Cumartesi, Nisan 28, 2007

bölündüm...

karmakarışık kafamın içi. aşk bir yanda, yaşantım bir diğer yanda... bir yanda da güncel olaylar, gündelik işler... biraz politika, biraz sanat... biraz iş, biraz kariyer çabası...çok parçaya bölündüm. parça parçayım. parçalandım. (alıntı olacak candan erçetinden biraz ama) her bir parçamı ayrı yere bıraktım.
bir yanım çocuk... bir yanım kadın.
bir yanım anne, bir yanım arzu.
bir yanım eski bir hayale sarılmış, bir yanım "yapma, bak kariyer yapmaya çabalıyorsun" diyor.
bir yanım yorgun, bir yanım bitmez, tükenmez bir enerjiyle dolu.
bir yanım hep mutlu, bir yanımsa mutsuz.
bir yanım ben, bir yanım dışımdakiler.
bir yanım seviyor delice, bir yanım "yeter, biraz da sevil" diyor.
bir yanım "yaşa" derken, bir yanım "kurtul" diyor.
karmakarışık oldum. paramparça...
bir yanım "off" derken, bir yanım "boşveeer" diyor.
hangi yanım doğruyu söylüyor? hangi yanım mutlu olmamı istiyor? bilemiyorum. mutlu olmak için yanlışı mı seçiyorum? mutsuz olunmasın diye feragat mi ediyorum?
biraz "off" biraz "boşver"lerle kalan zamanımı dolduruyorum.

Cuma, Nisan 27, 2007

zihni-sezi-yorum'dan bir soru... benden ona "çok" soru :)


aşk özgürlük mü, tutsaklık mı?

aşkın kendisi özgürdür. dilediğinin gönlüne girer ve dilediği zaman çıkar. ancak aşık olan ya da olunan, işte o "aşk"a tutsaktır. son karar her zaman "aşk"ındır.

gözler aşkı yaşamakta özgürdür. aşkla parlamakla... ama aşka bakabilme süreleri "aşk"a tutsaktır. son söz yine "aşk"ındır.

eller dokunmakta özgürdür. okşamakta... avuçlarında aşklarının elini, sımsıcak tutmakla. ama o dokunuşlarda "aşk"ı hissedebilmeleri yine "aşk"a tutsaktır.

dudaklar sözlerinde özgürdür. öpüşlerinde... "aşk"ın ateşiyle yanamazlar özgürce ama, çünkü "aşk"a tutsaklardır.

kalp, "aşk"la çarpmakta özgürdür. solutmakla... yaşatmakla... "aşk"ın kalbi onunla atmasa da umursamaz. o çarpar "aşk"la. "aşk"a tutsak değildir kalp. engelletmez kendini. dilediğince "aşıktır" dilediğince "aşktadır". "aşk" uçup gitse de içinden, ondan bağımsız yaşar yine de "aşk"ını. bir kere "aşk"a aşık olmuşsa bir yürek, ne ferman dinler, ne iflah olur... işte "aşk"a tutsak olmayan tek o'dur. kalp "aşk"a tutsak değildir. kalp "aşk"ta özgürdür. kalbin tutsaklığı "aşk"a değil, yalnızca "zaman"adır.

aşk tutsaklık mı, özgürlük mü?

aşk özgürdür.

tutsak olan "aşk" değil, aşık olanlardır.

çünkü son söz daima "aşk"ındır...

Salı, Nisan 24, 2007

aşkıma... gülen ayva ağlayan nar'ıma... 23 yıllık sevdama!!!


