Cuma, Haziran 12, 2009

bugün 12 Haziran Kafiye Teyzem :(

aramızda 67 yaş vardı ama biz O'nunla dosttuk...



"kızım, şurda duvarın dibine bi' kadıncağız düştü, bi' bakıver yavrum..." diye seslendi balkondan yaşlı bir teyze bana, hızlı adımlarla geçerken ben balkonunun altından.eliyle işaret ettiği yere doğru koştum. parkın duvarının dibine o kadar sıkışık park etmişti ki arabalar, zar zor aralarından geçmeye çalışarak bakındım, düşen biri var mı diye görebilmek için.

işte o an gözgöze geldik onunla. sırt üstü düşmüş, başı parkın duvarına yaslanmış, öylece duruyordu,

Kafiye teyze... bir elinde işlemeli bastonu, diğer elinde de şık çantası vardı, ikisini de sıkıca tutuyordu. "yaklaşık 75 yaşlarındadır" diye tahmin ettim o an, sonra öğrendiğimde şaşırmıştım 89 yaşında olduğunu.

şık bir pantolon giyinmiş, üzerinde kibar bir bulüz ve fuları vardı. saçları bembeyaz, hoş kesimliydi. dalgalı... hafif bir ruj vardı ince dudaklarında.
ve o dudakları titriyordu ben yanına yaklaşıp, elimi uzattığımda ona. çantasını daha sıkı kavradı bi' yandan elini uzatmaya çalışırken bana. öyle ya yabancıydım. kim bilir neler yapabilirdim ona o çaresiz anında. tuttum elinden destek oldum ona. yavaşça kalktı ayağa. gülümsedi, teşekkür etti. elleri titriyordu. ve bir bacağını sürüklüyordu yerde. "yardım edeyim" dedim, "ne tarafa gideceksiniz?" "şurdaki marketten bir-iki parça birşey alacağım kızım" dedi. girdim koluna, ben de sizinle geleyim dedim... çok yavaş yürüyebiliyordu. "şurdaki market" dediği markete vardığımızda bayağı zaman geçmişti. ben ona kendimi anlatmıştım bile, sorduğu soruları cevaplarken.
alışverişten sonra, evine kadar eşlik ettim Kafiye Teyzeye. Poşetlerini taşıdım. salacakta oturuyordu. beni yukarı davet etti. soğuk birşeyler içmem için. yukarı çıktık. içeri girdiğimde kocaman bir fotoğraf vardı hemen sokak kapısının karşısında. siyah-beyaz... fotoğrafta genç bir bayan ve 4 erkek vardı. kadeh kaldırmışlardı ve hepsi de gülümsüyordu. erkeklerden biri... o dört erkekten biri Atatürk'tü. benim fotoğrafı incelediğimi fark edince, "eşim" dedi. "şurdaki eşim, Atatürk'ün hukuk danışmanıydı." gülümsedi sonra sıcacık.
poşetleri aldım mutfağa götürdüm. seslendi. "buzdolabında gazoz olacak, kendine koy bir bardak".gazozumu aldım, içeri salona geçtim.
pencere kocamandı. karşımda masmavi deniz görünüyordu, iki kocaman çınar ağacının yaprakları arasından.
ve bir vapur geçiyordu köpük köpük... o geçen vapura bakan yalnız ben değildim. tüm şaheserliği ile topkapı sarayı, ayasofya ve sultanahmet camii de bakıyorlardı benimle aynı vapura. tam karşımdalardı.
pencerenin önünde bir sehpa, sehpanın iki yanında kocaman iki koltuk vardı. birine Kafiye Teyze oturmuştu. diğerine oturdum. sonra saatlerce konuştuk. biraz benden, biraz ondan.

parkinson hastası olduğunu söyledi, kısmi felç de geçirmiş ama biraz düzelmiş. yalnız yaşıyordu. eşi öleli yaklaşık 15 yıl olmuş. hiç çocukları olmamış. evlat edinmişler bir kız çocuğunu. okutmuşlar. bir subaya aşık olmuş. evlenmiş. izmir'e yerleşmiş. önceleri pek gelmese de ararmış. ama eşi vefat ettikten sonra Kafiye Teyzenin, bir daha hiç aramamış kızları onu.
ablası varmış. hala yaşıyormuş. ablasının kızları, torunları varmış. ama ablasının dışında pek kimse istemiyormuş Kafiye Teyzeyle görüşmeyi. ablası da kızında yaşadığı için, Kafiye Teyze gitmeye çekiniyormuş.
gündüzleri, öğlene kadar bir kadın geliyormuş evine haftasonları hariç her gün. evini temizleyip, toparlıyor, yemeğini yapıyormuş. ama çocukları okuldan gelmeden eve dönmesi gerektiğinden Kafiye Teyzenin yanında pek kalamıyormuş.

o gün başladı dostluğumuz Kafiye Teyzeyle. her gün gittim ziyaretine okul çıkışlarımda. beni camın önünde beklerdi. el sallardı görünce. gülümserdi sıcacık. sonra ayağa kalkardı bastonuna tutunup. anlardım kapıyı açmak için kalktığını. acele etmezdim, yavaşça çıkardım basamakları ki beni kapının önünde beklerken görüp, üzülmesin diye.
birgün yine ziyarete gittiğimde, çenesinin altındaki yarayı gördüm. kollarının ikisi de dirseklerden aşağıya doğru kocaman yara olmuştu. "n'oldu Kafiye Teyze" dedim. düşmüş gece tuvalete kalktığında. kalkamamış bir daha. alt komşuda anahtar varmış. onları aramak için salona kadar sürüklemiş kendini yerde. ve çenesi, kolları o yüzden bu hale gelmiş.sarıldım... gözlerim doldu. "yalnız yaşamanız beni çok üzüyor, her gün sizi bırakıp giderken burada, içim huzursuz oluyor. buna bir çözüm bulsak" dedim Kafiye Teyzeye... "bana güzel bir huzurevi bul bi'tanem" dedi.

