Perşembe, Mart 29, 2007

aşk mı... nasıl mı... kim mi... işte böyle biri! kim istemez ki...


ben bir kadınım. anlarım dilinden kadınların isteklerinin. her ne kadar zamana uyum sağlamışsa da bu istekler.
ben bilirim asıl olan nedir.
kimi para, pul, şık giyim derdinde...
kimi paralı, pullu, şık giyimlinin...
bense sarmalayan birinin.
saran, seven, paylaşan...
ihtiyaç duyduğumda hep yanımda var olacak olan.
ansızın uyduruk bir vedayla, yok olmayacak olan.
yok oluşları bile "adam gibi" olacak olan...
sözünde duran.
duramayacağı sözler vermeyen.
gözlerimle anlaşan, gözleriyle konuşan...
tenime can katan. okşayan. öpen. seven. arzuyu tattıran.
beni kendine katan, bana katılan...
benimle gülen, benimle ağlayan.
acımı, hüznümü, aşımı, suyumu,
varlığımı ve yokluğumu paylaşan.
beni ben yapan
benimle "kendi" olan
düşler gören, düşünde bile "ben" olan.
düşümde olacak olan.
hayaller kuran.
saçma sapan bile gelse herkese o hayalleri,
hayalleriyle mutlu olan.
hayallerimi paylaşan. hayallerimi anlayan...
benim olacak olan...
onun olacağım biri...
sevdiğim ve sonuna kadar sevileceğim biri.
"öyle biri var mı" dendiğinde
kimbilir belki de "var" diyebileceğim biri
hatta
belki de var...
var yani ;)

Nakhar'cım az biraz sobeledim sobelenesilerimi... :) önüm arkam değil belki ama sağım solum SOBE!

hadi bakalım tüm cesaretimi topladım. "sobe" diyip bırakıcam içimden çıkmak için gönüllü olanları özgür...

* öğrenci olmayı çok seviyorum, sanki hayatın bazı sorumluluklarından kaçışmış gibi geliyor bana. bu yüzden 33üm ama hala öğrenciyim :)
* en sevdiğim hatta taptığım yemek "yumurtalı patates kızartmasıdır" burnuma kadar tok olsam dahi onu gördüğüm an dayanamam, tıkıştıracak bir boşluk bulurum midemde mutlaka.
* örümcek fobim vardır. ama oğlumun yanında "en cesur kahraman" olurum genelde. yani saçma fobilerim varsa kahramanca davranırım onun yanında ki anlamsız şeylerden korkmayı öğrenmesin.
* aşkı çok severim. ama ancak 30umdan sonra ilk aşkı ve ilk aşk acımı yaşadım. ayrıntıları biliyorsun zaten.
* hayatımın şu anki durumda olmasına sebep kocaman bir sırrım var. onu da biliyorsun. ve tüm O'ndan kaçışlarım hatalara ve düşüncesizce atlanılan olaylara sebep oldu. ama O'ndan kurtulamam. ve birgün ölüm nedenim olacak onu da biliyorum.
* "ensest" kelimesine karşı kinim büyüktür. buna maruz kalanlara tüm gücümle destek verir, yol açanları da mahvederim... nefret ettiğim en büyük kavramdır bu kavram çünkü.
* gülme krizim tuttu mu hayatta durduramam. bu yüzden disiplinin kapısını çok aşındırıp, çok işler kaybetmişimdir. ama elimde değil.
* tiyatroya aşığım. ve "demet akbağ" türkiyedeki en iyi kadın oyuncu benim için. onun oyunlarına gittiğimde, onu izlerken hem hayran kalırım, hem de kıskançlıktan alkışlayamam.
* kıskançlık demişken, kıskancımdır. ama içimde tutar yansıtmam kıskançlığımı. ve bu yüzden de içim içimi yer durur.
* porno izlemeyi severim. her türünü değil ama (türlerine göre değişir yani :D)
* midem kolay bulanmaz yani. ne pornoda ne de ne bileyim hani yemek yerken iğrenç şeyler konuşulur da kimileri "ıyyy sus" der ya, garipserim öylelerini.
* tiyatroda "lüküs hayat"ı sinemda (ama ne yazık ki dvd.de) "uçurtmayı vurmasınlar"ı onlarca kez seyrettim. replikleri ezberledim ama hala da izlerim :)
* batıl inançlarım vardır ama bilindik batıllardan değildir. kendi batıllarımı kendim yaratır ve ne hikmetse o batıla takılır kalırım, anlamsız olduğunu bile bile.
* yaşlılar benim için de çok farklıdırlar. hatta yaşlı bir teyzeyle tanıştım, zaman zaman onun evine gider, o apartmandaki tüm yaşlılarla toplanır sohbetler ederim ve çok keyif alırım.
*özellikle konuşma dilinde acayip türkçe takıntılarım vardır. yanlış konuşanlara tahammül edemem.
* kurt en sevdiğim hayvandır ve en büyük fantazim bir kurt besleyebilmektir. neden mi? hayatları ve doğadaki yerleri beni hayran bıraktırmıştır bu canlıya. gururu cesareti ve kendine güveni...
* bazı sabahlar aynayla konuşurken bulurum kendimi. anormal bir davranış belki ama severim aynayla sohbet etmeyi :)
* sevdiklerim hep bi şekilde etrafımda ya da kollarımda vermişlerdir son nefeslerini o yüzden ölüme bakışım çok farklıdır. tuhaftır. anlatılamaz yani.
* yanarak ölmekten korkarım. neden bilmem ama her türlü öleyim ama asla yanarak değil.
* öldükten sonra gömülmek isterim ama illa bi mezarım olmasına gerek yok. sadece doğaya karışayım yeter.
* ve eğer öldükten sonra ben, sevdiklerim bişeyler yapmak isterlerse, sevdiğim şarkıları söyleyip, yumurtalı patates kızartması yesinler yeter. :)
sobeleyeceklerime gelince... çoğunu sobeleşmişsiniz zaten :(