içimde öyle bir aşksın ki yıllardır süren. hani zamanla "alışkanlığa" dönüşür derler ya, yok... ı ıh... dönüşmedin. dönüşemedin. hala aynı tutku bende, ilk günkü gibi. hala aynı coşku, aynı heves, aynı arzu... adının geçtiği her cümlede ellerim titriyor heyecandan. her buluştuğumuz an seninle, hayatımın tüm zorlukları uçup gidiyor sanki benden. herşey daha güzel görünüyor gözlerime. herkes daha sevilesi. ayaklarım yerden kesiliyor, her geldiğimde sana.
ben oluyorum yanında. herşeyimle ben. dilediğimce ben. ve pekçok ben'lere dönüyorum sonra, hepsi birbirinden neşeli, hepsi birbirinden canlı.
senden ayrı kalmak zorunda kaldığım o yıllarımda, usulca gelir seyrederdim seni... başkalarıyla olduğunu görmek üzerdi beni. sakın yanlış anlama, biliyorum, sana aşık olan herkese aşkın senin. ama ben olamadığım için o an kucağında, koynunda, kolunda içim buruk veda ederdim gizlice ayrılırken, seni seyrettiğim o yerden sana.
şimdi yine döndüm, seninleyim. seninim yine. ne güzel sardın beni, eskiden sardığın gibi. artık asla ama asla bırakmam seni. terk etmem. o zamanlar karşı gelememiştim belki senden ayrılmamı isteyenlere ama şimdi umurumda bile değiller. senden ayrılmam. bırakmam. mutluyum seninle, hiç kimseyle olmadığım kadar. nereye kadarsa birlikteliğimiz oraya, sonuna kadar. sen benim ilk aşkım, gözümün nuru, içimin huzurusun. sen benim canyoldaşım, can bulduğum suyumsun. sen benim "ben" olduğum, başka "ben"ler bulduğum sığınağımsın, yuvamsın. sen benim, hayatı sevdiren, beni insan yapan yanımsın. sensiz eksik kaldığım, kanadığım, diğer yarımsın. sen benim hayatımsın, canımsın...
git gide daha çok seninle dolmaya, hayatım boyunca seninle olmaya, başka ne varsa yoluna engel, hepsini yok etmeye, yok saymaya karar verdim.
ben... oğlum... sen...
var mısın bütün bir ömre?
aç perdelerini sonuna kadar... sahnende en güzel yeri aç... yak ışıklarını... çal en güzel şarkını...
gülen ayva, ağlayan nar... hem gülelim, hem ağlayalım.
bunca yıl içime attım. belki korktum, belki kimseyi kıramadım. şimdi ne kariyer, ne para, ne de başka hayaller.
sadece ben... sadece oğlum... ve sadece sen, "tiyatrom"...

içimdekiler öyle çok ki, ama kelimeler yetişemedi anlatmama. bu kadarı çıkabildi... canımsın sen Onur'um.

büyümek bu muymuş? hiç sevmedim büyümeyi... okudum seni ablam. okurken de kalbimi kopardılar parça parça sanki kerpetenle.
sıfırlayalım hayatımızı. nasıl ne şekilde bilmem. ama yapalım işte. kesişim kümemizi yeniden yapılandıralım. sonra, senin kümende kalanları sen, benim kümemde kalanları da ben yenileyim. kesişim kümemizin elemanlarının yardımıyla.
yaşadıklarımızdan çok şey öğrendik. yaşadıklarını ben şimdi öğrendim. yaşadıklarımı sen de öğrendin. bundan sonra yapılacak tek şey, öğrenilenlerden verim alabilmek. belki de daha güçlü olduk bu şekilde, zayıfız sanıyoruz kim bilir? zayıf olsaydık çünkü şu an bulunduğumuz yerlerde olamazdık öyle değil mi?
en son nerede kaldık ablam? sen bende nerde kaldın? en son gürler amcalardaki yılbaşı gecesinde saat tam 12de yeni yıla girerken, çözdüğün matematik sorusunda kaldın. arabayla ilk çıkışımızda, şoför mahallinde, bir kedinin bizden son anda kurtuluşundan sonra durup bir kenarda, kendine gelmeye çalışmanda kaldın. her yol başlarında gecenin kör karanlığında kornaya azimle basışlarında kaldın. batıllarımızdan bir parça olan, kulak çekip üç kez vuruşlarımızı, ellerinde depolayıp, adımıza ağaca aktaran olarak kaldın. şevkle yaptığımız ori ayinini benim kocaman tükürüğümle, mumu söndürmemden sonra, bitirmende kaldın. uyurken, nefesimden üşüyen başını, bere ile korumanda kaldın.
seni çok seviyorum ablam ve ben de sadece sözcüklerimde belli ediyorum sana bunu, anladım. dilim söylüyor sevgimi sana. ama dedim ya yeniden başlayabilmek her şeye. hatta daha iyi bir "kardeşliğe"... sevildiğini ya da sevdiğini bilmenin dışında göstermenin de olduğu...
ben hep yanındayım dedim ama gördüm ki hiç olmamışım. seni yanımda istedim, nedenlerini yeni öğrendim, neden olamadığının.
bunda sonra kelimelerimde değilsin ablam, bundan sonra tüm bedenimde, sesimde, gözlerimde, gözyaşımda, gülüşümdesin. "hiç birşey seni üzmeyecek, incitmeyecek" sözünü verirdim elimden gelse. ama ne yaşarsan yaşa ben senin ablanım. seni çok seven ablan. gücüm neye yeterse ablam... belki bazen sadece bir omuz olur, sararım seni, bazen de bir çırpıda çözerim her şeyi... gücüm neye, ne kadar yeterse.
seni çok seviyorum ama çok... çok...

