Pazar, Aralık 26, 2010

gittin ya


ellerinle silmek istedim gözyaşlarımı,
yetişmedi kolların.
sözlerimi, öpüşlerini içerek yutabildim,
bakışlarını koydum, üşüyen omuzlarıma, çıplak.
gülüşün yapıştı yüzüme, rüzgarda...
kokunu taradım saçlarımda.
dudaklarını sürdüm yüzüme,
her sabah uyandığımda.
gidişini serdim yatağıma,
örttüm üstüme geceleri.
umudum sıkıldı,
"hadi oynayalım" dedi.
aşkını attık havaya,
tutamadık,
kırıldı...

Cumartesi, Aralık 25, 2010

cevap?

bir var bir yoksun gibi

belki var belki yoksundan daha iyi.

var mısın, yok musun peki?

Cuma, Aralık 24, 2010

SON

bitsem diyorum bazen,
bir film gibi...
oynayanlar
...
...
...
jenerik
...
yönetmen
...
senaryo
...

Çarşamba, Aralık 22, 2010

eksik

eski kokuyorum, eski yazıyorum.
"eskiciiiiiiiiiiiiiiiiiii"

Salı, Aralık 21, 2010

vardır elbet bu yazdığımı anlayan

nedir yapmaya çalıştığın, bilmiyorum
sana, bana verdiğin değerden çok daha fazla değer veriyorum.
ama hissedersem "gözümde bir değerin yok"u,
kapatırım kitabımın kapağını,
daha yazılmaya bile başlamamış hikayemizi barındıran...

Cumartesi, Aralık 11, 2010

Umut'uma

6. gün bugün Kuzi'm, biliyorum böyle durumlarda zaman geçmek bilmez inadına. ama geçiyor bak. her geçen gün daha iyi olacaksın. en zorunu atlattın. yanında olamadım, uzaktan tuttum ellerini.
aklım her saniye sende Kuzi'm. yediğimde içtiğimdesin. zor tutuyor hayat beni, koşup gelesim var yanına. dokunasım yanaklarına... "geçti" diyesim...
daha gülecek çok şeyimiz var.
sarıldım sımsıkı, öptüm kıvırcık saçlarından. okşadım ellerini, yine uzaktan.
seni çok seviyorum Umut'um. bunu hiç çıkarma aklından.

Cuma, Aralık 10, 2010

bir kemanın sesini duydum derinden, derken bizim şarkımız başladı birden ;)

en sevdiğin nota olmak isterdim.
uçuşabilmek için ezgilerde,
dokunup tellerine kemanının,
dokunup tenime yumuşacık,
özgür bırakmanı isterdim beni.
koşup gelip, diline dolanırdım ben de yaramazca.
hep beni mırıldanırdın, ne güzel.

Pazartesi, Aralık 06, 2010

KINALI KUZİ'M...

YANINDAYIM ŞU AN!
YAZMIŞTIM YA HANİ,
KENDİNE GELDİĞİNDE,
AVUÇLARINA BAK,
TERLEMİŞ OLDUKLARINI GÖRECEKSİN.
SIMSIKI TUTUYORUM ELLERİNİ.
GÖZÜM HEP SAATTE,
BEYNİM SENİNLE,
KALBİM SENİNLE.
SENİ ÇOK SEVİYORUM KUZİ'M...
ORİ ORİ ORİ!

Cuma, Aralık 03, 2010

boş dersimde, boş boş yazdım işte



sen benim neyimsin?
bomboş fikrim.
seni ne seviyorum ne de sevdiğimi düşünüyorum bazen. özlemiyorum da tıpkı şu anda olduğu gibi.
sevgilim değilsin, arkadaşım da... yabancı da değilsin benim için, olamazsın da asla.
herşeyimi bilen hiç tanımayanımsın. hiç bişeyimi bilmeyen, beni en iyi tanıyanımsın.
sana aşık mıyım, değil miyim...
neyimsin
neyinim
gitsen boşluğun oluşur mu içimde, eksik hisseder miyim kendimi, kendimde birşeyleri...
kalışın neyi doldurur hayatımda. kalsan benimle ömrüm boyunca, ne farklı olur hayatımda eksikliğindeki hayatımdan, bilemem.
bilmiyorum
aslında üzerinde de düşünmüyorum
bir an yani şu an aklıma geldi
yazdım
o kadar











Pazar, Kasım 28, 2010

ne demeli... ne etmeli...



ne kadar çok sıradanlık bulaştı üstüme başıma.
herkesinin aynı olduğu herkesle, aynı oldum. yapılan çok güzel şeyler de var elbette ancak eskisi kadar çok güzellik yapamaz oldum.
hayallerimi özlüyorum, sözcüklerimi de...
kırlangıçları, martıları
göremiyorum artık.
maviler çok uzağımda, beyazlar ne arıyor ne de soruyorlar beni.
ben de arayamaz oldum aslında,
aşkı
arzuyu
huzuru
kendimi...
mecburi gülüşümü takınıp her sabah dudaklarıma,
atıyorum kendimi yaşamın akıntısına.
kulaçsız, çabasız akıyorum onunla.
sana vurdum yüreğimi bu kargaşada,
tutar çekersin kıyına diye belki.
ama gördüm ki;
sen memnunsun karadan
bana el sallamaktan.
peki
taşları dilediğince dizelim,
tek elimizi dudaklarımıza götürüp,
öpücük gönderip,
uzaktan birbirimize
"hu huuu aşkım" diyelim.


