Perşembe, Mayıs 21, 2009

bugün yağmurluydu Moskova

hemen yanımdaki sırada duruyordu. bir yandan başını kaldırıp menüye ve fiyatlara bakıyor, bir yandan cebinden çıkardığı bozuk paraları sayıyordu gözüm ona takıldığında.
masmavi gözleri vardı. hani "boncuk" gibi derler ya, aynen öyle işte. saçları bembeyazdı. bembeyaz. bir tek renkli tel yoktu saçında. pamuk gibi bile değil. pamuktan daha beyaz.
sıra ona geldi. benim önümde hala iki kişi vardı. gözümü dikmiştim o yaşlı teyzeyi izliyordum. ve yarım rusçamla sözcüklerini anlamaya çalışarak, söylediklerine kulak kabartıyordum.
önce bir hamburgeri gösterdi eliyle. kasadaki kız, elinden paraları aldı, saydı "hayır" dedi. bir sonraki müşteriye sordu ne istediğini. takım elbiseli, bol artist tavırlı adam başladı saymaya midesinde öğütmeyi hayal ettiği yiyecekleri sırayla.
derken teyze yine eğilip kıza başka bir hamburger gösterdi menüden. yine "hayır" cevabı geldi. sözsırasını çalan yaşlı kadına muazzam bir bakış fırlatan yüce takım elbiseli adamcağızımız siparişini saymaya devam etti.
kız hemen arkasına döndü ve var gücüyle bağırarak beyefendinin siparişlerini arka tarafta harıl harıl çalışan arkadaşlarına iletti.
teyze yeniden eğildi ve parayı uzatarak bi'şeyler fısıldadı. kızımız güldü bu sefer, biraz alaycı biraz küçümser... eminim yaşı daha 18 yoktu. oysa teyze kaç kere 18inden geçmişti kimbilir.
hemen kasanın altından plastik bir paketin içinde içi boş bir sandviç ekmeği çıkardı kız ve uzattı teyzeye. 4 ruble aldı sonra teyzenin bozuk paralarının arasından.
dayanamadım. sıranın bana geldiğini belirtmek için yüksek sesle siparişimi soran kıza hiç bakmadan yan sıraya geçtim, teyzenin yanına. kasadaki kıza, ne istediğini sordum teyzenin. teyze döndü ve bana elindeki sandviç ekmeğini göstererek bir şeyler söyledi, anlamadım. yeniden sordum kıza "ne yemek istiyor?" cevap gelmeyince kendimce bir menü belirledim, siparişini verdim. yanında ne içmek istediğini sordum teyzeye. önce "hiç bişey" dedi ama sonra gözleri dolu dolu bakıp yüzüme, o boncuk mavisi gözleriyle, "çay" dedi.
çay... soğuk ve yağmurlu bir Moskova Mayıs'ında içini ısıtmak istedi belli ki çayla teyze.
şık(!) adam çok bozuldu, kendi kendine mırıldanıp duruyordu. döndüm ve türkçe bi'şeyler söyledim karizmatik beyefendiye(!). beni anlamayacak olmasını bilerek ama anlamasını umarak...
anlamadı sözlerimi ama bakışlarımı görünce sustu.
genç kızımız özenle tepsiye yerleştirdi teyzenin siparişlerini. teyze tekrar bana baktı,yaşlarını sildi gözlerinden ve kısık bir ses tonuyla "tek başıma yaşıyorum" dedi. sırtını okşadım. tepsiyi aldım boş bir masaya koydum.
tekrar yüzüme baktı ve masmavi teşekkür etti. "spasiba balşoy"
"pajalusta babuşka, pajalusta"
sonra, cebinden içi boş sandviç ekmeğini çıkarıp çantasına koydu titreyen elleriyle.
akşam yemeğinde kuru bir ekmek olacak yani teyzenin bugün.
eve dönerken yol boyunca onu düşündüm.
gözlerini.
saçlarını.
gözyaşlarını.
hala da gözümün önünden gitmiyor, çantasına kuru sandviç ekmeğini koyarken yüzündeki o mutlu ifade.
akşam yemeğinin sevinci
içi boş bir ekmeğin...
offf hala gözümün önünde teyzenin o mavi gözleri.

6 yorum:

zihni örer dedi ki...

offf ki off!
18 yaşındaki kapitalizm ile,
80 üzerindeki sosyalizmin karşılaşması....

kim bilir, perestroikadan önce bu teyze bu kadar muhtaç mıydı?
Lütfen Edi,
aynı teyzeyi bulamasan da,
bir başka yaşlıya sorar mısın?