Çarşamba, Mart 28, 2007

bu yazıdaki niyet, sobeleyememek, daha ziyade genelleyip kaçmaktır...sorumluluğu doğaya yükleyerek



kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın, dünyada var olmamızın sadece tek bir nedeni var.
bu tek bir neden için var etmiş bizi var eden.
ister doğa densin, ister tanrı...
hiç bir canlıdan farkımız yok aslında, hep dediğim gibi. ne özeliz onda ne de genel...
"üremek" için varsın. üremek ve doğanın devamını sağlamak için.
genel ve real bir bakışla anlatılırsa nedeni bu varlığımızın. başka da nedeni yok zaten.
ama biz ekliyoruz bu nedene güzellikleri. hatta bazen nefretleri. maddi manevi çok şeyle bileştiriyoruz bu nedeni. duygularla süsleyip daha istenilesi kılıyoruz. doğadaki varlığımızın daha anlamlı olmasına çabalıyoruz.
gelmişiz ve gidiyoruz.
gelişimiz de gidişimiz de özünde aynı. hepimiz aynı doğmuşuz, hepimiz aynı öleceğiz. nedenleri farklı olsa da, sonuçta bir anadan var olduk ve küçük bir kas parçamızın artık kan pompalamamasıyla veda edeceğiz.
niye yazdım tüm bunları??? belki de Nakhar ve Gaykedi'nin sobelerini okuyunca yazmak geldi içimden tüm bunları. ben "sobe"lerimi yazamıyorum çünkü. yazsam da yazılası yerlerini yazıp yazmak istediğim yerlerini yazamıyorum. korkuyor muyum, bilmiyorum... ama içimdeki sobe'leri sobeleyemiyorum

Pazartesi, Mart 26, 2007

yalanım yalansı yalan... yalancıyım YALANCISIN yalancı-lar




yalanlar sarmış dört bir yanı.
yalanlar ve yalancılar...
yalanlar bile yalancılardan daha masumlar...
hadi standart bi'şeyler diyelim, avunup avutmak için: "hayatın kendisi be yalan, yaşamak yalan, ölmek yalan... sevgiler, aşklar yalan. para yalan, pul yalan. başarı, kariyer yalan... dünya yalan dostum dünya yalan"
ayak mı uydurduk "insanlar" olarak kıçımızdan uydurduğumuz bu felsefeye? uyum sağlamak için mi hayata bunca yalan yani?
ne kadar çok'uz... ne kadar çok'sunuz... ne kadar çok'SUN...
yalancılar, yalanlardan daha çoklar.
yalanların, yalancılardan bile çoklar.
sen de kendi yalanlarından daha çoksun.
yalanların dolaşıyor etrafımda ama bak,
sen
"kendin" hiç yoksun.




ne eksik ne fazla... ne güzel söylemiş Ataol Behramoğlu "aşk iki kişiliktir"




Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Cuma, Mart 23, 2007

Nazım "seni seviyorum "demiş... ben "SENİ seviyorum" diyorum. SENİ SEVİYORUM


Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz telaşlı,
sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.

Perşembe, Mart 22, 2007

valla ben demedim. cezmi ersöz'ün yalancısıyım :)

"öyle derinki gözlerin, içmeye eğildim de pırıl pırıl bütün güneşleri orada gördüm..."

(bu şiiri bana gönderenden, yine güzel bir alıntı... çok ama çok teşekkür ederim.)

