kimse bir neden aramamalı bir an gelip kendinden gidene
gelişini sorgulamadığımız gibi gidişini irdelemeye gerek yok
biten günler gibi biten ama hep başa dönler günler
haftalar mevsimler seneler gibi
biri bitip biri başlasada hiç yadırgamamak lazım ayrılıkları
bir gidişin başka bir gelişe gebe kaldığını bilerek yolcu edilmeli giden
neden gidiyorsun diyerek değil
hoşça kal da denilebilir elbet Allaha emanet edildikten sonra
ama sorulmamalı bir gidiş için nedenler asla

kış mevisimi bir ömürde yağmurlar gibi olağan
sessizce gidiyorsa bir insan
şaşırmamalı sorgulamamalı ve kal dememeli
gidenlerin her zaman vardır geçerli bir sebebi

edi.ben dedi ki...

çok güzel sözcükler bunlar... ve ne kadar da doğrular...

Unknown dedi ki...

acıyorum... ya da acıyorlar... elimde kalanları sayamıyorum. nasıl sayabilirim. ateş altında heryerim... dokunulamıyorum onarılamıyorum dona kaldım yanarken. sadece acıyorum acınılıyorum... demişler inanmış ağlayışları geçer sanmıştım. bir maddeyim... bedenim var senden kalan. benden götürdüklerini isteyemiyorum. sen giderken sen olsaydın benden gitmezdin. sen olmadın belki de hiç!
acı işte. hangi hecesinden tutarsan tut bu böyle. ne sancım diner ne ağrım. sattım 3 kuruşa gülüşlerimi... bak gamze gamze dolmuyor yüzüm. bak acı! bak yaş! bak soğuk!

sadece üşüdüğümü hissediyorum...

vedalar soğuk olurmuş sıkı giyin güzel yüz edi:((

edi.ben dedi ki...

bunlar da çok güzel sözcükler Ramazan... ama ne kadar hüzün dolular. :(

Unknown dedi ki...

Hayat annemin çocukken bana anlattığı yorgan altı bir masal
Büyüdükçe anladım ki yalan konuşup annemi de kandırmışlar
Ben çözemezdim hayatı nedense zor gelirdi bana tüm sorular
Beyaz boş bir sayfa bırakıp kaldım hayatın en zor sınavından
Havuz problemlerini sevmedim nefret ederdim ilk okuldan
Şu aralarsa boğuluyorum kendi yarattığım okyanuslarımda
3 musluk aynı anda 8 saatte bir havuzu dolduruyorsa
iki insan bir kalbe kaç günde veda eder senin kitabında ?

Unknown dedi ki...

Belki de vedaların yorgunluğunu en çok hissettiğimiz limandır, dünya hayatımız. Onca yaşanılana şahit olmuştur, her ayrılığın adımını sinesine kazımıştır titizlikle. Dünya semasından her daim veda yağmurları yağmış olsa da, rahmeti ve bereketi bizim yüreklerimizde hep senin iklimini yeşertti. Veda ettik bebekliğimizin sevimliliğine, veda ettik çocukluk muzipliğimize, veda ettik gençlik heveslerimize, veda ettik erişkinliğin sorumluklarına, veda ettik yaşlılığın yorgunluğuna gün geldi. Her veda hüznün rengi olsa da, başka bir baharında habercisi oldu. Her vaktin üzerine çöken veda seherinin ardından, muhakkak bir vuslat güneşi doğdu.

Unknown dedi ki...

peki edi

burda sen ne olmak isterdin veda eden mi:( veda edilen mi:(

Unknown dedi ki...

galiba benim bugün psikolojim bozuk veya bozuldu...:(

Adsız dedi ki...

Bir daha ölemem,Bu son şanstı,
Bir daha sevmem,Bu sevişim,
Bir daha dönmem,Bu son gidişim...:(

Adsız dedi ki...

edi en son dörtlükte ikinci mısrada hata yapmışım onu silde tekrar yazıyorum ben

Unknown dedi ki...