Pazartesi, Nisan 23, 2007

sakın üzülmeyin oldu mu? biliyorum. yeterince duydum "sakın kimseyi üzme!"


rengarenk güller yerine, bembeyaz papatyaları severim. çok para kazanıp onu bunu almak değil niyetim. şarkıların önce sözlerini dinlerim. resimlere bakarken bile renkleri en son fark ederim. önce içindeki hikayeyi görür gözlerim. gerçekleşmesi imkansız hayaller kurarım, imkanlılarımın hiç gerçekleşmemiş olmasından sanırım.
"sevgi"ye tutkunum. içimde her yere savursam da bir türlü bitmeyecek bir sevgi var. sevilmeye açım. gerçekten sevildiğim yıllarımı çok özlerim. çocukluk günlerimde, o kalabalık evde kaldı o yıllarım. sevilmenin tadını bile anlamadığım o yıllarımda.
sonra annem ve babamla tanıştım. kardeşim girdi hayatıma. sevsinler beni istedim. sevdiklerini göstersinler. annem hiç göstermedi. babamsa beni, hiç istemediğim bir sevgiyle sevdi. kardeşim sevdiğini söyledi. aslında hiçbiri sevmedi. o zaman anladım, sevildiğim zamanların ne kadar geride kaldığını. dostlar istedim severler belki diye. hepsini çok sevdim, gidene kadar hepsi benden. bir aşk gelsin sevsin istedim. bekledim. gelmedi. bana verilen o "istemediğim" sevgiden kaçmak için, seviyorum görünen birini seçtim. seviyorum dedi dudaklarıyla yalnızca. bense aşkla sevmek istedim. olmadı. sevemedim. denedim, üzülmesin istedim. tıpkı, kimse üzülmesin diye gençkızlığa geçiş günlerimdeki, o kocaman sırrı sırtımda taşıdığım ve kimselere diyemediğim gibi. kimse üzülmesin istedim. ama kimse, ben üzülmeyeyim istemedi.
canım geldi, benden bana. hiç tatmadığım bir sevgiyi öğretti. beni sevdi. minicikti kendi gibi sevgisi, büyüdükçe kendisi sevgisi de büyüdü. yaşama sevgim kalmamışken, yaşama zorunluluğu kattı hayatıma. onun için yaşamam gerekti yani. yaşadım. yaşıyorum. istemesem de soluyorum. o üzülmesin diye. onu üzmeyeyim diye. kimseler üzemesin diye. yaşıyorum.
hasreti içimde en çok olan o güzel sevgi geldi sonra. dünya benden sonra otuziki tur atmışken güneşin etrafında. geldi. sevdiğini söyledi. sevdiği için değil, sevdiğim için çok sevdim. geldiği hızla gitti. yok oldu. hiç birşey demeden bitirdi. bitti. "ne güzelmiş böyle sevmek, sevilmek" dediğim günlerimdi. bitti. içim öyle yandı ki... ama gösteremedim kimseye. dökemedim acımı. atamadım içimden o dayanılmaz ağrıyı. hatta ona söyleyip, haykırmak istedim, beni nasıl yaktığını. kızmak, bağırmak istedim. hak etmedim demek istedim. sustum, diyemedim. çünkü istemedim kimse üzülsün. kimse üzülmesin diye yine ben üzüldüm.
güldüm hep gülümsedim. içimde birikti gülümsemelerimin asıl nedenleri. üzmemek için gülümsedim. üzülmesinler istedim.
biri geldi sonra hayatıma. neşelendim. sevdim. sevsin istedim. sever dedim. bekledim sabırsızca. onu hayatıma katanın sözlerine kırılsam da sustum. sadece dinledim. üzülmesin istedim. üzülsem de üzmedim.
üzmemek için kimseyi gülümsedim. üzülmemem için hiç birşey yapılmazken, kimse üzülmesin istedim.
babam üzülmesin dedim. annem üzülmesin. kardeşim üzülmesin. tanıdıklar üzülmesin. eşim üzülmesin. dostlarım üzülmesin. oğlum üzülmesin. arkadaşlarım üzülmesin. aşkım üzülmesin. hayatımdaki kimse üzülmesin... ben üzülürüm hepinizin yerine, siz hiç merak etmeyin. dökmem içimi, anlatmam hiç kimseye. gitmem kimseden, gitmeyi çok istesem de. severim yine sevilmediğimi bilsem de.
üzülmeyin oldu mu, bakın yaşıyorum hiç ama hiç istemesem de.