Çarşamba, Kasım 17, 2010

Prens'e

kısa saçlı
Rapunzel'im ben
kulenin penceresinde
sabırla
saçlarının uzamasını
bekleyen

Cumartesi, Kasım 13, 2010

tööbe or not töööbe yani :p

ben bir liman değilim, kuytularda sığınılacak...
kendi rüzgarlarım, fırtınalarım var benim.
affet beni'ler, özledim'ler midemi bulandırıyor sadece.
aşkımla büyüttüğüm dalgalarımda boğdum sizleri çoktan, üzgünüm.
başka denizlerdeki rüzgarlar dolduruyor yelkenlerimi artık,
adında "aşk" saklı bir sevdiğim var benim.
belki anlatamadım, belki -bildim...
söylemek istediklerimi söyledim,
ve gittim...
:)
(bu fotoyu bana hediye eden Selda'ma öpücüklerime bulanmış sevgilerimi sundum... mucukkkks)

Cumartesi, Ekim 23, 2010

gitmelerdeyim yeniden zannımca


ne güzel bir gündü.
Moskova'da Arbat'ta, elimde fotoğrafmakinam, dilimde Türkiye'mden türkülerle...
sen yoktun o zamanlar, böylesine BEN değildin. gelişin yoktu ki gidişinden korkayımdı.
masallar hediye ediyordu şehir bana.
renklerini sunuyordu.
"sev beni" diyordu.
"unut artık İstanbul'u, sana ne verdi ki..."
ve ben huzurluydum.
iyiydim.
güçlüydüm.
içimde kocaman özlemler vardı belki ama gözlerim ışıl ışıl gülümsüyordu.
yıldızlarım pırıl pırıl, güneşim sıcacıktı.
başka bir dilde mutluydum.
bilmediğim sokaklarda soluyordum, bilmediğim insanları.
öğreniyordum;
hayatı,
umudu,
kendimi...
ondan sanırım son günlerde hep Moskova sokaklarındayım, rüyalarımda.
cebimde metro haritası, elimde yine makinam...
dilimde "gdye" ile başlayan sorular...
ve Park Pabedi
Gorki Park
Vorabie Gori...
Sanırım yeniden çağrıyor beni masallarına.
"gelemem" diyemeyeceğim doğrusu.
sarılasım var kayınlarına, leylaklarına, şarkılarına...

Cuma, Ekim 15, 2010

Я тебя люблю


ilk kez karşılaştığımızda buz gibiydin bana...
ne sesin tanıdıktı, ne nefesin.
yavaş yavaş işledin ruhuma.
Mosfilmovskaya'dan çıkıp yola, Evropevski'ye uzandık seninle.
Leninski'de soluklandık zaman zaman, Arbat'ta dans ettik.
Tverskaya'da aşkı bulduk, Kievskaya'da seviştik. bir baktım ki tümlenmişiz. sen ben olmuşsun, ben ise sen...
derken "pat" diye ayrıldık, sandım ki sensiz daha bi' güzel olur hayatım. olmadı... olamadı.
sana dönmek, seni sarmak, seninle olmak için, yeniden, sıfırdan, ennn baştan başladım çalışmaya.
bekle beni... az kaldı yeniden buluşmamıza.
beni seviyorsun, seni seviyorum.
daha ne ola!!!
kalinka
kalinka
kalinka maya...
;)

Pazar, Ekim 10, 2010

Kınalı Kuzi'me... Kuzenim'e... Umut'uma... Oğluşumun bitanecik Umut Abla'sına...