Salı, Mart 20, 2007

seni sevmekten korkuyorum, sevilmiyorumdur belki diye...




korkuyorum artık... güvenmiyorum. güvenemiyorum.

sevgilere şüphem var. inanmıyorum. inanamıyorum.
hep bir "ya?" var içimde. atamıyorum. yapamıyorum.
bağlanmak istemiyorumu istemiyorum. çünkü istiyorum, sevilmeyi sevmeyi... sarılmayı, güveni, arzuyu...
ben olduğum için sevilmek istiyorum. gerçekten sevilmek.
ama "seviyorum" diyenlere inanamıyorum işte.
bi' bilsem, bi' emin olsam sevildiğimden... tüm hücrelerimle O olacağım. O'nun olacağım...
ne dilerse, ne isterse yapmak üzere...
bi' bilebilsem gidilmeyecek benden bu sefer... ya da gidilse de kalleşçe olmayacak, bi' bilsem... bi' bilsem "beni gerçekten seviyor"u. bi' bilsem yalan değil aşkı.
canımın yangınını söndürebilsem. acısını unutabilsem. tekrar aşka güvenebilsem...
ah bi' bilsem... bi' bilebilsem....
kayboldu içimin aşka sevgisi. yerini korkular aldı. şüpheler.
oysa şimdi yeşertmek istiyorum, aşka sarmaşmak isteyen sarmaşığımı.
kısacası, iki seçeneğim var şimdi, ya izin vereceğim uzansın aşka dalları, sarsın sımsıkı sarmalasın. ya uzadıkça buduyacağım dallarını ki bi' daha kopartılıp, yolunmasın...

Pazartesi, Mart 19, 2007

yazarmış gibi yaptım (siz de okurmuş gibi yapın bari)


-mış gibi yapmakla geçiyor günlerim...
herşeyde -mış gibiyim.
o kadar çok şey attım ki içimden, ben bile şaşıp kalıyorum aslında. atıp aıp atmamış gibi yapabilmeme...içimde kalanlarıysa atmış gibi yapabilmeme...
görüp görüp görmemiş gibi yapabilmeme. bile bile bilmemiş gibi durabilmeme...
gülermiş gibi yapıp, ilgiliymiş gibi davranabilmeme...
özlemiyormuş, sevmiyormuş gibi yapabilme becerime...
şaşıyorum pek çok şeyi istiyormuş gibi yapabilmeme.
istemiyormuş gibi yapabiliyor olmam, büyülüyor beni...
"helal olsun" diyorum. "ne güzel -mış gibi yapabiliyorum"
konuşurmuş gibi yapmam neyse de asıl dinliyormuş gibi olmayı başarabilmem büyük beceri bence.
unutmuş gibi olmama hele, hayranım doğrusu.
umursamıyormuş gibi bakıp, umursamıyormuşluğumu ıspatlayabiliyorum hatta. cümlelerimle, suskunluğumla, gözlerimle, ilgisizliğimle... vay be!!!
ama... amaaa... hiçbirinin, eline su dökemeyeceği bi' becerim var ki... tam oskarlık zannımca.
yaşıyormuş gibi yapabiliyorum. evet evet... yaşıyormuş gibi. süperim ben yaaa!!!

Cumartesi, Mart 17, 2007

Nazım'dan istek, A.Dino'dan cevap...


"bana mutluluğun resmini yapabilir misin Dino?" demiş Nazım Abidin Dino'ya.
ve O da cevap vermiş resmiyle.
bizler ne kadar nankör varlıklarız. bir resimde bile bulunabilen mutluluğu nedense bi' türlü bulamıyoruz. ya da bulamıyoruz sanıyoruz...

"giden gitsin, kalan sağlar bizimdir" midir???


gidilir gelindiği gibi. var olunduğu kadar çabuk yok olunur elbet.
izler kalır geride. oyuk oyuk bırakılmış izler.
kızılır her gidişin ardından. ya ecele ya kadere ya gidene... kalanlara kalan tek şey kızmak, kızabilmek, sitem etmektir çünkü.
dönüşü olan gidişler değildir bahsim. bi' daha olmamak için ki gidişler... dönmemek için... dönememek için.
her gidişin dönüşü yoktur öyle değil mi...
ve her giden özlenmez. aranmaz. özlenesi olanlar vardır. onlar gitse de kokuları kalır. bakışları hep yanıbaşınızdadır.
bilirsiniz ki mutlulukları mutluluğunuzdur. mutlu olsunlar istersiniz. hep gülsünler dilersiniz.
hissettiğiniz an bir sıkıntısını, kalbiniz sıkışır, sesiniz çatallanır.
yaparsınız yapılası ne varsa. daha fazlasını yapabilmeyi dilersiniz.
huzur bulsun ki huzurlu olun, istersiniz.
gidilmiş olunsa da sizden, gidilecek olunsa da eğer bilirsiniz ki, bu sevgi gitmelerle kalmalarla değil, içinizde sizi ısıtan bir ateşle vardır. o ateşin sönmesine imkan yoktur. çünkü kalbinizin her vuruşuyla yeniden parlar o ateş, yeniden alevlenir. soluğunuzla pompalanır, yinelenir.
"gidenler gitti diye, giden sizde bitti" demek değildir. siz bittiğinizde bitecektir. söndüğünüzde sönecek...