Pazar, Nisan 22, 2007

arşivimden tekrara geldi... güncelliğini hala koruduğundan!!!

(...)ben beni bilirim, gel gör anlatamam.gir bak içerden, hem bahar hem güz(...)(S.A.)

ne güzümü görebildiniz, ne de baharımı...
ne tam sevebildiniz, ne de gidebildiniz
ne çok istediniz, ne özlemediniz...
ne "hep" diyebildiniz tam, ne de "hiç"

ne herkessiniz benim için, ne de hiç kimse
ne düşünüyorum sizi, ne de atabiliyorum aklımdan...
ne değersiniz buna, ne de değmez...
ne sizsiz yokum, ne de sizinle var...
ne SIZsiniz bende, ne de SEN...
ne tam oldunuz, ne de eksik...
ne beni anlıyorsunuz, ne de karmaşığım sizde
Ve sizler, evet hepiniz,
ne varsınız bende artık, ne de yok

ne muazzam varlık şu "insan" denilen yaratık

ne bilmişlik yapmak niyetim, ne bilirmişlik... buraya yazdıklarımın beni rahatlatmanın dışında bir işe yaramayacağını da biliyorum tabi ama doldum, taştım susa susa...
"insan" deyip ayırmışız kendimizi doğadaki diğer canlılardan. "düşünebilen varlıklar"ız (!) ya sanırım ondan. düşünebilenler insanlarsa, dışındakiler düşünemeyen varlıklar. ne hikmetse, düşünemeyen varlıklar bilmem düşünemediklerinden mi, açlık güdüsünü gidermenin dışında avlanmazlar. öldürmezler, korunmak zorunda kalmadıkça. ırk ayrımı yapmazlar. yani bir beyaz kedinin bugüne kadar bir siyah kediyi renginden dolayı aşağıladığına hiç tanık olmadım. oysa biz düşünebilen varlıklar, sırf "kara" diye "uğursuz" demişiz o siyah kediye dahi... yani ırkçılığın her türüne bulanmış, düşünebilen beyinlerimiz.
düşünemeyen varlıklar hıristiyan, müslüman ya da musevi değiller. ateist olduklarını bile zannetmiyorum. e ne de olsa düşünemiyorlar. o yüzden "inanç" uğruna (!) cinayet işleyip "tanrı katında yücelme" (!) ihtiyaçları da yok nasılsa. farklı düşünüyor diye birini öldürebilecek kadar vahşi, barbar, gereksiz, aşağılık, şuursuz, kişiliksiz, aptal, ilkel de değiller ne acı... çünkü; düşenemiyorlar. evet evet düşünemiyorlar. yazık onlara, ne büyük eksiklik değil mi? oysa bizler şanslıyız... DÜŞÜNEBİLİYORUZ.
erkek, dişi, eşcinsel ayrımları da yok düşünemeyen varlıkların. doğa "çiftleş" demiş, çiftleşiyorlar. sanki bize farklı bi'şey söylemiş... tabi ki, düşünebilen varlıklar olarak algılayıveriyoruz bu emrin altında yatan gerçek anlamı. o yüzden de saçma sapan kurallar koyup, asıl değişemez kurala rakip olacak, başlıyoruz kurallara uymayanları yadırgayıp, yargılamaya.
ne güzel şeymiş gerçekten düşünebilmek...
kıtalararası bile öldürebiliyoruz insanları, canlıları, ÇOCUKLARI... kıtalararası öldürebilmek için de düşünüp silahlar geliştiriyoruz. sınır ötesi vahşet değil, kıtalar ötesi barbarlık hiç değil; sadece düşünebilirlik işte...
hemtürünü aç bırakan yaratıklarız, biz düşünebilen varlıklar... öldüren... soyan... ayıran... işkencenin her türünü işkence çekmeden işkenceleyebiliriz biz... akla hayale gelemeyecek kadar acımasız olabiliyoruz. yok edebiliyoruz, insan dahil doğaya ayit ne varsa... çünkü, düşünebiliyoruz. düşünüyoruz... heyt be düşünüyoruz.
düşünüyoruz, e öyleyse varız.

