Cuma, Aralık 15, 2006

hoşçakal dayım...


“hiç yolcusu yokmuş gibi, sessizce alır yol
sallanmaz o kalkışta, ne bir mendil ne bir kol.”

Kimseye birtek kötü söz söylemeden, kimsenin kalbini kırmadan yaşadın. Paylaştın, ihtiyaç duyanlarla, ihtiyacın olduğu halde, ihtiyaç duyduklarını.
Haftalarca vitrinde iç geçirerek baktığın, sonunda sahip olabildiğin, o güzel palton bile, birkaç gün sonra hiç tanımadığın ama çok üşüyen yaşlı bir amcanın olmuştu dayım.
Her canlıyı sevdin sen, tertemiz sevdin.
Lotodan büyük ikramiye çıktığı gün, bana da Onura da ev, araba sözün vardı. Cumartesi çekilecek, oynadın mı dayım?
Çarşamba günü dertleşmiştik seninle. Bana demiştin ki “Allah beni hiç sevmemiş, neden yaratmış sanki. Tüm bu çileyi çekeyim diye mi? Duysa beni, canımı alsa da kurtulsam.”
Allah, seni çok sevmiş dayım. Öyle çok sevmiş ki... Sesini duydu işte.
Beraber kahvaltı ederken sana son kez baktığımı, sesini son kez duyduğumu, seni son kez öptüğümü bilseydim, bilseydim, yirmi dakika daha çarpacakmış o güzel kalbin, sana daha sıkı sarılırdım dayım. Sımsıkı.
Senin için koştururken ben, farkettim ki yaşarken sen, ne az şey yapmışım sana. Ne kadar az. “neyi oluyorsun” dediklerinde “yeğeniyim” derken farkettim ki yeğenden öteydim ben sende dayım. Annem- babam bilmezler ilk sözcüğümü, ama sen duydun. İlk adımlarımı sen gördün. İlk dişimi seninle atmıştık, karşıkı arsanın başındaki iki katlı evin çatısına.
Sonra “mezar yeri?” dediler. Gittim bir görevliyle anneannemin, dedemin ve uğur’umun yattığı o mezara. “burası müsait, havva elmalı’nın ki”.Anneninki. anneanneminki...
Seni yarın annenin koynuna vereceğiz dayım. Anakucağında gözlerini açtığın bu dünyayla, tekrar anakucağına dönerken vedalaşacaksın.
Seni çok seviyorum dayım. Sarıl benim için de öp, anneannemi, dedemi ve uğur’umu olur mu? Söyle onlara, onları ne çok özlediğimi. Anılarda değiller söyle. Hep bendeler. Sen de öyle.

Seni çok seviyorum dayım. Tekrar görüşmek üzere...







Hiç yorum yok: