Salı, Temmuz 31, 2007

arşivden tekrar... aynı his ve düşüncelerden dolayı...

karşı gelemiyoruz konulmuş kurallara. sanıyoruz ki güçlüyüz...
meydan okuyoruz sözde doğaya. bir mücadeledir gidiyor. savaşıp duruyoruz. bir-iki başarı elde etsek, becerebiliriz zannedip, daha büyük bir hırsla saldırıyoruz.o ise ne savunuyor kendini, ne mücadele veriyor. nasıl olsa "koşulsuz" ve "kesin" galibiyetinin geleceği zamanı bekliyor. ve zaman gelince de "son noktayı" koyuyor."sen kimsin ki" diyor. "nesin ki, ne farkın var, çiçekten böcekten?""doğ! ve öl!"
doğduk... dediğin oldu. ama sevdik de. o hiç hesapta yoktu. ya "özlem" ona nedersin?" şarkı söyledik, şiir okuduk... sen ne bilirsin? şiirlere, şarkılara, konu olmak değil mesele, mesele onları hissedebilmek... renkleri senden alıp bir resme koyduk. ama sen kendindekilerin farkında bile değilsin bence. farkında olsan yapmazdın, yok etmezdin bizleri. yenilerimiz gelse bile, tıpatıpımız değiller ki... benim rengim daha güzeldi belki. benim sesim... belki bir uğurböceğine sekiz tane siyah benek daha çok yakışıyordu... dokuzuncu gereksizdi. çınar ağacının kökleri o yöndeyken daha güzeldi belki...tavuskuşunun kuyruğu belki de bi' sonrakinden daha parlaktı...daha güzeldi belki de... belki benim de tenim benim sesim, benim ruhum, benden sonrakilerden çok daha güzeldir... farkında bile değilsin. ne aşkın, ne hayatın... ne arzuyu tanırsın, ne tutkuyu... sen sadece emir verirsin tüm canlılara. üstelik "iki" kelimeden ibaret verdiğin emirler, iki, kısa ama "kocaman" kelimeden... öyle iki kelime ki, ne kadar çırpınırsak çırpınalım karşı gelemiyoruz.
yine zafer senin. sevin hadi... ne yaparsak yapalım başaramıyoruz.
doğduk emrinle ve emrinle ölüyoruz işte...

"parçalandım ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım"



paramparça hissediyorum kendimi...
ve bütünlenesim yok
dağıldı her parçam ayrı ayrı yerlere
eriyip yok oldular sonra...
mutsuzum
umutsuzum
isteksizim artık...
Aziz Nesin'in de dediği gibi
artık ne gelmek ne gitmek
yaşamın en zor yanı beklemek
hiç birimiz beklemedik doğmayı
doğduğumuzdan beri beklediğimiz ölmek

işte bu!!!

ne güzel ne muhteşem...
iki üniversite bitirdin, yüksek lisansların kaç çeşidini tattın, doktorana asıldın, hobilerini de yapıyor, siyaseti de bırakmıyorsun. hem tiyatronlasın hem de bir partide yukarılarda bir yerde.
harika bir oğlun var...
ne güzel ne muhteşem...
evet ne muhteşem...
işte bu muhteşemlik nedeniyle bugün doktor bana "major depresyon" teşhisi koydu.
bu nedenle...
ve intihara eylimimden dolayı da verdiği ilacı kullandığım ilk altı gün boyunca her gün, sonra da dört hafta boıyunca, haftada birgün onu aramamı istedi.
ne muhteşem ne güzel değil mi herşey...
evet evet duyar gibiyim...
harika değil mi? :(

Pazartesi, Temmuz 30, 2007

Ceymi'Min kübü... çok sevdim ben çok bi' çok... CEYMİK KÜP ;)


http://cembilicumbulu.blogspot.com/2007/07/sktm-kaldm.html

kadınlık bizde kalsın mı? ı ıh istemem doğrusu...