Cuma, Nisan 20, 2007

yine böbeğeemee... yine ve istediğince...

ben biliyorum, bende nesin... en derin yerime yerleştin... önce sadece neşeydin hayatımda. sonra yalnız hissettiğim bir anda, yine bir can çıkmışken hayatımdan, gitmişken, o dönüşü olmayan yere, yazdıkların, dediklerin... içtenliğin... farkında bile değildin bana yaşattığın o anların belki ama inan ilaç gibiydin. yalnızlığıma... acıma... ağrıma...
dostlarım dediklerim bile daha uzaktı senden ki sen benim neyimdin o an? düşündüm cevap veremedim... sonra açtım kendimi sana... bıraktım akıntıya. o sıcacık "sen" alsın beni istedim. ısıtsın kalbin gibi. gülüşün gibi. sesin gibi...
inanılmaz, inanmazlar belki... bilmezler, göremezler ki... anlamazlar ki... razıyım en ağır sözcüklerin altında kalmaya, eğer bendeysen sen, benleysen, benliysen... seni üzmek mi, asla... hiç bir beklentim yok sevginden başka. hiç bir özentim yok, yanında olabilmenin dışında. hiç bir ihtiyacım yok o sıcacık gülüşünden başka. kimse bilmese de olur. anlamasa da. hatta sen bile... anlamasan da... hissettiklerimi benim kadar yaşamasan da. bendeki yerinle aynı olmasa da sendeki yerim... en içinden, en derininden gelen "bebeğim" var ya... anlamı ne olursa olsun sence, işte o yeter bana...
gülümsemek seninle, gülmek, saçmalamak zaman zaman, yaptıklarını dinlemek, öğrenmek... yaramazlıklar yapmak, ciddileşmek...her birinin tadı ayrı bende.
enerjinle enerji buldum yeniden. ve yeniden keyif veriyor sanki herşey bana. en "yalnızım" dediğim anlarda elim hemen telefona gidiyor, karşımda sen. içimdeki boğucu şey, her neyse o an, uçup gidiyor inan... kıpırtın bulaşıyor bana... coşkun ulaşıyor... şarj ediyor beni sanki hayatla... doluyor içim... kimse bilmese de olur, anlamasa da... ayıplayanlar olsa da... "ölümü" tekrar hayal ettiğim, istediğim ve pes ettiğim bir anda geldin bana. kimse bilmese de olur anlamasa da... hatta sen bile anlamasan da. benim seni yaşadığım gibi, beni yaşamasan da...

Perşembe, Nisan 19, 2007

resmine hayran olduğum, seni böyle tanıdım, iyi ki de tanıdım :)


bitanemm, erkeğemm, böbeğemm
nasıl birisin sen yahu?
içimi nasıl bu kadar hareketlendirebiliyorsun? bu kadar güldürüp, beni mutlu edebiliyorsun?
enerjin bendekine o kadar çok benziyor ki... sende beni görüyorum sanki. hayata bakışın, hatta kelimelere bakışın bile... ve hattaaa biiip bile :)
çok tatlısın... en tatlıııı... kapıldım sana kaptırdım kendimi. senle olduğum her "an" hayatıma tat katıyor. senden gelen her şeyde tat var. mesajda, telefonda ya da benimle olduğun her neresi varsa. hele yanındayken... ooof offf derim ben :)
ne olursa olsun oldu mu? katabildiğimizce tat katalım birbirimize.
yolunla kesiştiği için yolum, yolumu çok seviyorum. seni çok seviyorum... bi' de Osman'ı çok seviyorum.
muah en tatlı erkeğe. muah ki ne muahhh!!! güzel yüzünün güzel gülüşü var ya sana çooook yakışan, o hep seninle olsun e mi? Mucuksss tekrar ve muahcılks (ay doyamıyorum n'aapiim) mucuk ve dahi muckss (şlopf)
seni çok seviyorum çok... ne demiştiim: veni vidi sevdim seni yiğidim, erkeğem, böbeğem, sevgilim, erektus sapiensim, her bi'şeyim... seninim bennnnn istediğinceeeeeeee...
tekrar bi muahhh (ehe yine doyamadım ki) gülüşüne kurban olduğum sevdiğim... mucukss
offf yani kısaca duyduk duymadık demeyin ya da ne derseniz diyin... BEN SEVGİLİMİ SEVİYORUM ohhhh!!!