Bir daha ölemem,Bu son şanstı,
Bir daha sevmem,Bu son sevişim,
Bir daha dönmem,Bu son gidişim...:(

zihni örer dedi ki...

Ramazan ve adsız
arkadaşlara bir hatırlatma:
zamanla okuyorum yorumlarınızı. alt başlıkların birinde bir yorumcu da imla kuralı olarak eleştirmişti "adsız"ı.

"aldatılma ve aldatma", "yürek ürünü" diye bildiğimiz güzel sözcüklerle de olur!

insan hissetmeden elbette yazamaz. hissediyor da yazamıyorsa, hissederek yazanın emeğine ve yüreğine saygı duymalıdır. emek hırsızlığı kötüdür!

sözün kısası şudur dostlar, sevgili edi'yi aldatmayın (oyalamayın) lütfen! O, aldatılmaya asla layık değildir.

hiç olmazsa, yazdığınız o güzel yazıların altına o yazıya emek verenlerin adresini ya da adını yazın ki, aynı duyguları paylaştığınızı da altına eklerseniz, daha etik olur.

(hayatımın politikası, emek ve gönül hırsızlığına karşı durmaktır)

yazıların kaynakları:
BU

ve

BU

not: sevgili edi, bu mesajı uygun bulmazsan yayınlamayabilirsin ama, senin bunları bilmeni istedim.

Unknown dedi ki...

365 SAYFALIK YEPYENİ BİR ÖYKÜ DAHA BAŞLIYOR HEPİMİZ İÇİN.

HAYATINIZIN HER GÜNÜNE BİR YAPRAK AYIRIN VE HER YAPRAĞA
BİR HİKAYENİZİ SIĞDIRIN.

İÇİNDE SİZE VE HAYATINIZA DAİR
BOL KAZANÇ , BAŞARI ,MUTLULUK , SIHHAT VE HUZUR ÖYKÜLERİ OLSUN.

VE SONRA ONLARI SEVDİKLERİNİZLE BİRLİKTE OKUYUN IŞIL IŞIL BEMBEYAZ BİR YILBAŞI AKŞAMINDA.

MUTLU YILLAR

edi.ben dedi ki...

sevgili Zihni Örer, biliyorsunuz, bu konuda ben de en az sizin kadar hassasim. Bambaska sayfalarda gördüm yazdiklarimi, kendi sözcükleriymis gibi sahiplenilmislerdi sözcüklerim. Ramazan Bey yazdiginda yorumlari sayfama ben zaten hemen bakmistim kimlerin cocuklari o kelimeler, görmüstüm.

edi.ben dedi ki...

yorumunuzu açmadım, size cevap vermek istedim yalnızca... ben gerekli sözcükleri gerekli kişilere ilettim, her ne kadar hepsini burda herkese sunmuş olmasam da... kalp kırmak bana göre değil ama aptal da değilim.
gerekli cevaplarımı gerekli yerlere çoktan ilettim (demek istemiştim)
sizi en çok bu nedenle seviyorum sevgili Zihni Örer...
mutlu kalın

Unknown dedi ki...