seni ilk gördüğüm günü hatırlamıyorum bile. ben birkaç haftalıkmışım sense birkaç aylık...
sonra
sonra yazları bekler oldum. yazlar seni getirirdi bana hep. ilk önce sen ve Uğur inerdiniz arabadan. zile basardınız. çığlık çığlığa kucaklardık birbirimizi.
beraber uyurduk geceleri. saati kurar, gündüzden sakladığımız çikolatalarımızı, yağları donmuş dolmalarımızı, salça ekmeklerimizi yerdik.
kimselerin bilmediklerini, kimselere anlatamadıklarımızı anlatırdık birbirimize.
Uğur ve Onur her fırsatta saldırırlardı bize :) hiç birşey yapamasalar, ellerimizi bağlayıp, sırtımıza örümcek koyarlardı. denizin altında kafa kafaya vuruştururlardı bizi :) gecenin köründe aldığımız kokoreçlerimize acı pul biberi doldurup, kıvrandırırlardı bizi :)
Onları ilk sigara içerken gördüğümüz günü hatırlıyor musun? dördümüz bara gitmiştik. önce şok olmuştuk, bakakalmıştık birbirimize. sonra onlar içmesinler diye tüm paketi -hiç sigara içmediğimiz, hatta içmeyi beceremediğimiz, halde bitirmiştik, görevlerini tamamlamış iki gururlu abla olarak :)
ne çok gülecek şey bulduk değil mi seninle? sadece biz gülebilirdik, bize komiklerimize.
büyüdük... sadece dışımızla. her biraraya gelişimiz yeniden çocuk ederdi bizi, gerçi hala da öyle.
bir sonbahar günü Uğur çekip gitti. bırakıverdi üçümüzü yapayalnız. giderken fısıldadı bizlere; "ANlardır sadece yaşanılanlar, yıllarla, aylarla, günlerle ölçülmez yaşam. bakın dün vardım, bugün yokum. sarılın birbirinize daha sıkı. ANlarınızın tadını çıkarın"
sonra herşey değişti.
değiştik.
içimiz daha da bir oldu, bedenlerimiz kilometrelerce uzak olsalar da birbirine.
yedi yıl olacak bu Kasım'da. yaşasaydı Ugi'miz 31 olacaktı geçtiğimiz Ocak'ta. bizler büyümeye devam ettik, o hep 24 kaldı.
gitmedi üzerimizden yağmur bulutları o günden sonra. dağıtamadı onları hiç bir rüzgar. yine de mutlu olabildik ıslanmaktan. yorulduksa da üşüdükse de bıkıp pes etmiş olsak da zaman zaman, hep sarılıp birbirimize ısıttık kalplerimizi. dinlendirdik ruhlarımızı. güç verdik gözlerimize, gülüşlerimize...
biliyorum Kuzi'm...
bırakmayacağız ellerimizi asla. Uğur'a söz verdik. sözümüzde duracağız.
rüzgarların başarmadığını biz başaracağız.
güneşle buluşacağız. masmavi olacak göğümüz gör bak.
yapacağız Kuzi'm...
Uğur'a sözümüz var.
daha çok ANlarımız olacak. beraber yaşlanacağız.
eskileri düşünüp ağlaşıp güleceğiz.
takma dişlerimiz yanyana duran bardaklarda sabahlayacaklar.
seni çok seviyorum Kuzi'm.
SENİ ÇOK SEVİYORUM.
yanındayım. elin elimde. elim elinde...
bu yaz geleceksin yine. bugün sana sarıldığımdan çok daha sıkı sarılacağım sana. "geçti bak" diyeceğim. neler geçmedi ki...
geçti bak.
bu sefer biz kazandık.
elim elinde Kuzi'm...
sen içimde...
bizi bekleyen konserler var açık havada... kadeh kadeh rakılar var sabırsızlanan. kahkahalarımız var dudaklarımızda sıra bekleyen.
elin elimde Kuzi'm.
hiç bırakmayacağım.
Pazartesi sabahı tut sımsıkı, acıt hatta canımı. sanma ki aramızda üç bin kilometre var, yetişemezsin, uzanamam sanma...
elim elinde Kuzi'm, elin elimde...
gözlerini açar açmaz avuçlarına bak.
terden ıslanmış olduklarını göreceksin.
birazı senin terin birazı benim terim.
elim elinde Umut'um, elin elimde...









Çarşamba, Eylül 29, 2010

hı hııı

boşvermeyi
unutmayı
vazgeçmeyi
öğrenip;
gözümde büyüttüğümü,
eşsiz sandığımı,
farkedip;
gözümü açmam,
etrafıma bakmam,
güzellikleri görmem
gerektiğini anladım ya;
yuppi diyorum
ve dahi
oleyyy diyorum,
başka da bi'şey demiyorum.

Salı, Eylül 21, 2010

мой муж

tenim de sana yangın, canım da...
"hoşçakal" deyip, çıkayım hayatından diyorum, yapamıyorum.
tenim de seni özlüyor, canım da.
seni çok seviyorum.
biliyorum,
neler olduğunu da
neler olabileceğini de
ve hatta neler olamayacağını da.
ama aşığım sana.
kimseler incinmesin,
kimseler üzülmesin istiyorum.
sen üzülme,
ben üzülmeyeyim...
üzülmesinler işte.
"akmayın" diyorum gözyaşlarına.
"giderim ben, gideceğim, akmayın boşuboşuna"
olmuyor
yok yok beceremiyorum.
tenim de ağlıyor yokluğunda, canım da

Cumartesi, Eylül 11, 2010

dünyayı seviyorum... hem de çok


bir elime cımbız aldım, bir elime ayna...
"aman boşver dışındaki herşeyi" dedim.
boşveremedim.
yine herşey koşup koşup yerleşti korpusuma.
yarınlar, yarınlarımız mesela...
insanlarım...
açlar, mutsuzlar, çaresizler...
çocukların gözyaşları...
attım cımbızı, kırdım aynayı.
dayanamadım,
döndüm yarınlara.
elimden geldiğince, gücüm yettiğince...
sarılışları, gülüşleri, sevgileri yeter bana.
"ayna ayna söyle bana kime kalmış ki bu dünya"

Pazar, Eylül 05, 2010

ne of ne oh...


kürkçü dükkanıma döndüm, torpilsizlik sağolsun.
bu dönüş akademik kariyerimle vedalaşmama yol açtı fakat ekonomik hayatımda güller açtırdı.
beynimin bağımsızlığı da kendi içinde sıkışıp kalmak zorunda kaldı.
kadınlar için yaptığım çalışmalarıma da siyasi çalışmalarıma da uzaktan destek vermekle yetineceğim bir süre. ama bırakmam peşini özgürlüklerin.
bir süre katlanacağım yeni durumuma mecburen. elim, avcum, evim, yaşantım rahatlasın, kaldığım yerden devam tüm koşuşturmalarıma...