biraz benden, biraz şundan e biraz da bundan




yine yeni bir gündeyim. güneş doğdu. aslında hep vardı. dünya ona döndü sadece.

birkaç zamandır değiştim. çok değiştim. ama mutluyum bu değişimle. boşalttım kendimi. yeniden doldurmaya başladım daha bilinçli. daha renkli.

aşka özlemim azaldı. özlemi özlemek kalmadı.

yarını düşünmeden günü yaşamayı öğrendim. "yarın" olacağından hiç emin değiliz çünkü ama "bugün" var.

yanındayken beni hep mutlu eden, hatta uzağındayken bile dudaklarımın hep güleç durumda olmasını sağlayan biri katıldı hayatıma.
en özellerimi paylaştığım.
en genellerimi anlattığım.
"böbeğemm" var bende şimdi. sıcacık ve cıvıl cıvıl. tıpkı içim gibi...

tiyatromlayım bir de.
o harika dünyamda. huzur bulduğum, ben olduğum...
tazecik dostluklar kurdum orda. sıcacık insanlarla... macbethi anlayıp, hamlete hak verdiğimiz, hayallerden kurulmuş gerçekleri yaşadığımız kalplerleyim. bakışların boş olmadığı, sözcüklerin bir yerlere vardığı, tüm bedenle konuşulan bir dünyadayım. her anlamın anlamını bulan insanlarla. anlayan insanlarla.

doktorama yine tam gaz devam. adımın önüne "prof." eklenmeden terk etmek istemiyorum bu dünyayı.

oğlum? oğlum büyüyor. en büyük aşkım aşkını büyüterek büyüyor. zamanın her anı ona, yeni bi'şeyler katıyor, öğretiyor. zamanı öğreniyor. yaşamı çözüyor. yaşamı çözdükçe, anladıkça sevecek yaşamayı, biliyorum. bilmeden yaşayanların mutsuzluklarını yaşamayacak, tatmayacak.

ben de büyüyorum. büyütüyorum kendimi. yıllarla değil, görmekle büyütüyorum. öğrenmekle. yaşamakla. sevmekle ve unutmakla.

nötr içim. sıfıra sıfırım. ne fazlam var ne eksiğim hayata dair. hayatıma dair.

yaşıyorum çok şükür ve kararmasın yeter ki sol mememin altındaki cevahir :)

Salı, Nisan 17, 2007

böbeğme...

"pat" diye geldin. gelişine inanmadım açık söylemem gerekirse. "bu bir oyun" dedim ve ben de oynamaya başladım. sonra hüzünledi hayat beni yine. aldı gitti benden birini daha.
öyle zamanlarda hep düşünülür ya; yalnızlıklar ve geçmiş. o düşüncelerdeydim bana, her "düşünülüyorsun"u hissettirdiğinde. belki içten, belki yapmacıktı bilmem. ama ben içtendir dedim.
öyle olsun istedim.
"gel katıl" dedim "bana". gel hayatımda ol.
oldun.
ne olarak, kim olarak bilmem. ama beni gülümsetiyorsun. ısıtıyorsun. mutlu ediyorsun.
ve ben, seni yaşamayı çok seviyorum. senin ne düşündüğünden emin olmadan.
olamam ki.
içindekileri gösterdiğince bilirim.
ama "olmak ya da olmamak" umurumda değil. "bütün mesele bu değil" benim için.
bende ne olduğun önemli.
ve sen bende çok "şey"sin. pek çok hem de...
kelimelerinle mutluyum, neşeliyim ya yeter bana. sen dahi inanmasan bile onlara, ben inanıyorum ya...

yani şudur sözümün özü: veni vici sevdim seni :)

teşekkür ederim sizlere...:( ve "diyeceğim o ki;..."lerimi dizeyim ardı arkasınca...


nedir bu yaşadıklarım.
bana mı özel, herkes yaşıyor mu aynılarını acaba?
her seferinde "hıh tamam işte bu." deyip, ardından "ama nasıl olur, oysa...?" ile bağladığım herşeyden bahsediyorum. iş, aşk, dostluk... ne varsa insana dair. hepsi...
ben de bıraktım artık herşeyi bir kenara. sadece "yaşıyorum"
anlık mutlulukların tadına varmaya karar verdim. ve bu kararımı vermeme neden olan herkese "teşekkür ediyorum"
artık sadece "ben" ve bende olmak isteyenlerleyim. ama içten, ama yapmacık... bende olsunlar da...
geçici olan hayata, geçici tatlar akıtmaya karar verdim. bu kararım beni bağlar. nasılsa her türlü üzülen benim. o zaman diyorum ki; herşey kısa ve geçici yaşansın ki üzüntüleri de kısa sürüp, geçici olsun. kalmak isteyenlere sonsuzum, ekleyeyim bunu.
bunun dışında diyeceğim o ki; kalıcı olanlarım oğlum ve tiyatrom.
hep olduğu gibi.