kadın olmak güzel olduğu kadar da zor bence. erkeklerden çok daha fazla yükünüz oluyor çünkü her anlamda. fiziksel :) duygusal, görevsel...
ve hormonlarınız, salgı bezleriniz bambaşka çalışıyor erkeklerinkine göre. o nedenle de aşkı, özlemi, cinselliği, nefreti, arzuyu, şefkati çok daha farklı yaşıyorsunuz. daha farklı hissediyor bedeniniz her birini.
ve herşeyi en zirvesinde, en ucunda yaşıyorsunuz. terk edilişi de sevilişi de, doğumu da ölümü de...

Pazar, Temmuz 29, 2007

son mektup...

nedense seçimlerden sonra kendimi alamıyorum... hep Onlar'ı düşünüyorum... hep O'nu... Onlar'ı ve kendimi... inandıkları herşey için yaptıklarını... inandıklarım için yapabildiklerimi... :(
Baba, bu mektup elinize geçtiğinde ben aranızda olmayacağım. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum.Fakat bu durumu metanetle karşılamanızı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye'de yaşayan Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için gerekli talimatları avukatlarıma verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan hiç pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğin olanca ateşi ile kucaklarım.
Oğlun Deniz Gezmiş.

Cumartesi, Temmuz 28, 2007

bence klasik yöntem daha zevkli... bi' deneseler derim ben...


çok daha zevkli, çok daha tat alıcı yöntemi varken;
insanların birbirlerini alt ederek,
birbirlerinin başarısızlıklarını düşünerek,
birbirlerinin zayıf yönlerini anlayıp, o yönlerinin üstüne giderek,
birbirlerinin ayaklarını kaydırmaya çabalayarak,
karşısındakinin süründüğünü hayal ederek, ve bu uğurda ellerinden geleni yaparak,
birbirlerini her anlamda yok etmeyi düşünerek,
yüzlere gülümseyip, içten içe kuyu kazarak,........
evet evet bu şekilde
ya da bu tür fantazilerle
nasıl mastürbasyon yapabildiklerini anlamıyorum...
en merak ettiğim şey, tüm bunları yaparak orgazm olabiliyorlar mı acaba?

Cuma, Temmuz 27, 2007

"senden öncem" vardı. peki ya "senden sonram" da mı olacak?


içimde kocaman bir yara kanamaktaydı...
"sevgi"nin, sadece sözlükte boşluğu doldurabilmek için üretilmiş bir kelime olduğunu düşünmeye başlamıştım.
aşk mı? aşk da ne ki? kalbin bir kerpetenle koparılıp lime lime edilmesini, böyle güzel bir kelimeyle çekilir hale getirmeye çalıştıklarını sanmak üzereydim.
hissetmek... sıcaklık... dokunmak... arzu... bu kelimeler ise çoktan çıkmıştı dağarcığımdan.
kimsin sen? nesin?
birgün beni "ben"imle terkedip gidecek misin? özlem kelimesini yeniden hayatıma mı katacaksın? gözyaşlarım akarken yanaklarım yanacak mı yine?
tüm bunları yapacak mısın?
her şarkıda olacak mısın? kokularda peki? herhangi bir yerde? gözlerimi her kapattığımda?
gözlerimi her kapattığımda, uykumu çalmak üzere koşacak mısın gözbebeklerime?
bütün bunları yaşatacak mısın bana?
yapma n'olur! sıcaklığını alma benden...
gülüşünle hep yanımda ol... seviş her fırsatta... öp!
gitme benden, kendini alıp...
gitme n'olur!
varsa eğer niyetinde gitmek...
elini elimden şimdi çek n'olur!!!

