Perşembe, Nisan 05, 2007

ne öfkesiii canııım... amaaan lafı mı olur....adaam sen de...


öfke mi??? yooo...
gayet sakinim
ne diye öfkeleneyim ki...
yani, kendisine yapmacıklık yapılan biri,
ve yahut oyun oynanan bir insan, öfkelenir mi hiç...
yoooo...
gayet sakinim.
alıştım ben böyle şeylere...
hani tabiri caizse "sırtından bıçaklanmalara"
ne diye öfkeleneyim ki...
yalancılara yer çooook dünyamda.
dürüstlere yer kalmıyor, onların yüzünden o biraz üzücü tabi
yooo
gayet sakinim
öğrendiğim bi'şey var ki; -sözüm meclisten dışarı tabi- "sevmek" "aşk" düşünemeyenlere oluyormuş. eksiklere. zayıflara.
diğerine "aşk" denmiyormuş
"belli bir zaman içerisinde yaşanılacak cinsel, tinsel, dinsel, gülüşsel ve duygusal giderimlerin ve dahi güdülerin paylaşımı..."
bilmeyenlere duyrulur...
ben yeni öğrendim de...
giderimlerimi gidere gidere, giderte giderte... güdülerimi güdüleye güdüleye...
öfke miiiii????
yooooo
tam tersi şimdi giderici konumuna ben geçtim artık...
ne diye öfkeleneyim ki
müteşekkirim sizlere...
teşekkürler...

1 yorum:

zihni örer dedi ki...

Öfke üzerine "dizayn" edilmemiş bir ruh neden öfkelensin ki!
Güneş, toprağı ısıtmış,
toprağın suya gereksinimi doğmuş;
su ısıdan dolayı birazcık buharlaşmış, birazcıktan fazlası derinliklerde kaybolmuş. Su toprağın zıt yönlerine doğru ondan uzaklaşma çabasında.
Güneş, kaş yapayım derken, göz çıkarmaya devam ediyor.
Isıtıyor ama kaçırıyor...
Muhtaç olduğun aşk, asil mantığında gizleniyor. Buharlaşan suyun ise dönüp dolaşıp geleceği yer, yine toprağın bağrıdır.
Çünkü,
arı balsız,
bal baharsız,
bahar da aşksız olamaz.