Cuma, Ağustos 27, 2010

coştum yine dalgalanıyorum beeeğeeennn


Tengrim nihayet güzellikler çıkmaya başladı karşıma, nihayet hayallerim koşmaya başladı üzerime üzerime
oh be
nasıl yorulmuştum, pes etmek üzereydim hem de
herşey öyle üstüste gelmişti ki...
ve o
o geliverdi bir de tüm bunların yanında hayatıma... rüya mı değil mi bilemedim, kendi kendimi çimdikledim.
offffffffff ya
kalbim nasıl mutlu, göğsümün üstünden belli vuruşu.
yaşamanın tadını çıkaracağım ben de bundan böyle, nihayet...
ayyyyyyyyyyyy
çığlık atmam gerek...
neyse ben bi balkona çıkıp bağırayım, yoksa yüreğim çıkacak yerinden.
müsadenizle...

Perşembe, Ağustos 26, 2010

düşe kalka öğrendim ya uçmayı, tutmayın beni bundan böyle


kalbim nasıl kıpır kıpır anlatamam, hızıma kırlangıçlar bile yetişemez bu sefer. zigzaglar çiziyorum gökyüzünde. cıvıl cıvıl çığlıklar atıyorum, kanatlarımı çırparken.
bulutlarını dağıttım göğümün. sıcacık ve ışıl ışıl güneş tenimde.
yeniden mavilerle sevişmek ne güzellll

Pazartesi, Ağustos 16, 2010

yepyeni yeap ;)

yeniden başlamak
ve yeniden...
yaşamımıza yeniden başlayamıyoruz belki ama yaşantımıza, evet.
yeniden gülebiliyor,
şarkı söyleyebiliyoruz.
yeni bir iş bulup, yeni dostluklar kurabiliyoruz.
yeniden koşup, yeni bir aşkla coşabiliyoruz.
ve kendimizi
yepyeni hayallerle mutlu mesut sırıtırken bulabiliyoruz.
hıı hı, evet
benim gibi... :)
e hadi o zaman, açıp Sertap'tan güzel bir şarkı dinleyelim.
ve diyelim ki;


Bu sene iyi geçmedi söylemem lazım
Kader beni seçmedi ama görmemem lazım
Belki birden bire yeniden başlamam gerek
Eskiden taptığımı bugün taşlamam gerek


Yeni bir aşk yeni bir iş
Yine gülecek bir neden lazım
Yeni bir haber yeni bir kader
Bunlar için bana şans lazım


Yeni bir duruş yeni dokunuş
Tek tek keşfetmem lazım
Yeni bir hayat gerisi bayat
Kendime yeni bir ben lazım


Günler güzel geçmedi unutmam lazım
Asıp yüzümü kalmışım azcık kırtmam lazım
Hep içime atmışım anlatmam gerek
Hepsini bir kazana atıp toptan kaynatmam gerek

Cumartesi, Ağustos 14, 2010

Marulcan

içimdeki çocuk hep galip geliyor, fark ettim.
aferim ona.
sanırım bunda ailemizin en etkili, en özel elemanı Marulcan'ın etkisi çok.
Yaklaşık 4 yıldır bizimle yaşayan bu varlık, dobralığıyla, dürüstlüğüyle, saflığıyla, zekasıyla oğlumun en iyi arkadaşı, benimse bilgem, önderim, liderim durumunda.
çok az rastlanılan bir espiri yeteğine sahip, hıçkıra hıçkıra ağlarken bile kahkahalar attırabiliyor bana.
İsim babası oğlum Deniz. Tiglo gezegeninden geldiğini biliyoruz, yani kendisi -ki dublajını oğlum yapıyor- öyle söylüyor.
zorluklarla başaçıkma yolları süper. asla ümidini kaybetmez. yaşadığım hayalkırıklıklarında, oturup karşıma öyle bir konuşur ki; hayatı yakalayıp, sarıp sarmalayıp, şap diye öpesim gelir.
hee bi' de dişlerini fırçalar, erken yatar erken kalkar, sorumluluklarını her daim yerine getirir. (Deniz abisi pek yapmasa da...)
istediği (genelde Deniz abisinin istediklerini) neyse veya neyi istemiyorsa pattadanak söyler. içinde hiç birşey tutmaz. açık sözlü hatta bazen patavatsızdır.
Marulcan geldi geleli ben de zorlukları daha çabuk atlatır, güzelliklerin tadına daha çok varır oldum.
İyi ki bizimlesin Maruş,
daha uzun uzun yıllar da ol...
Gerçi zaman çabuk geçiyor ve Deniz abin büyüyor ama olsun.
sen beni hiç bırakma e mi?
hani Deniz abinin arkadaşlarıyla takıldığı(!) günler geldiğinde de konuşup destek ol, akıl ver bana tamam mı?
Aman Tengrim, ne çok seviyorum şu ne idüğü belirsiz, ayılıktan, farelikten nasibini almış Tiglo'lu Marulcan'ı ben ya...