Perşembe, Temmuz 26, 2007

aşık oldum


seni seviyorum
herşeyinle
seni seviyorum
"seni seviyorum" deyişinle
seni seviyorum

heh!!! ayyyyynnneeennnn :)


ne demiş Nil Karaibrahimgil?
evet evet aynen öyle... aynen.
bunca yıldır belki de başarabildiğim tek şey...
"...kalamam hayatın köşesinde
o zaman neşesi neresinde
koysalar önüme bariyer de
çocuk da yaparım, kariyer de" ;)

Çarşamba, Temmuz 25, 2007

haberlendirmeeee... gelin gayrı arada bi' he mi?



nicedir yazmaya ara verdiğim deşarj özellikli bloğuma, yeni imajımla, yeniden saçmalıklar karalamaya karar verdim ara sıra sizleri de beklerim...http://budabenden.blogspot.com

onlar bile o şartlarda umut kesmememişler yarınlardan, hadi o zaman inanmaya devam "insanım"a...

Bir yanda cellat girdi araya
bir yandan oyun etti bana
bu mendebur yürek
nasip olamayacak Mehmet'im yavrum
seni bir daha görmek
biliyorum
buğday başağı gibi delikanlı olacaksın
ben de öyleydim gençliğimde
kumral,ince,uzun
gözlerin ananınkiler gibi kocaman
bazan bir parça tuhaf,mahzun
alnına
alnın alabildiğine aydınlık
herhalde senin de olacak
-berbat benimkisi-

türküler döktüreceksin yanık mı yanık
konuşmasını da bileceksin
-ben de becerirdim o işi sinirlenmediğim zamanlar-
bal damlayacak dilinden
vay Memet,kızların çekeceği var
senin elinden

müşküldür,
babasız büyütmek erkek evladı
ananı üzme oğlum
ben güldürmedim yüzünü
sen güldür
anan ipek gibi kuvvetli,ipek gibi yumuşak
anan
nineliğin de bile güzel olacak
o ilk gördüğüm günkü gibi
Boğaziçinde
17'sinde
ay ışığı,gün ışığı,can eriği
dünya güzeli

ayrıldık bir sabah
buluşmak üzere
buluşamadık
anan
anaların en iyisi,en akıllısı
yüz yıl yaşar inşallah

Ölmekten oğlum,korkmuyorum
ama ne de olsa
iş arasında bazan
irkilip ansızın
yahut yalnızlığında uyku öncesinin
günleri saymak biraz zor

dünyaya doymak olmuyor Memet
doymak olmuyor
Dünyada kiracı gibi değil
yaşa dünyada babanın eviymiş gibi
tohuma,toprağa,denize inan
ama insana
hepsinden önce
kuruyan dalın
sönen yıldızın
sakat hayvanın
duy kederini
hepsinden önce de insanın
sevindirsin seni cümlesi nimetlerin
sevindirsin seni karanlık ve aydınlık
sevindirsin seni dört mevsim
amma hepsinden önce insan sevindirsin seni

Memet,memleketler içinde bir şirin memlekettir
Türkiye
bizim memleket
insanı da su katılmamış
çalışkandır,ağır başlı,yiğit
ama dehşetli fakir
çekmiş,çekiyor millet
lakin güzel gelecek sonu
senin bizim orda halkınla beraber
komünizmi kuracaksın
gözle görecek,elle tutacaksın onu

Memet
ben dilimden,türkülerimden
tuzumdan,ekmeğimden uzakta
anana hasret,sana hasret
yoldaşlarıma,halkıma hasret öleceğim
ama sürgünde değil
gurbet ellerde değil
öleceğim rüyalarımın memleketinde
beyaz şehrinde en güzel günlerimin

Memet
yavrum
içim rahat
sende daha bir hayli zaman
halkımızda ölümsüz devam edecek
ben de tükenen hayat...
Nazım Hikmet RAN