Çarşamba, Mart 14, 2007

ne umdum, ne buldum'culuğa son! :)


hiç bi'şey beklendiği gibi olmak zorunda değil.
belki tam tersi gerçekleşecek umulanların. ya da daha güzeli belki de.
alışmak lazım, öğrenmek lazım, "hayalkırıklığı" başlığını çıkartabilmek için yaşamımızdan.
eğitmek lazım, ruhumuzu ve zihnimizi.
hayallerimizi eğitmek lazım. vaadlerimizi... umutlarımızı... hedeflerimizi...
cesaretimizi, korkularımızı bile hatta... eğitmek lazım.
bilmeliler ki çıkılan yollarda varılmak istenenlere ulaşabilmek kadar, onlardan uzaklaşmak da mümkündür. bilmeliler ki başka'lıklar karşılayabilir yolun sonunda onları. bambaşka'lar belki de.
o yüzden eğitmek lazım...
...kendimizi.
"keşke"lerden sıyrılabilmek için. her ne kadar sonunda "iyi ki"siz kalmak da olsa, "iyi ki"sizlik, "keşke"lilikten çok daha iyidir bence.

muradıma erdim :)


derinlerde yüzdüm. kulaç attım boğulmamak için.
"kara göründüüüü" müjdesiyle köpük köpük vurdum karaya.
köpük köpük ve bembeyaz...
taşıdım taşıdıklarımı, serdim sahile. ısınsınlar, kurusunlar diye.
rüzgar yardım etti sağolsun. güneş güç verdi.
martılar şarkılarıyla eşlik etti ve ben coştukça coştum. köpürdükçe köpürdüm.
kumsala her çarpmamda daha bi' ben oldum. sesimi duyurdum.
kumları ufaladım iyice. taşları parlattım. renk verdim.
her vuruşumda sahile yenilerini koydum parlatmak üzere. pırıl pırıl olmuşları geri aldım renklenmek için derinlerde.
azaldığımda yağmurlar yetişti imdadıma. suyuma kattılar kendilerini.
gök rengini sundu bana, ona da çok şey borçluyum aslında.
çağlıyorum şimdi yeniden... yaşıyorum. yaşadıkça içimde yepyeni hayatlar görüyorum benimle yaşayan.
bir şişe içine konulmuş mektupla beni çağıran, karaya ulaştıran, gözlerimi kamaştıran, sözlerime vesile olan sahilime aşkımı sunuyorum, vurdukça dalga dalga.
ve her bir vuruşum, her bir sözcüğüm kulakları sağır edercesine güçlü oluyor.
sahilimin kumtanecikleri üzerinde eriyor köpüklerim. iz bırakıyor.
mercanlarımla, balıklarımla hatta içimi yontmuş tirollerimle kucaklıyor beni sahilim.
ve ben dalgalarıma dalga katıp, kocaman dalgalar yaratıyorum onun için. beni daha iyi duyabilmesi için.
her dalgamın ona vuruşunda daha yüksek sesleniyorum
SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM TİYATRO'M

Pazartesi, Mart 12, 2007

allah allah... pek tanıdık ama çıkaramadım... :P


gözlerde gözler belirmeye başladıysa. duyulan bir ses diğer seslerden farklı geliyorsa ve o sesin sahibi kimselere benzemiyorsa.
görülmek isteniyor, duyulmak isteniyorsa...
yanında olunması huzur veriyorsa. hep yanında olunmak istenir oluyorsa... gülüşleriniz utangaçlaşıyorsa, gözgöze gelinen her anlarda... ve gözgöze gelmek için bahaneler arıyorsa bizzat o gözler... kaçamak bakıp ta derine, mahçup olup çevriliyorsa bakışlar, yine ilk fırsatta kavuşmak üzere...
konuşacak çok şey varken ve kalabalıklarda hep çok konuşulurken, yalnız kalındığında sözcükler yok oluveriyorsa fikirlerden, ağızlardan...
karşılaşmalar, tesadüf etmeler kalp ritmini hızlandırıyor, soluğunuzu kesiyorsa...
düşünceler ne olursa olsun bi' şekilde onda toplanıyorsa... hayaller kurulan anlarda her hayalin içinde bi' şekilde var oluyorsa... yorgun bir günün ardından, sıcacık bir yatağa uzandığınızda, tamamlanmak üzere olan gününüze vedanızı onunla yapıyorsanız...
bu işte bi' gariplik var demektir...
işin ilginç yönü, ben bu hisleri bir yerlerden hatırlıyorum ama... çıkaramıyorum ;)