yön verdim kalbime, yolversin sana diye

seni seviyor(d)um.
her dediğinle, her yaptığınla seviyor(d)um.
beni BEN olarak sevmediğini, tenimi benden çok sevdiğini bile bile...
sil(e)miyor(d)um içimden, sana ait hiç birşeyi.
gönderdim ama bugün...
gönderdim kalbimi.
dedim "git silkelen iyice, öyle dön geri"
öpüşlerini, sevişlerini, gülüşlerini bırakmış gittiği yerde sağolsun,
dinlemiş sözümü.
çiçeklere bulamış kendini, sinen kokunu bastırmak için.
şarkılar kaydetmiş damarlarına,
sesini de unutabilmem için.
gökyüzünden mavi çalmış,
yüzüne sıvamış,
ne gözlerin kalmış görünür, ne dudakların...
güneşten bir parça koparmış, sarılışından daha sıcak.
çocukların yanaklarından makas almış,
kahkahalarına sarmış,
masumiyetlerinden de eklemiş,
doldurmuş karıncıklarına, kapakçıklarına,
öyle dönmüş bana...
alıp, yerleştirdim yerine ben de,
yerleştirmeden önce de bir söz verdim kalbime.
ağlamadan vuracak bundan böyle.

Perşembe, Ağustos 12, 2010

açıp kollarımı iki yana, soludum mis gibi hayatı bugün

kırpık kırpık oldu kalbim. ne yöne "offf" desem, çarpıp yüzüme püflüyor nefesim. fakat bilirim ben beni. çabuk geçer sıkıntım.
ya da ne bileyim, içimde saklamayı pek bi' iyi beceririm sanırım.
unutmam gerekse unuturum, frontal lobumu iyi kullanırım.
hay aklımı seveyim. eline aldı mı yönetimi, zınk der durdurur yüreğimi.
hooop resetler herşeyimi.
zaman zaman bir anı, bir koku ile bilinçaltım vursa da bilinçüstüme, dudaklarım kısa bir yolculuk yapar kulaklarıma doğru, sonra bir iki damla yaş yanaklarımdan aşağılara süzülür, ardından yeniden realiteme döner, sarmalarım sahip olduklarımı.
işte, aşkta, yaşamda ne varsa buna dahil, bana dahil, eşit haklara sahiptir karşımda.
ve kapım her daim açıktır. dostlarıma, düşmanlarıma, aşka... dilediklerinde girip, istediklerinde çıkabilsinler diye.
ne demiştim;
benzemez kimse bana, tavrıma hayran olayım...

Çarşamba, Ağustos 11, 2010

bir soruya cevap

her yazdığım benim aşkım değil, bazen bir arkadaşım, bazen de bir fotoğraf sesleniveriyor bana. "aşkı yaz, aşkımı yaz, acımı yaz" diye.
edebi bir değerlilik için de yazmıyorum, sadece içimi döküyorum.
günce demek daha doğru belki de...
çoğu "şiir" gibi dursa da, şiir değiller aslında, alt alta yazılmış cümleler yalnızca.
ve en "asıl"larını kendime yazıyorum. uzun uzun... eskiden paylaşırdım, şimdi paylaşamıyorum, kendime saklıyorum, tek ben okuyorum.
ben insanları, doğayı, aşkı, kahkahayı çok seviyorum.
ama ne yazık ki,
hepsi tek tek yok oluyor, siliniyor...

Salı, Ağustos 10, 2010

Hayat, iyi ki varsın bende...

hayat, adı üstünde hay-at...
bazen saçma sapanlıklarını püskürtüyor yüzüne.
tutup kolundan seni atıveriyor yanlış bir yöne.
bazen, sarılıp boynuna, öpüyor dudaklarından uzun uzun ihtirasla.
tango yaparken buluyorsun kendini bir anda onunla.
gıdıklıyor ayakaltından seni, şımarık şımarık...
tam kahkahalara kapılmış giderken ruhun mutlu mesut,
paat diye tokatı patlatıveriyor suratının ortasına.
afallayıp kalıyorsun...
hayat,
adı üstünde hay-at...
ne yaşamaya değer ne vazgeçmeye.
heyhaaaaaaat
atar-toplar damarım, alyuvarım, trombositim, oksijenim, azotum, suyum, canım, yaşama sebebim,
biricik, tek tanecik, oğlum, Deniz'im
-de bana hayattan hediye...



Perşembe, Ağustos 05, 2010

yeniden başladım resmime

yaşamanın dışında ve ötesinde hiç birşey beklemeden yaşamak... şairin dediği gibi. "bütün işin gücün yaşamak olacak"
sadece solumaktan ibaret olmasın derim ben oysa. solumayı sevmek gerek. sevdirecekleri bulmak gerek. zaten doğduktan sonra "yaşamaya" mahkumsun bir şekilde. ona bir şekil vermek, boyamak gerek.
hayatımı bir tuvale dayadım şimdi. bir elimde bir silgi diğerinde boyalarım. olmaması gerekenleri silmeye başladım. ama henüz boyalara geçemedim. silme işlerim bi' bitsin, en canlı renkleri seçip başlayacağım boyamaya. renk renk... desen desen... karıştırıp boyalarımı birbirlerine, en bilinmeyen renkleri keşfedeceğim.
ama önce tualimi iyice bi' temizlemeliyim. öyle ki, tamamladığımda "resmimi" üzerinde "gülümseyerek" yer alabilmeliyim. bu tablonun sahibi olarak en güzel renkleri taşımalıyım. en canlı, en cıvıl cıvıl olanlarını.
yaşamanın dışında ve ötesinde çok şeyi düşünerek yaşamalıyım. yaşamak tat vermeli. tat vermeli her yeni gün. her batımında güneş göz kırparak bana, müjdelemeli bi' sonraki günle gelecek sürprizlerini.
kararlıyım bu "tual"de silmem gerekenleri silmeye. yoksa "resmim" bittiğinde, üzerinde eksik olurum. kendi resmimin...
kendi hayatımın resminin içinde olmamak...
yaşamanın dışınde ve ötesinde "çok şey" düşünerek yaşamalıyım....