Salı, Temmuz 24, 2007

her fotoğrafımda gülümsüyorum... hep gülümsediğim gibi... oysa "içim" :'(


yoruldum ben... tek başıma herşeyi omuzlayıp taşımaktan yoruldum.
içimde tuttuklarımın ağırlıkları altında ezilir oldum.
dayanamıyorum artık, sınırlarımı zorluyorum...
"ah bebeğim, ah denizim, herşeye ama herşeylere katlanma sebebim, sen benim canımdan can kanımdan kansın... seni çok seviyorum oğlum" ama senin için bile olsa, daha ne kadar yeter gücüm bilemiyorum.
bitiyorum
tükeniyorum...
yaşamak istemiyorum!!!


bi' başarsam :'(


yazmak istedim sadece yine... içimden ne çıkarsa... her zamanki gibi, düşünmeden, bir ikinci kez okumadan, bir çırpıda...
konu her neyse o an bende, yazımın gündemi de o tabii ki.
yazmak, şu an içimden çıkmak isteyenleri çıkarmak...
"bana dair"lerden birini yazmak...
iş değil
oğlumdan değil
büyük aşkım "tiyatro"m değil
aşk mı aşk hiç değillll...
en mükemmelini buldum çünkü, diyecek tek sözüm yok aşka dair :)
peki ne...
içimi yiyen şeyi yazmak
beni kemiren
yok etmeye çalışan ve her geçen gün amacına daha da yaklaşan...
yazmak
yazmak
yazmayı başarmak
yazmaya çabalamak
belki de yazarak ondan kurtulmak...
ama yok, olmuyor...
olamıyor işte...
çıkmıyor...
beni boğmaya devam ediyor...
nefessiz bırakmaya devam ediyor
:'(
bitirmeye devam ediyor...
yok etmeye devam ediyor...
:'(





ay aman offf :s

amaaaaaan bana ne... seçimmiş ampülmüş umursamiiiicam artık. yeterince sıkıntım var bi' de bunu mu düşüniiim yane?
dış borçmuş iç borçmuş amaaaaaan bana neeee!!!
demeye çabalıyorum :p diyemiyorum...
yahu zaten kafam allak bullaktı bi' de bunu takar oldum.
"neden insanım böyle, nasıl düşünmekten bu kadar mahrum?" diye diye kafamda planlar yapıp hayata nasıl sürebilirimi düşünüp duruyorum.
Kant misali biri olsam, aydınlanmaya yol açsam...
neyse ben en iyisi bir şarkı tutturiiim yine, iyi gelir belki karamsarlığıma... kendime gelirim yine.
ben feleğin şu çarkınaaaa çomaaaak sokaaarrrrıııımmmmmmm

Pazartesi, Temmuz 23, 2007

milletimin kafasındaki ampul ne zaman yanacak, ben onu merak ediyorum... :s

Marmara Üniversitesi'nden bir öğrencimin bana gönderdiği elektronik postayı aynen aktarıyorum...
Ah Ayhan'cığım keşke senin gibilerin sayısı biraz daha fazla olsa...
öptüm çok, yüksek lisansında başarılar sana... he bir de teşekkür ederim, sen ve senin gibiler olmasa hepten umudumu yitireceğim...

DURMAK YOK! YOLA DEVAM!
Bugün AKP'nin "Durmak Yok, Yola Devam" la biten afiş ve ilanlarının bende hatırlattıklarını paylaşmak istiyorum:
- 4 yıl önce zenginin bursuyla okuyan Başbakan'ın oğlu Burak Erdoğan şimdi
2.5 milyon dolarlık gemi sahibi!
- Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

- Burslu Burak ve Bilal Erdoğan kardeşler geminin yanı sıra ABD'de görkemli bir ev ve Üsküdar'da 15 dönüm bahçe içinde şahane bir villa da satın aldılar!
- Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

- Gençliğinde ili Kocaeli'nde fakir ve yetim olması sebebiyle "Ceketsiz Osman" lakabı ile anılan Ulaştırma Bakanı Pepe'nin oğullarının, onları 30 yıldır tanıyan komşusu Cumali Durmuş'un şehadetine göre 600 küsür dairesi, iki gemisi ve bir işhanı varmış!
- Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