Pazar, Nisan 15, 2007

gün bitti


Gün bitti, biten günlerimden biriydi.
Yenisini başlatıp bitirmek üzere bitti. Benden bir şeylerle bitti. Hep bitirdiği gibi.
Yenilerini bitirtmek üzere, başlatabilmek için bitti.
Başlayanların biteceğini bile bile başlatmama göz yummak için...
Yeniden biteceğini bile bile başlamak üzere bitti gün. Benden birşeylerle...
yeni özlemleri başlatmak ve yine bitirmek üzere bitti. Yeni hayallere yol verip tüketmek üzere bitti. Yeni umutlar doğurtup, öldürmek üzere bitti. Tazecik renkler sunup, soldurmak üzere bitti. Yeni bir ben yaratıp, yine yok etmek üzere bitti.
Günüm başlamıştı, şimdi bitti... yenisini başlatıp bitirmek üzere...
belki de yeni bir aşk sunup, geri almaktır niyeti. Yalnızlığıma son verip, yeni bir yalnızlık sunmaktır hedefi... yepyeni bir hayatın tadını damağımda bırakmaktır istediği. Hep yaptığı gibi. Yeniden bitirmek üzere başladığı ve başlattığı gibi... bir günüm daha bitti.
Benden birşeylerin bittiği gibi. Hatta tıpkı benim gibi, ben gibi...bitti...

Cuma, Nisan 13, 2007

artık herşey farklı... herşeyim değişti... herşeyim başka...
keşke hiç gitmeseydin
yanımda olabilseydin
yalnız hissetmeseydim
yorgun
üzgün olmasaydım.
seni özlemeseydim
istemeseydim
arzulamasaydım bu kadar.
omzunda ağlama ihtiyacı duymasaydım.
senden güç almasaydım.
seni bu kadar çok sevmeseydim
seni hiç bilmeseydim
eksikliğini hissetmeseydim
yarım kalmasaydım
keşke şimdi, şu anda, sana en ihtiyaç duyduğum şu saniyede
benimle olabilseydin
benim olabilseydin
senin olabilseydim
senin kalabilseydim
keşke
herşeyim değişse bile, ben değişmezdim o zaman

Cumartesi, Nisan 07, 2007

yorumdan çıktı, yolumdan çıkmadan

yetmedi sadece yorumda dökmek içimde en birikmiş olanı...

"yeni aşk verir hayata, baharın her geri dönüşü.bana da yepyeni bir aşk verdi, sıcacık, rengarenk, tazecik... ama aynı kişiye... her bahar yeniden aşık olmak... aynı aşka defalarca tutulmak... her seferinde o mis kokuyu içine solumak... o seni solumasa da, renklerini görmese de, sıcaklığınla yanmasa da, ZÜHRE olmak... ben mutluyum Zühre'liğimle... aşkı kaç kişi yaşamıştır ki gerçekten, sence? demeliyim ki o vakit "şanslıyım, bilmekle"
varsın Tahir'e olmasın bir "ile"m. Olamayalım "Tahir ile Zühre" ben mutluyum Zühre'liğimle.
Ve her bahar tazecik aşkımı yeşertiyorum içimde Tahir'iMe...

Cuma, Nisan 06, 2007

zihinörer demiş ki; "bahar aşksız olmaz"mış. peki ben aşksız mıyım?