Cumartesi, Temmuz 31, 2010

beni biraz anlasana

dilime dolandı bu şarkı,
beceriksizliğimi, korkaklığımı, acizliğimi anlatmak istercesine dolandı dilime işte.
her sözcüğüyle kafa tutuyor, benim sözcüklerime.
"bitti" dedikçe ben,
"alışırım sanmıştım, yüreğimde sancın var" diyor.
"sevgi yalan, aşk yokmuş" dedikçe ben,
"ölürüm aşkına yar, ölürüm diyar diyar" diyor inat yaparcasına bana.
içimin yangınını daha da körüklüyor.
acısına bıçak saplıyor.
özlemimi sonsuz,
vazgeçmişliğimi çaresizlik yapıyor.
nasıl dayanmalı, ne yapmalı...
zaman zaman zaman
hadi geç zaman
gel zaman git zaman...
offf, ne zaman???

Çarşamba, Temmuz 28, 2010

yapma-malıyım

ne yapıyorum ben, demiş minik kırlangıç kendi kendine.
neler yapıyorum ben böyle?
yüreğim mutlu olsun diye,
yüreklere kıyıyorum.
kanatlarım çok yorgun,
artık uçamıyorum.

Pazar, Temmuz 25, 2010

aşkın ve arzunun yeni versiyonuyla tanıştım

yüreğimdeki serçeler, kanat çırpıp uçup gittiler.
dökülen bir kaç tüy kaldı tenimde, üfledim attım ben de.
fark ettim ki aşk, bildiğimden çok farklıymış,
sevişmek, sev-işmek değil; ihtirasın tatminiymiş.
yıllarımı aldı ama öğrendim sonunda.
ben de herkes gibi aşık oluyorum artık,
bana aşık olunduğu gibi aşığım yani.
ve sevişmiyorum...
kadın olmanın tadını çıkarıyorum sadece,
kapayıp gözlerimi, bulutlara çıkıyorum.
bedenimdeki her hücremi, ayrı ayrı, tek tek
mutlu ediyor, ettiriyorum.

Cuma, Temmuz 23, 2010

Refarandumda "hayır"

Trakya'yı köy köy, karış karış dolaştık... Hatta bir Roman düğününe bile gittik...
sıcacık insanlar...
güzel insanlar...
çok yoruldum ama mutluluğum da o kadar çoktu






Cuma, Temmuz 16, 2010

sonraki zamanlara bi' geçebilsem


evvel zaman içindeyim bugün yine, iyi alıştım burdaki yerime.
develer de pireler de dostum oldu, masallara gide gele.
belki de ondan alışamıyorum gerçeklere... göremiyorum, görmek istemiyorum ya da salağım, bilemiyorum.
olmayacağını, olamayacağına bile bile ümit ediyorum. hayal kuruyorum.
hem gelin oluyorum, hem güvey...
olduğum yerde debelenip duruyorum.

Perşembe, Temmuz 15, 2010

sen her zaman en özelimsin... varlığın ve dostluğun için teşekkür ederim...

- ahhhh koca okyanusu geride bırakıp kıyıya vurmanın acısını sen bir de balinaya sor... ya da gün ışığına koşarken burnunu cam a vuran güvercine... ya da pervaneye muma yan pahasına yaklaşmayı, ahhh su ne kadar derindir düşmeye gör ve ıslaksındır ne yapsan dünyaya dön... yaşamak en yüce sanattır, düşme sahneden.

- dingin bir deniz değil, dengim bir deniz... yıldızlıbir gökyüzü değil, gülümser bir gün yüzü... huzurlu bir yeşillik değil,arzulu bir eşlik... yangın yeri değil, yanın bir yer derdindeyim... senbak yukardan, ben daha derindeyim... derin de bunu biliyor. ürpertisivar ya!

- yemin ederim hepsi biz insanız diye... taş olsak kuş olsak böyle bişi yok... ben senin uğuruna inandım diye uğruna hatalar yapıyorum, önce kapıları kapıyorum, sonra yine sana tapıyorum... tüm sanrılarım sen olsan... taşa bağlarım yüreği...

- günebakanın suçu ne gün boyu güneş uğruna dönüp durması, sonra boynun eğip mutsuz kalması... sen güneş olmayı kodunsa kafana -kah burdasın kah orada-... benim günebakanımdan bir avuç çekirdek düşer sana ... çitle... dişinde bi şey kalmış diyenlere de gülümse tükür beni.

- madalyonun diğer yüzünü görmeniz yetmez kenarlarına da bakın... insan tanımak zor... çevrenizdekileri her gün görür tanımaya çalışırsınız, kendinizi aynada çok az görür, bir türlü tanıyamazsınız... göz yanılır kulak asla bana adını fısılda.