Taraf olmak,tarafsız olmak,

sevgili edi ben sizin blog sayfanıza ve sayfanızda bizlerle paylaştıklarınıza sonsuz saygı duyan bir insanım yaklaşık 5 aydır da takip ediyorum ve bundan da büyük haz duyuyorum.
yanlız son günlerde yazılarınıza değil ama sergilediğiniz tutama hayretler içerisinde bakıyorum.Ben şimdiye kadar sitenizde hep adsız olarak geçtim kendimi hiç tanıtmak istemedim buna gerek görmedim.
Sadece düşünce ve duygularınıza elimden geldiği kadar cevap vermek ve yorumlamak istedim.Bazende bu yorumlarımı ,bu konuda yorum yapmış kişilerden yardım alarak sayfanıza yazdım,ama bunu yazarken asla bu bana aittir demedim dememde emek hırsızlığına sizin kadar benimde hassas olduğumdan emin olabilirsiniz.
Fakat ben bunları size iletirken bunları bana aitmiş gibi iletmedim yazmadım bunu anlamayacak kadarda afedersiniz aptal olduğunuzu hiç düşünmedim aksine duygu ve düşüncelerimin tekrarı gibi gördüm o yüzdendirki ben bunları yazarken bulamayacağınızı hele bu teknoloji varken anlayamayacağınızı asla aklıma bile getirmedim.
Lakin 2 gün önce yazdığım yazıyı yani zihni beye olan cevabımı yayınlayıp sonra aldığınız telkinlerden dolayı ki bu özellikle zihni beyden,cevabımı tekrar yayından kaldırıp onun söylemine cevap niteliğinde yazmanız ve kendi yorumunuzdada zihni beyin istediği yönde değişiklikler yaparak yayınlamanız inanın beni çok üzdü,adsız da olsam beni hiçe saymanız derinden yaraladı.Bu tavrı garipsedim ve size hiç yakıştıramadım.Bu blog da daha tarafsız daha subjektif ve daha kendiniz gibi hareket etmeniz dileğiyle.
Bu arada bu sefer adımı da yazıyorum artık önemi kalmadı hayal kırıklığı gizemi götürür her zaman.
Doğan BAYRAKTAR.
METOROLOJİ MÜHENDİSİ

edi.ben dedi ki...

Doğan Bey,
yazacak birşey bulamıyorum. hiç hoşlanmadığım bir duruma düşürdüm kendi kendimi.
ben yalnızca "günlüğüm" olarak kelimelerine sığındığım bir sayfada kimselerle paylaşamadıklarımı kendimle ve beni anladıklarını düşündüğüm kişilerle paylaşıyorum (-dum).
yazılan yorumların ne dilbilgisel doğrulukları ne de alıntılıkları (-ki yazdığınız gibi, internet gibi hayal dünyamızla bile yarışacak büyüklükteki bir dünyada, alıntıların alıntılıkları saniyelerle ölçülebilinen bir zamanda anlaşılır-) önemli değildir benim için. içtenlikleri ve yalnızlığımı paylaşmaları yeterlidir.
elimden geldiğince dilimizi koruyor ve doğru kullanmaya çabalıyor olmam ilk yoruma olan cevabımda, emek hırsızlıklarına tahammülsüz olmam da burdaki yoruma olan cevabımda "genelleme" yaptığım için öne çıkmıştır.
ne yanlış yapmışımdır ne de doğru... sadece herkesin gözünden bakabilmişimdir konulara, hepsi bu...
sevgiyle kalın!!!

DOĞAN dedi ki...

Sevgili edi ben günlüğünüze veya yorumlarınıza değil
başkalarının etkisinde kalarak değişiklik yapmanıza içerledim biraz, ve şu soru geliyor aklıma
eğer bende sizin tanıdığınız biri olsaydım hoşuma gitmeyen yazıyı veya yorumu size değiştirtebilirmiydim ve ne kadar etik olurdu bu..
sevgiyle kal

zihni örer dedi ki...

Sevgili edi,
herşeyin farkında olacağını adım biliyorum elbette. Ama, birçok konuda benzeşiyoruz da, burada senin kadar toleranslı duramadaım, affet:)
Ve böyle fikir ve duygu hırsızlığı konusunda sana yapılanlarla, eser sahibine yapılanlar yan yana gelince, seyirci kalmak bana dokundu.
Senin toleransın anlıyorum ki, biraz işi "eğlence" boyutunda tutmuş olmalı:)
Burada haddimi aştığımı da düşndüm aslında. senin açından bilmiyorum, kimseyi kırmak istememe gibi bir peygamber sabrın var. ama ... aması, atmosfere düşürdüğüm gölgemden dolayı özür diliyorum. en içten sevgiler efendim:)

edi.ben dedi ki...