Pazar, Mart 11, 2007

özledim :'(


sen gittiğinden beri yüreğim yarım.
günlerim yarım, gecelerim yarım...
sen gittiğinden beri sevincim yarım, hüznüm yarım.
sen gittin gideli sözler yarım, fikirler yarım...
ruhum yarım, bedenim yarım.
yarımım sen gittiğinden beri. soluğum yarım, hayatım yarım
sadece özlemim tam... sana olan sevgim... aşkım tam.
kocaman. büsbütün...
ben mi seni "var" ettim, sen mi beni???
senden öncem yokmuş ki...
sensiz yokmuşum yani.
oğlum.
"var" edenim
hayatverenim
canım
kanım
kuzum
seni çok özledim, minik kalbim
seni çok özledim, en sevdiğim
seni çok özledim, bebeğim
seni çok özledim Deniz'im...

Cuma, Mart 09, 2007

değiş-tokuş




değişenlerim, değiştirdiklerim, değişimim oluyor.
değim değim değişiyorum :) değiştikçe ben, bizzat kendim; huy, su(y) değiştiriyorum.
güldüklerim değişiyor. ağladıklarım da. aynı şeylere kızmıyorum, eski kızdıklarımdan çok farklılar.
acılarım değişiyor. hayallerim. umutlarım. beklentilerim.
dostlarım değişiyor, adı değişmeyenlerin bile kendileri değişiyor.
hani tek değişmezim "oğlum" bile... büyüyor...
özlemlerim değişiyor. hedeflerim. savaşlarım. eğlencelerim.
sözcüklerim değişiyor. cümlelerim. bildiklerim değişiyor. duyduklarım değişiyor. baktıklarım...dinlediklerim...gördüklerim...
sevdiklerim değişiyor... sevenlerim. sevilenlerim bile değişiyor.
ve seveceklerim...

Perşembe, Mart 08, 2007

bilemezsiniz...


nasıl yakar insanı bilemezsiniz
nasıl acıtır...
yok olmayı,
hiç olmamış olmayı
hiç yaşamamış olmayı dilersiniz.
özlersiniz
istersiniz
eliniz telefona gider, geri çekersiniz
"uzaktan da olsa görürüm" diye, olabileceği yerlerde dolaştırır sizi ayaklarınız.
hiç birşey tat vermez
hiç birşey içten güldürmez
gülermiş gibi yaparsınız.
nasıl sıkışır kalbiniz, bilemezsiniz.
aldığınız nefes yetmez, ciğerlerinizi doldurmaya
daha derin, çok daha derin solursunuz.
gözyaşlarınız sizden bağımsız hareket ederler.
birden bire boşalırlar.
bir kokuyla
bir sesle
bir anıyla
bir şarkıyla...
unutmak ister, başaramazsınız.
"unuttum" dedikçe, hatırlarsınız.
zamanı başa sarabilmeyi istersiniz.
ve o zamanda kalakalmayı.
durdurabilmeyi...
"gel" demesini beklersiniz
ama ümit etmeksizin...
beklemeksizin, beklersiniz.
bahaneler arar, en doğru bahaneyi bulamazsınız.
bahanesiz beklersiniz.
bahanesiz istersiniz.
koşarsınız zamana uyup,
yorulmadan
dinlenmeden
içinizden çıkana kadar koşar, koşarsınız...
tam soluklanacak olursunuz ki
daha çok içinize işlediğini fark edersiniz.
yeniden koşmaya başlarsınız.
daha uzağa
daha hızlı...
fakat koşarken dahi,
kokusunu hisseder,
gözlerine bakar, tenini tadarsınız.
koşarken bile
gülümser size
sarar sizi...
koşarken,
nefes nefeseyken bile hatta
bir şarkı mırıldanırsınız...
birden bire hayatının tümü oldun
gecelerine gün gibi doğdun
gidersen bir gün
biri üzülür çok.
adı lazım değil
baş harfi BEN
bilemezsiniz.............................

rüya


rüyamda yanımdaydın.
sıcacık, huzur dolu.
öptün beni.
sarıldın sımsıkı.
"gitmek yok artık" dedin.
başımı ellerinin arasına alıp,
gözlerime baktın, bu sözleri fısıldarken bana.
sonra yine öptün.
ben ağladım
mutluluktandı gözyaşlarım.
sarıldım sana
başımı göğsüne yasladım
gözyaşlarım aktı tenine.
kendimi sana,
seni kendime bastırdım sıkıca.
gözlerimi kapattım, derin derin soludum seni.
birden, kendi kendimle konuştum.
kendi sesimi duydum.
"rüya" dedim... "bu rüya"
gözlerim açılmak istedi.
direndim.
uyanmak istemedim.
ama uyandım.
ve sen
gittin
ve sen
hiç yoktun...