demişsin ki "bal baharsız, bahar aşksız olmaz" diye
ben de aşksız olamam ki
aşk var zaten bende...
tek ben'le belki, bana özel...
karşılıksız...
hani şair demişti ya "...Tahiri Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden..."
ben ne kaybederim ki ben'liğimden, sevmiyor artık diye, ya da hiç sevmedi belki diye...
ben aşığım her hücremle... tüm yazdıklarım neden sence? içimin acıması, kalbimin kırılması, gözlerimin konuşması neden sence?
bu bahar yeşermeyecek olmam neden peki... yeşeremem çünkü zaten yeşil aslında içim... ama bana has... bende... tek ben görüyorum baharın verdiği hayatı, canı... kimse anlamıyor, bilmiyor. bilemez de...
ben aşığım her hücremle.
sevilmesem de
özlenmesem de... umursanmasam da... her hücremle aşığım...
aşkı aradığım yok aslında... bir örtü bu kelimeler, kendimde kalanı kendimde saklayabilmek için... aşkı aradığım yok aslında... aşk bende zaten. içimde... kocaman... yanmakta... ben ne kaybedeceğim benliğimden sevilmiyorsam eğer... ben yine aynı ben... en seven... en özleyen...
"...ben elmayı çok seviyorum diye, elma da beni çok sevmek zorunda mı?..." ne değişir ki sevgimde. sevilmek zaten hep bir bilinmeyen. ben en bilinendeyim, "seven"
bahar aşksız olmaz, ben baharsız olmam...aşk bensiz olmaz... ben... ben, aşksız değilim ki...

Perşembe, Nisan 05, 2007

ne öfkesiii canııım... amaaan lafı mı olur....adaam sen de...


öfke mi??? yooo...
gayet sakinim
ne diye öfkeleneyim ki...
yani, kendisine yapmacıklık yapılan biri,
ve yahut oyun oynanan bir insan, öfkelenir mi hiç...
yoooo...
gayet sakinim.
alıştım ben böyle şeylere...
hani tabiri caizse "sırtından bıçaklanmalara"
ne diye öfkeleneyim ki...
yalancılara yer çooook dünyamda.
dürüstlere yer kalmıyor, onların yüzünden o biraz üzücü tabi
yooo
gayet sakinim
öğrendiğim bi'şey var ki; -sözüm meclisten dışarı tabi- "sevmek" "aşk" düşünemeyenlere oluyormuş. eksiklere. zayıflara.
diğerine "aşk" denmiyormuş
"belli bir zaman içerisinde yaşanılacak cinsel, tinsel, dinsel, gülüşsel ve duygusal giderimlerin ve dahi güdülerin paylaşımı..."
bilmeyenlere duyrulur...
ben yeni öğrendim de...
giderimlerimi gidere gidere, giderte giderte... güdülerimi güdüleye güdüleye...
öfke miiiii????
yooooo
tam tersi şimdi giderici konumuna ben geçtim artık...
ne diye öfkeleneyim ki
müteşekkirim sizlere...
teşekkürler...

yazamadım ama yazmadım da


yazmamak üzere yazılmış bir yazı bu. yazılmamış olmak için. iş olsun diye bile değil, sırf yazılmış gibi dursun diye...
hiç birşey sunmaz okuruna, zaten okuru da yoktur hani. varsa da bilir, okusa da olur, okumasa da'yı.
sıkılmış, bunalmış, yorulmuş ve kararsız kalmış birinin kelimeleriyle uğraşmaktansa, gereksiz kelimelere yer verip yazmış olmaktır bütün niyeti parmakların.
torba doldurmak amacı gütmeden, bir son, bir hedef belirlemeden.
bir şeyler sunmadan, bir şeyler beklemeden.
çevresinde olan acı olaylara tepki göstermeyip, mutlulukları paylaşmayan bir yazı. yazanı anlatmaya çalışmadan anlatan bir yazı. sıkıcı bir yazı.
ama düşündürten bir yazı. en azından yazanı. yazarken, yazmadıklarını, yazamadıklarını enine boyuna düşündürten bir yazı bu yazı, yazanına hatta yazamayanına.
daha bu kadarını yazamazken bile sıkıldım. ve burda yazamayışıma bir son vererek, kendimi bugünümle meşgul olmaya davet ediyorum.
yazamadım belki ama öpücüklerim gayet başarılı... :)
:-* sizlere...

Pazar, Nisan 01, 2007

bensiz bahar... baharsız ben... bahar mı bensiz? ben mi baharsız?



içimde bir tuhaflık var, dışıma da yansıyan.

mutsuz değilim ama mutlu da değil...

sanmıştım ki; baharla yeşeririm tekrar, ancak bu yeşeremediğim ilk baharım olacak.

çiçeklenmeyeceğim bu baharda ilk defa.

demek o yüzden en renkli baharımdı geçen yıl yaşadığım. bir daha çiçek açamayacağımdandı demek, o denli cıvıltılı, o denli mis kokulu oluşum.

bahar bu yıl sadece yanımdan geçip, gidecek... bana, ne hayat, ne renk, ne koku verecek...