- doğru ben giderken sen dönüyordun... ama ben ebediyyen kalmaya gidiyorum...

- sızı acıdan daha acı, yangı ateşten daha sıcak, yılgı yorgunluktan daha bitirici, özen sevgiden daha koruyucu, bazan uyku ölümden daha ağır...

- sen geliyorsun ya kimi... düşüncelerin de geliyor, hırsların, ahlakın, kaygıların ... düşüncelerin üçlü koltukta, hırsların yere uzanıyor, ahlak sandalye çekip masaya ilişiyor, kaygıların inadına ayakta duruyor... seviyorum belki hepinizi ama senle yalnız olmak istiyorum kimi... bence artık git, leave me alone! or love... me alone...hey son biramı ahlak mı içmiş sorsana....

- sen istedin diye dönmüyor dünya, ya da o takım kazanmıyor, ya da bi an sıcaklık oldu, ya da kapıdan çıkınca yine bir kırmızı araba geçti... onlar zaten oluyor, isteklerin şanslı bu günlerde. ama sen yine de istemeye devam et benim de geliyor işime...

- özgüvenim yerinde, özgülenim kalmadı!gönlün bir kuş olsa, bir gönül dal bulup konmak ister, bir oyundur aşk her dem, uçar gönül bir dal bulup konanda, aşağıdan bir ses "çanak çömlek patladı" ... oyun yine dağıldı.

- O NUrlu insanlara aldanıp inanıp kanmayın, onurlu insanları dinleyin, O Nur gözünüz alır kandırır, Onur baki kalır... parayı kullanarak din sömürüsüyle insan kullanımına son...yaşasın kafamı dinlerim herkese kulak kapalı...

- lütfen size eziyet olmasın, ben kendimi severim. gerçi tek kaşımı kendim aldım bi şeye benzemedi ama olsun. benzemez kimse bana tavrıma hayran olayım.

- bi bilsen bu gülmeye yüz tutmuş dudaklar geniş geniş gülümser, bu bulanık gözler öyle sıcak bakardı ki... avuç içi mesafemde dur yine de, bakarsın yeniden sever bu eller... bakmazsan göreme peri bacası... bakarsan yine yüreğimin acısı.

- hayat gün iyidir gün kötü...hayattaki adımlar danstaki adımlara çok benzer... bazan ileri bazan yana kimi geriye... sizinle aynı adımları atan bir partner varsa ne ala... yoksa birbirinin canını yakmak kaçınılmaz... kime reverans yaptığını bilmek lazım... ya da kalk tek başına at göbeğini... her halikarda alırsın alkışı da parayı da ....hoppaaaaaaa...

- il postino knock knocks the heaven's door twice, which is under moms feet... je pense, donc je suis malade.

- 'yol yakınken dön' ne kadar "caydırı gubbak" bir uyarıdır... bırakın herşeyi ne yaşayacaksanız iyisi kötüsüyle sonuna kadar yaşayın... ayaklarıya üzüm ezip şarap yapan bir kadın, tükürük köftesi yapan bir adama yakışır... nerede ne yiyorlarsa yesinler size ne?

- senden dunyada ne kadar az olduğunu düşün, kıymetini anla. bir sebebi olmalı de görevini duşün. harekete geç gerisini düşünme... bizi yalniz koma.

- içimdeki çocuğun tuttum elinden, parka götürdüm. yureğimden kırmızı bir uçurtma yaptık. gökyüzüne saldık... yıldırım düştü uçurtmamıza... hayır! çocuğun üzülmesine yanıyorum.- sukut altınlarımı bozdurmak istiyorum... gümüşe razıyım sözümü esirgemicem...

- Dionisos aşkına bir kadeh şarap güzelliği bahşet şu şekil bulmaz beynime...

- hayatın en çok "biraz da gülelim" sayfalarını seviyorum... ölüm var, korkular, açlık, şiddet, o sayfaları hazırlayanları nefretle pas geçiyorum... acısı gazetenin sahipleri ve editörleri onlar. abonesiyim istediğim sayfadan -başlarım- gazetenize.

- akşam gelsin babana söyliyecem, aldın mı babayı, baban geliyo oğlum, babalamayalım arkadaşlar, hep sevginden bi uzaklaştırma yemişiz... ama baba olunca kıymetini daha iyi bilmişiz... en az kıymeti bilinenim,çocukluğumun devi,hayatımın evi... elimi tutan beni güçlü kılanım... 25 nde rahatça öpebildiğim... canım babam ....

- senin anlayacağın yoksa bana bağır demen boşuna,senin anlayacağın yoksa vuvuzella az sana, senin anlayacağın I see deafpeople hocam...

- bazen insanların prospektusu olsun istemiyor musunuz? içindekiler nedir, yan etkileri, başkalarının yaninda nasıl, gibisinden. ben isterim gibi. neyime iyisin?...

- Devren kiralık hayatlar olsa.... kiminkine içindekilerle cesaret ederdin ki... sahibinden satılık hayatını kime kıyıp da verebilirdin bi de..... mis gibi evin var otur oturduğun yerde diyyecek bi sağlam ev arkadaşı yeter belki de.