şu da ilginç ki, vahşi kapitalizmin insan tipinde bir sadaka veren, bir sadaka alan olmalı(!) bu da din'lere biçilen görev.
Sosyalizm, eğer ordu hegemonyası olmasaydı SSCBde, ne sadaka alan, ne sadaka veren olacaktı. sevgi "sevap" çıkarcılığına değil, insan olmanın erdemine bağlı olacaktı.

bU ARADA, aSALETİNE HAYARNIM EDİBE:)
--------------
ZİZEK'İN Paralaks TÜRKÇE BASKI İÇİN ÖNSÖZÜ’nde
Bana sık sık soruyorlar: kitaplarınızda nasıl bir etik savunuyorsunuz? Bütün hepsinde ortak olan bir etik tutum var mı?
İşte yanıtım: evet, var, ahlaktan yoksun bir etik savunuyorum – ama Nietzsche'nin bizi kendimize sadık kalmaya, iyinin ve kötünün ötesindeki seçilmiş yolumuzda ısrar etmeye çağıran ahlaksız etiği değil.
Ahlak, benim diğer insanlarla olan ilişkilerimin simetrisiyle ilgilidir; onun sıfır seviye kuralı "benim sana yapmamı istemediğin şeyi bana yapma"dır; etikse, tersine, benim kendimle tutarlılığımla, kendi arzuma bağlılığımla ilgilenir.
Fakat, etikle ahlakı ayırmak için tümüyle farklı bir yol daha var:
Friedrich Schiller'in naifle duygusal karşıtlığı çizgisinde bir yol. Ahlak "duygusaldır," ötekilerini (sadece), ötekilerinin gözüyle kendime baktığımda, iyi olan kendimi sevmem anlamında içerir; etikse, tersine, naiftir – yapmam gereken şeyi yapılması gerektiği için yaparım, iyiliğim yüzünden değil. Bu naiflik düşünümselliği dışlamaz – hatta ona, insanın yaptığı şeye karşı soğuk, katı bir mesafesi olmasına izin verir.

edi.ben dedi ki...

evime özel ders için gelen Rusça öğretmenimle konuştuk uzun uzun bunları sevgili Zihni Örer.
Ve anlatırken o, dinlerken ben ağlayıp duruduk karşılıklı.
aslında yazmalıyım belki de onu.
yaşadıklarını.

ve her sözcüğünüz için çok teşekkür ederim. nelere bakmamı, neleri görmemisağlıyorlar bilemezsiniz.

mutlu kalın
sevgilerrrrrrrrrr

Adsız dedi ki...

Bu yaptığını (iyiliğini düşünmeden) yapmak istediğin davranış olarak yaptığın için kutlarım seni..Ticari düzende ilerleyen hayata bir nanik yaptığın için de kutlarım :)
Kulağa çok hoş gelen bu teşekkürle sana tekrar teşekkür edelim "spasiba balşoy; pajalusta babuşka,pajalusta"..

Banu..

edi.ben dedi ki...

:)
benden de sana "spasiba balşoy" Banu :)

MeRaiL dedi ki...

Aslinda bu olayda o kadar cok suclu var ki, insani degerlerini yitirmis bi millet (bana gore cok eskden beri olan bi sey), devletin dandikligi, ne oldum delisi bi millet, gibi bi suru sey bence.. malesef ki bundan daha kotu olaylari bile gordugum icin burada, artik o kadar normal gelmeye basladi ki yazdiklariniz..
Gercektende sizi tum ictenligimle tebrik ederim..
Sevgiler

edi.ben dedi ki...

ne yazık ki öyle sevgili Merail...
normalde yadırganması gereken şeyleri normal karşılar hale geldiğimiz yetmiyormuş gibi normal olanlarını da yadırgar hale geldik maalesef...
teşekkür etmek, özür dilemek, yol vermek, selam vermek, gülümsemek, vs...
yıllar geçtikçe de daha da kötüye gidiyor :(
okudumaya ve yorum yazmaya değer bulduğunuz için çok teşekkür ederim.
size de sevgiler...
(bir de "burada" kelimesine takılı kaldım. Moskova'da mı yaşıyorsunuz yoksa :)
eğer öyleyse görüşebilmeyi çok isterim.)