Çarşamba, Mart 07, 2007

bizim tayfaaaa, süpersinizzzzzz süperrrrr :-* yazdım yine dalgalanıyorummm beeeeen, yeni yeni sevdalanıyorum bennn....


yihuuuu....! yazasım tuttuuuuu...
dur durak bilmeden yazasımmmm. yaza yaza yazı getirene kadar yine :)
eleştirel eleştirmeyel, her türlü yazasım...
acıklı, acıksız. acılı, acısız. gülgeç, gülünç. gül geçeme, gülmecesiz.
yeni yeni kelimeler türetenli bir yazı yazasım var.
sıkıldım "aynı"lıktan zannımca. farklılık da yaratmak değil zaar niyetim.
sadece yazasım geldi. yazasım tuttu. susasım yok, durasım hiç yok.
yani yine zavallı bir sahife, boş yere heba oluyor. fakat ama lakin, sahifeyi heba eden, pek bi' mutlu oluyor.
hem deşarj hem şarj oluyor.
şimdi gelelim hayatımın yeni'lerine.
haftasonlarımı paylaştığım isimlere. benimle "tiyatroya" sevdalanmış gönüllere. sımsıcak kişilere.
ünlüleri sayamam. tuhaf kaçar kanımca ;)
ünsüzlere gelelim hemen o nedenle(n):
"rana" diyelim önce, hayat dolu... cıvıl cıvıl
"aslıhan" diyelim sonra, her yerde her durumda ve her zamanda bulumuş olan...
"şehnaz" diyelim bir de, hobici'lerden olsun :)
sonra "zeki" diyelim, kısaca "zekeriya" olan, o sesiyle insana "vayyy be" dedirten :)
sonra "özge" diyelim mini minicik olsun.
sonra da "cem" diyelim, kızlara "aaah ah" dedirteninden :D.
ve "nazlı" diyelim, on parmağında 20 marifetlisinden.
hepsini saymayı ister gönlüm tabi ki ama öyle çoklar ki...
hayat dolu hepsi. hepsi aşık. aynı şeye... güle oynaya, eğlene coşa, şımara yorula geçiyor haftasonları... ve ben her günümün cumartesi, her günümün pazar olmasını istiyorum, tanıdıkça onları.
yapmacıksız insanlara hasretmiş gönlüm... tadına doyamıyor o yüzden.
tek bir şey var yolunda gitmeyen...... o da:....................
"rana, bi' daha arabana binmesem bana küser misin? :("
yenilerim bunlar değil tabi yalnızca, ama sırf yazasım tuttu diye serimi de sırrımı da veremem ya di mi he?
yazdım işte canım çok istedi diye. ama ne gariptir ki hala yorulmadı parmaklarım. "daha çok, daha çok harffff, daha fazla kelimeee" diye inim inim inliyorlar.
diğer yandan da zavallı sayfa, "yahu yazıktır bana, rezil ettiniz beni cümleye ve kelimeye :) yapmayın, etmeyin. benim ne eksiğim var orhan pamukyan'ın sayfalarından, bakın onlar nobel alıyooo. ya bennn?" diye veryansın ediyor.
bana gelince, ben pek bi' mutlu, ağzım kulaklarıma doğru uzanmış, hafiften diş uçlarım görünür durumda, basıyorum da basıyorum klavyenin tuşlarına.
ne durasım, ne bıkasım, ne yorulasım var...
ama okuyanları da düşünmek gerek... o zaman bu yazıya bi' son verek... ve sizleriiii sımsıcacık, sulu sulu, yapış yapış bir öpekkkk.... "colk" :-*

bu yazı, saçma sapan. yapar, satar çatal sapan! bilmem anlayanı var da mı yapar satar çatal sapan, yoksa anlayanı yok da mı yapar satar çatal sapan:P