- buzzz gibi soğuk sudan içen, tilki den saat sorar, bizden size kim düşer deyip ilk aşkımızı bulmaya çalışırdık. ve ne gec kararırdı hava saklambaçta en son bulunur eve giderdik büyuk bir gururla bana kurtsun dediler deyip. sıcak yine olsun ama ben çocuk olsam. önüm sağım saklanmayan sobedir.

- ne çok ders almışız hayattan, kaç dersi kaçırdık kim bilir, hangi hocalar taktı kafayı bize, hepsi canlanır bir bir gözünde... hiç iyi bir öğrenci olamayız nedense... kaç kere kaldık bir yerlerde... en acımasız okulda her birimiz aynı sınıfta yan yana sıralarda yaşıyoruz hala... öğrendiklerin mutlak unutulur, yaşadıkların asla.... O GÜZEL BAŞINIIIIIIIIIIIIIIIIII....

LEVENT ÜNSAL

söz dinle biraz


sevgili ben,
çok sarmalıyorsun aşkı, serbest bırak biraz... kıpırdayamıyor senin yüzünden. izin ver uçsun özgürce, izin ver konsun dilediğine.
var biliyorum, sen de biliyorsun var olduğunu.
uzatman yeterli elini,
çoktan hazır tutmaya.
neden korkuyorsun hala...
yeniden kırılmasından mı kanatlarının,
korkma, hiç kimse kıramaz O'nun gibi seni bir daha.
bırak aşkını özgür, sevgili ben...
bırak ki mutlu olsun yeniden.

Pazar, Temmuz 11, 2010

off ki ne offff


içimde minik kız çocuğu seslenip duruyor yaramazca,
"bırak" diyor
"hiçe sayanları, sözde değer verenleri, elleri sadece sana dokunmak için uzananları..."
"bırak" diyor,
"git ona, eğer o da isterse, çarp arkandan kapıları, dönüp bakmadan hatta..."
gel der mi,
ister mi...
bilemem ki...

seni çok özledim


çok yalnızım
ve
yalnızlığımı özleminle gideriyorum gözleri gülen adam.

Cuma, Temmuz 09, 2010

ласточка


ve havuzdan su içmeye gelen bir kırlangıç objektifime takılıverdi :)))

Dostlarımızla beraberdikkkkk

Deniz'im, Haruki, Tomoki, Nikoletta, Maki, Adam ve Mateusz...
çokkk güzel bir hafta geçirdik










Cuma, Temmuz 02, 2010

bir yıl daha geçti, utancım hala aynı...


"insanlığımdan utandığım" ne çok günler olmuştur.
ama biri var ki...
henüz 20sindeydim yaşımın, göz göre göre, sesleri duya duya yolladım hepimiz gibi ben de onları ölüme.
seyrettim, sizler gibi.
buna yol açanlardan farkım ne,
bu acımasızlığı, ilkelliği, beyinsizliği, pisliği yapanlardan farkımız ne?
onlar başlatıp seyrettiler,
bizler başlatılışını ve sonrasını...

hayatımın neresinde olmak istersen orasında ol...


bugün seninle arama kaf dağları girdi. seni uzaklara attı bir zümrütü anka kuşu. aramızdan deve kervanlarına tutunmuş pire berberler geçti.
bugün ben devler ülkesine gittim, sen cüceler.
iskambil kartlarıyla sohbetler ettik, sen maçalar ve sineklerle konuştun... ben kırmızılarla... en çok da kupa valesini sevdim, haberin olsun.
aslan cesaretini çoktan kazanmış, korkuluğunsa bir kalbi var artık.
deniz kızı bir yunusa aşık olmayı tercih etmiş, çok daha mutlu.
Keloğlan Rapunzel'in dublörü olmuş. uyuyan güzel mp3 dinliyormuş meğer.
vs vs işte, anlatsam da inanmazsın bence...
konumuza dönelim,
bir nefeste söyleyelim.
bugün seni çok uzaklara gönderdim içimden, masallardan kaldırdım seni...
sendeki yerimi öğrendim,
bendeki yerini değiştirdim.
gökten bana düşen elmayı,
blenderdan geçirdim.

Salı, Haziran 29, 2010

şelaleye de uğradık dostlarımla... sularıyla sarmaştık doyasıya...

bıraktım kendimi öylece suya,
sadece onun sesini dinledim.
iç sesime bile tıkadım kulaklarımı.
"hayat seni hiç bilmedi" dedi bana
"varlığından bile habersiz hatta,
ne çırpınıp duruyorsun ki boşu boşuna"

özledim

gözleri gülen adam, seni istedim yanımda dün gece.
hem sarılmak hem konuşmak için.
hem konuştuğumuz gibi, hem sarmaştığımız gibi yani işte.
anlatmak istedim içimdekileri uzun uzun sana.
dinliyorsun çünkü beni.
tıpkı benim seni dinlediğim gibi.
dinlerken izlediğim gibi.
sarmaşmak istedim seninle,
sevişmek yine saatlerce.
öpmeni...
öpmeyi...
sıcaklığını, huzurunu...
dokunuyorsun çünkü bana.
hem bana hem ruhuma...
okşuyorsun yumuşacık bizi.
tıpkı benim, sen uyurken, saçlarını okşadığım gibi...