çocuk... onlar da çocuk... ve daha ne kadar çocuk kalabilecekler ki... hiç yaşayamadan çocukluklarını, geride bırakacaklar, bu en güzel olması gereken yıllarını.
benden içeri ben yazar, benden dışarı ben okur. bir ben anlatır, bir ben anlar. kimse ne anlamak ne de okumak zorundadır.
çocuk... onlar da çocuk... ve daha ne kadar çocuk kalabilecekler ki... hiç yaşayamadan çocukluklarını, geride bırakacaklar, bu en güzel olması gereken yıllarını.








"kızım, şurda duvarın dibine bi' kadıncağız düştü, bi' bakıver yavrum..." diye seslendi balkondan yaşlı bir teyze bana, hızlı adımlarla geçerken ben balkonunun altından.

sürekli benim uymam gerek insanlara. hep başkalarını anlayan ben olmalıyım. anlayışla karşılayan. arayan, soran...
yollardaydım bugün yine. ve her ne hikmetse, yollarda olduğum her zamanda, beynim sanki normalin üç dört katı daha fazla çalışmakta.
biten bir gün daha... 


bende önemli olan birinin hayatında "önemli" olduğumu sanırım hep. ya da önemli olmayı hayal ederim belki de ne bileyim...

ve doğumgünümün, hatta geçmiş ve gelecek doğumgünlerimin en güzel hediyesini verene kocaman sıcacık bir teşekkürr... öyle bir hediye ki... düşündükçe her seferinde yenilenen. kendimi güçlü hissettiren.
sıcacık bir cümleyle gelen... "ne zaman istersen, telefonum 24 saat açık, ihtiyacın olduğunda ara" diyen ve bunu tüm kalbiyle söyleyen bir "dost" hediye etti bana. "kendini". bu cümleyi bu kadar içten ilk defa duydum. ilk defa emin oldum, hep yanımda olabileceğinden birinin.
nasıl tanıştık? nerde tanıştık?... tanışmamız gerekmiş. yollarımızın kesişmesi gerekmiş. iyi ki de kesişmiş.
enerjisiyle enerji veren, gülüşüyle gülüş veren, sözcüklerle bile eğlenen Osmanım'a, kameramanıma, Osi'me "seni çok seviyorum" diyorum "iyi ki doğdum, iyi ki doğdun, iyi ki doğduk"


başladığı noktadan 34. kez geçiyor bugün dünya. beni yanına katalı tam 34 yıl oldu. ne iyi ki doğdum, ne de iyi ki varım. varlığım sadece bir can var etmeyi yapabildi. canımdan can, kanımdan kan olan...