Dogan Bey, ben kimse icin yazdiklarimi degistirmedim. Ben begenmedigim icin degistirdim. Ancak bunu Zihni bey icin yapmam gerektigini dusunseydim, yapardim da. Insanin sevdikleri ve guvendiklerinin yaninda, hele hele hemfikirlerse, yer almasi kadar dogal ve etik hic bisey olamaz. Mutlu kalin

DOĞAN dedi ki...

sizce etiklik buysa sölenecek bir söz yok sevgili edi:)
Bir insanın fikirlerine değer verebilirsiniz sizin için çok ta özel birisi olabilir ama topluma açık bir blog ta bunu yapamazsınız yapmanız gerekiyosa bu bloğa sınır koymanız gerekir kimsenin cevap hakkını elinden alamazsınız buna cüret bile etmeniz büyük saygısızlıktır.Eğer zihni beyle birbirinizi ağarlayacaksanız burası yeri değil diye düşünüyorum tabii benim düşüncelerimin önemi varsa.Her şey için özür dilerim asla kırmak istemedim ve büyük bir keyfle takip ettim sizi ama artık bu son sözlerim bir daha bloğunuzu takip etmeyeceğim bana göre olmadığını anladım Zihni bey sizden de özür dilerim kabalık ettiysem,
DAHA ÖZGÜR ve TARAFSIZ BLOG larda buluşmak üzere :)

edi.ben dedi ki...

Mutlu kalın Doğan Bey...

zihni örer dedi ki...

Doğan Bey,

Aslında, asla detay tartışmak değildi niyetim.
Lütfen uyardığım konu sınırından öte bir anlam yüklemeyin. Dikkat çekmek istediğim noktalar blog ve forum dünyasında kıyasıya tartışılan konulardır, ilk kez yapmıyoruz ve bunu oldukça önemsiyoruz.
Ayrıca, üstte dediğim gibi söz konusu "yaşamak blogu" olunca, biraz daha önemi artıyor etik duruş bakımından.
Sizin de iyi niyetli olduğunuza inanıyorum. Ancak, bir yazının içeriği ve bıraktığı duygular noktası virgülüne kadar kopya ise, bu davranışın karşıdaki kişiye sizi yani sizin hislerinizi anlatmaz.
Tanışmak, paylaşmak elbette uygarlığın üstün değerlerinden biridir. Siz burada Doğan Bey olarak var iseniz, size ait olanlarla ve (yaptığınız gibi) size benzeyenlerle varsınız.
Buradaki okurlar, sizi ya da herhangibirimizi bize ait olan veya konulara farklı bakışlarımızla tanımak ister ki, o zaman varız.
Yoksa, başkalarının kimliğini kendimiz olarak tanıtmak, karşınızdakileri incitebileceğini düşünmelisiniz.
Dediğiniz gibi, burası kamuya açık bir alan olduğundan, deniz kenarında sohbet eden iki kişi kapsamında görmediğimden, konuya dahil oldum.

Doğan Bey, uyardığım konu çerçevesinin dışında kalan (taşan) duruma neden olduğum için asıl ben sizden de özür dileyeyim ve lütfen kırılan yerleri onaralım.
Bu blogda bir daha yazmak istemezseniz de, bunun nedeni ben olmayayım.

Edi.ben’i,
Yorumu, yazısı ve niyeti bakımından yeryüzünde suçlayacak, eleştirecek bir insan bin kez düşünerek yapmalıdır bunu. Bu yüzden “yorum silme” konusunda haksızlık yaptığınız düşünüyorum. Kendi yazılarıma da dilediği sansürü, hatta tamamını silme hakkını gönülden tanıyorum O’na. Kaldı ki, o sizin yorumunuzla birlikte benim yorumumun birsi de açılmadı:)