karmakarışık duygularla dolu bi' yazımın daha başlangıcındayım işte. naçizane tavsiyem, tansiyon, kalp, şizofreni ve paronaya gibi sorunlarınız varsa sahifeyi şu anda terk-i diyar eyleyiniz, zira dokunabilir saçmalıklarım ve karmaşam.
evet şimdi gelelim bizzat barındırdığım karmaşamı açığa vurup sizlerle paylaşma egoma...
ben bi' kaç zamandır unutmaya çabaladığım bir aşkın savurduğu tuhaf ve bi' o kadar da dikenli yollarda yürüyüp, batan dikenleri toplu tüfekli iğnelerle çıkarmaya çalışırken bedenimden, beni o yollara savuranın aslında ne kadar mesut bahtiyar olduğunu öğrenmekle ve dahi zannımca hiç sevmemiş olma durumunun farkına vardıkça kendimle darıldım. küstüm. barışmaya da pek niyetli değilim.
işte yine aynı yolda dargın dalgın yürürken karşıma kendimle barışmamı tavsiye eden biri çıktı. ama fakat ve lakin bu durum benim daha bi' fazla karmaşıklaşmama vesile oldu. çünkü barışmam pek bi' zor. kendim beni çok kırdı. hafife aldı. dalga geçti. eğlendi. üzdü. iki yüzlülük etti.
hal böyleyken ben nasıl olur da affedebilirim ki kendimi di mi ama? bu nedenle kaşlarım çatık, suratım asık ama içim karışık bakıyorum kendime. zaman zaman tek kaşımı kaldırıp daha bi' sert, daha bi' vahşi oluyorum. acımasız ve dahi düşmanca tavırlara bürünüp takmıyorum kendimi. bi' pislik muamelesi yapıyorum açıkçası. kapalıcası ise saygısı yok bende. kendim kendimi saymıyor ve dahi sevmiyorum artık.
ancak aklıma bunlara neden olan ... geldikçe beynim uyuşuyor resmen. nasıl bu kadar soğukkanlı oldu beni bu derece üzerken. ve neden yaptı??? neden??? sanki zorla "sev" mi demiştim ben ona? madem uzaklardaki aşkı vardı beni niye "aşksın" diye kandırdı. ve hemen akabimde, beni terk eyledikten sonra yani, o uzaklardaki aşkını ve hayli hayli beni bi' kenara itip yepyeni bi' aşka kucak açtı... hakkı tabi, açacak ama her fırsatta bana "bi' aşk yaşadığını" göstermesi neden??? az mı geldi acaba kalbimin kırıkları, içimin acısı??? daha çok oyup gönlümü, kalıcı iz bırakmak mı niyeti?
ne yapmaya çalışıyor ve ne yapmamaya??? oysa ben ona herşeyimi verdimdi. istese daha neler vermezdim ki...
sitem değil benimkisi, bi' hesaplaşma. kendimle yapılan. ve kendimi anlayabilmem için sorduğum sorular bunlar yalnızca. yoksa, hiç bir anlamı yok bu sözcüklerimin. sözcük, adı üstünde. söz bile değiller ki. -cük ekiyle küçülüp küçülüp ufacık olmuşlar minicik ve boşa söylenilen bi' şekle bürünmüşler. öylesine boşa ve öylesine minicikler ki, görünmüyorlar gözlere. görünmediklerinden ciddiye alınmıyorlar bile.
öyle ya da böyle çıktılar işte sözcüklerim. dışarda olmak istediler. çıkardım onları. koştursunlar bakalım özgürce. nasıl olsa ne görenleri, ne de anlayanları var. meydan onların. özgürlük onların.
ben saldım sözcüklerimi çayıra, hadi mevlam kayıra...

Salı, Mart 06, 2007

madem Sezen'den gidiyorum... :'(


yürüyorum hasretin, acının üstüne
sığmıyorum dünyaya, dar geliyor.
geceler mi uzadı, bu karanlık ne...
gönlümün bayramları, şenliği söndü.
seni kimler aldı, kimler öpüyor seni
dudağında dilinde ellerin izi var.
deli gözlerin, gelir aklıma
gülüşün, öpüşün, iç çekişin gelir
seni kimler aldı, kimler öpüyor seni
dudağında dilinde ellerin izi var....

"carpe diem" Merve'm


düşüne düşüne bi' hal oldum.
geçmişi, bugünü, yarını...
gidenleri, kalanları, gelenleri
sonra düşündüm de düşündüklerimi
düşünülmeye değer pek bi'şey yokmuş içinde
yani düşünsem de aynıııı, düşünmesem de...
sanki düşündüm diye, gidenler mi dönüyor geri... ya da gelecekte ne değiştirebileceğim ki...
atalarım demiş ya "düşün düşün..... biiip"
heh o hesap işte
halbuki yaşa dolu dizgin di mi?
ne gerek var düşünmeye...
Merve'min de dediği gibi "carpe diem"
CARPE DIEMMM Merve'm CARPE DIEMMMMMMMM...

Pazartesi, Mart 05, 2007

yine Sezen'den... yine......