vitrinlerinde, televizyonun üzerinde, evinin her köşesinde benim fotoğraflarım vardı. en baş köşede de mezuniyet fotoğrafım. gurur duyduğunu söylemişti benimle. kendimi ne kadar yüce hissetmiştim o an...

tuzlada harika bir huzurevi bulduk. kadir has öğretmenler için yaptırmıştı. yerleşti oraya ben de her hafta gittim ziyaretine. çok mutluydu. herşeyden, herkesten çok memnundu.
bir gün beni aradı... yeğenleri gelmişler, oradan çıkarmak istiyorlarmış Kafiye Teyzeyi... uzakmış Tuzla... gidip, gelemiyorlarmış her zaman.
sanki ne zaman gelmişlerdi ki ziyaretine. bi'şey demedim. karışmaya hakkım yoktu çünkü. acıbademde başka özel bir huzurevine yerleştirdiler Kafiye Teyzeyi.
çatı katında, yatalak bi başka teyzeyle aynı odayı paylaşıyordu. çatı katında olduğu için pek başka kimseyle görüşemiyordu.
bana"yine o huzurevine götür beni. ayarla. burda çok sıkılıyorum."dedi.
söz verdim Kafiye Teyzeye. aradım hemen tuzladaki huzurevini, üç hafta sonra mümkün dediler. sevindim.
ertesi hafta ziyaretine gidemedim Kafiye Teyzenin. huzurevinin telefonlarından ulaşmak da mucizeydi adeta. ya kimse cevap vermiyor. ya da hep meşgul çalıyordu.
bir sonraki hafta gittim tekrar. danışmadaki kişi "Kafiye hanım yok artık, ailesi onu burdan alıp, başka bir huzurevine götürdü" dedi. sevindim. tuzladaki yer diye düşündüm. ama tuzlayı aradığımda orada olmadığını öğrendim.tekrar bir ipucu bulurum ümidiyle acıbademe gittim. kimse bilmiyordu nerede olduğunu ve ona ulaşabileceğim bir tek numara vardı ellerinde o da hiç cevap vermiyordu.
haftalarca uğraştım bir küçük iz bulabilmek için. evine gittim panjurları kapalıydı. alt kattaki, üst kattaki tüm komşularına telefon numaramı bıraktım. biri gelirse, bir haber alırlarsa mutlaka bana ulaşmalarını tembih ettim. ama nafile.
iki yıl. koskoca iki yıl hiç haber alamadım Kafiye Teyzeden.
oysa altı yıllık kocaman bir zaman paylaşmıştık onunla. hayal olamazdı, rüya da... altı yıl. altı yıl boyu çok güldük, çok ağladık, dertleştik. şakalaştık... hatta bir tanıdıklarının oğullarıyla tanıştırmak istedi beni. "çok iyi insanlar maddi durumları da iyi. Ali de çok kibar biri, çok yakışırsınız birbirinize" "utanırım ben Kafiye Teyze, yapamam öyle şeyler, tanışma vs gibi"dedim. kırıldı biraz :)

çalıştığım yerde zaman zaman selamlaştığım ama pek de samimi olmadığım bir kız vardı. bir gün herkesin ona "başınız sağolsun" dediğini fark edince yanına gittim. başsağlığı diledim. teşekkür etti. "yaşlıydı zaten çok, 90ın üstündeydi" dedi. "büyük teyzem olurdu. annemin teyzesi yani. birkaç yıldır huzurevinde kalıyordu" içime tuhaf bir his çöktü o an...
adını sordum. "teyzenizin adı neydi?" sanki cevabı tahmin ediyordum, gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı bile "Kafiye Baysal" dediğinde...

6 yorum:

Unknown dedi ki...

bir damla gözyaşı süzüldü yanagıma


balıkçı

edi.ben dedi ki...

sen çok "güzel" bir "insan"sın Fatih...

kızlarını öp benim için.
umarım onları izleme şansım olur.

Adsız dedi ki...

Gururlandım,sevindim,güldüm,mutlu oldum ve Ağladım..
Sen yüreği çok güzel çok da büyük bir kadınsın..

Kocaman sevgiler ve sıcacık bir kucaklama yolluyorum sana..

BANU..

edi.ben dedi ki...

ben de seni kucakladım Banu
sevgiler sana da en tamından
en bütününden
en içteninden sevgiler...

Unknown dedi ki...

gelince seyredersin umarım dünya kupasına hazırlanıyorlar

balıkçı

Unknown dedi ki...

balıktayım,ellerim ıslak teknenin aküsü arim ama za evvel yarım kılololuk bi eşkina yapıştı kısmetimize aldık şükür yukarı hava şimdi kaldı ortalık lımanlım ama yürek filimlerden fırtına denizdeyiz ya akıl sır ermiyo denizin ,işine ama güzel ve insan kalmaz bize be edi biz sadece insanız kavgaya dövüşe sevdaya aşka şiire denize balığa sen güzelsin bu arada olta gidiyo balık var gene dur bi dakka

balıkçı