Ne boyle senle ne de sensiz

yazik yasanmiyor caresiz

Ne bir arada ne de ayri olmak imkansiz hic sebepsiz

Ne hayallerle umitlerle mutlu olmakti dilegimiz

Suclu ne sensin ne de benim simdi sensizim sen de bensiz

Bir an gelip de dinlenince

Yureklerimiz kullenince

Baska sevgilerde tesselli bulunca

İste biz o gun dusunecegiz

Etrafimizi sariverecek bir ateski asla bitmeyecek

Hersey bir anda anlamsiz gelecek

iste biz o gun tukenecegiz

Sezen'imden... gönlüme


Uzanıp kanlıcanın orta yerinde bir taşa
Gözümün yaşını yüzdürürüm hisara doğru
Yapacak hiç bişey yok gitmek istedi gitti
Hem anlıyorum hem çok acı tek taraflı bitti
Bi lodos lazım şimdi bana bi kürek bi kayık
Zulada bir kaç şişe yakut yer gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp
Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı
Ah istanbul istanbul istanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından kalmadı bende gururdan eser
Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik
Bulunmadı ihanetin ilacı yürek koca bi karadelik
Yapacak hiç bişey yok gönül bu sevdi
Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik
Bi lodos lazım şimdi bana bi kürek bi kayık
Zulada bir kaç şişe yakut yer gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp
Düşür üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı

Cumartesi, Mart 03, 2007

sana ne... değil "sana"...



sevmesen de,
gitsen de,
gitmiş olsan da,
hiç sevmemiş olsan da...
yaşamışlıklarımız varsa da
yoksa da senin için...
varlarsa eğer değerleri olsa da,
olmasa da gözünde zerre kadar...
özlesen de,
umurunda olmasam da...
"gel" desen de,
hiç istemesen de...
......
gerisini biliyorsun sen...
HEP
TEK
SEN...

Cuma, Mart 02, 2007

yeter



SENİ
SEVİYORUM!!!
işte'siz... ama'sız... neden'siz...
yarın'sız... bugün'süz... sonra'sız...
hatta'sız... keşke'siz... belki'siz...
hınç'sız... kin'siz... öfke'siz...
ümit'siz... hüzün'süz... beklenti'siz...
ne dünü ne yarını düşünmeden
ne yaşanılmışlarla, ne yaşanabileceklerle avunmadan
hiç birşeyi özlemeden
hiç birşeyi istemeden
ne hayallerle, ne da kabuslarla dolu
ne gel'lerim, ne de git'lerimsiz...
SENİ ÇOK SEVİYORUM
ve bu sevgiM,
ne seni
ne de herhangi bir başkasını ilgilendirmez.
bana ayit çünkü...

hoşgeldin yalnızlık...


bi'tanem, canım, parçam
uğurladım sizi az önce havaalanında... eve döndüm bomboş yatağındaki kokunu çektim içime.
bir ay sensizim. bir koca ay.
dikkat et kendine oldu mu bebişim. anneanneyle dedeyi üzme tamam mı?
tadını çıkar almanya'nın, avusturya'nın. eğlen gönlünce, gez, ye, iç...
kocaman ol... geldiğinde büyümüş göreyim seni.
ben şimdi yapayalnızım, milyonların içinde tekim. koca istanbul'da miniciğim.
ama içimdeki sevgi'in koca istanbul'a koskocaman, milyonlara fazla fazla türden. hatta dünyaya yeter de artar bile.
annesinin minik kuzusu seni çok seviyorum...
canımın parçası gıdından koklayarak öpüyorum.
iyi yolculuklar ve iyi gezmeler sana, size.
beni özle e mi bebeğim? ben seni şimdiden çok ama çok özledim...

Perşembe, Mart 01, 2007

Cem Karaca'dan... kime mi?


Cem Karaca ses vermiş sözcüklere. ama o sözcükler benim sözcüklerimin "den den" (//)'leri sanki. sözcüklerin içindekiler, içimdekilerle öyle aynı ki...
kime yazılmış, kim için yazılmış bilmiyorum ama ben kendisine "alınması" gerekene yazıyorum.
canlıların evriminden bahsedilir... belki her birimiz ayrı bir canlıdan evrimleşmişizdir. ya da öyle olmayı dileriz. en azından ben dilerim.
bakışlarını, yaşayışlarını, doğadaki var'lıklarını incelediğimde en özendiğim hayvandır "kurt".
gururu, kendinden eminliği, sadakati, cesareti ve daha pek çok özelliği, şu an bahsedersem sayfalarca sürebilecek olan...
o halde diyelim ki ben bir KURTum. sevdiğim, özlediğim de öyle... bana "asena" diyelim o vakit, ona da "alpagu".
o zaman bu sözler "asena"dan "alpagu"ya olsun... ve alpagu anlasın ne demek istediğini asena'nın. kurtları tanıyan, yaşayışlarını bilen, çok şey bulur bu sözcüklerde anlatılmak istenen. ve kim bilir, belki alpagu asena'yı anlar ve .............
"ben suyumu kazandım da içtim
ekmeğimi böldüm de yedim
alkışı duydum, ihaneti gördüm
sesim de oldu, sessizliğim de
seviştiğim de oldu benim
sen de başını alıp gitme n'olur
n'olur tut ellerimi
hayatta hiçbir şeyim az olmadı, senin kadar
hiçbir şeyi istemedim, seni istediğim kadar
sen de başını alıp gitme n'olur
n' olur tut ellerimi
n'olur n'olur..."