- Abdullah Gül'ün; gariptir, küçük esnaftır diye acındırdığı babası fabrikatör çıktı. Gül'ün babasına ait şirketin web sayfasındaki referas listesinde 42 AKP'li belediyede yaptığı işler var. Allah(cc) daha çok AKP'li belediye ile işler nasip etsin!
- Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-17 Nisan 2003'de mısır ithalatı vergisi yüzde 20'ye indirildi ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlu hemen 4000 ton mısır ithal etti. İthalattan 4 gün sonra vergi yüzde 45'e çıkarıldı ve Oğul Unakıtan servet kazandı.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-TCDD'nin açtığı istasyon yenileme ihalelerinin 10'unu AKP'li yönetici Emine Alioğlu aldı.. Aaa o da ne? Emine Hanımın değil böyle bir işte tecrübesi, zerre bir maddi ya da manevi birikimi bile yok.. Dahası Hanımefendi yeşil kartlı.. Ama olsun AKP'li ya!
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-Bilirkişi tarafından 51 milyon kıymet biçilen Balıkesir Seka 1 milyon dolara AKP yoldaşı Albayraklara verildi.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-Tüpraş'ın yüzde 14.7 hissesi ihalesiz ve pazarlıksız olarak gece yarıları görüşmeleri sonrasında Yahudi Ofer Ailesine satıldı.. Ofer'lerin bu satıştan net kârı tamı tamına 755 milyon dolar.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-Yolsuzluk suçlamasından ötürü milletvekilliğinden istifa etmek zorunda kalan Cemal Kaya'yı AKP yine seçilecek yerden aday yaptı.!
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-Ulaştırma Bakanı Yıldırım Denizcilik İşletmelerine ait bir gemiyi daha önce genel müdürü olduğu Santour Gmbh'ye ihalesiz olarak verdi.. Şirket kısa bir süre sonra da Bakan Yıldırım'ın oğlu Erkan'a İtalya'dan gemi satın alsın diye 200 bin Euro para verdi.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-AKP'nin 4.5 yıllık iktidarı ile sıfır olan PKK terörü, 90'lı yıllar seviyesine tırmandı!
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-AKP öncesi 1.5 milyar dolar olan cari açık şimdi 34 milyar dolar.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-AKP iktidarı ile 210 milyar dolar olan borç 408 milyar dolara çıktı!
-Bravo(!) Durmak yok, yola devam.

-AKP iktidarı ile Kürtler bağımsızlığa koşar adım yürüyor!
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-AKP öncesi el pençe divan duran Barzani, şimdi her gün Türkiye'ye hakaret ediyor!
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-4.5 yıl öncesinde Türkiye'de sadece Türk milleti vardı. Şimdi 20 küsür etnik yapı var.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-AKP öncesinde türbana özgürlük gündemdeydi. AKP ile türban artık çöp tenekesindedir. AKP türbanı seçim beyannamesine bile almadı.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-4.5 yıl önce ülkede bulunan kilise sayısı, AKP iktidarı sayesinde üçe katlandı.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-4.5 yıl önce bu ülkenin bir Kıbrıs davası vardı. Şimdi yok.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-4.5 yıl önce AKP kimsesizlerin kimsesiydi, şimdi Siyonistlerin, ABD'nin, küresel tefecilerin, Barzani'nin ve TÜSİAD'ın kimsesi oldu.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.

-4.5 yıl sonra büyük şehirlerde kapkaç gibi tehditlerden ötürü artık sokağa çıkılamaz haldedir. Pek çok ev en az iki kere soyulmuştur.
-Bravooo(!) Durmak yok, yola devam.


Şimdi siz değerleri dostlara bir soru.Her "2 kişiden biri" bunlara oy verdiğine göre muhakkak içinizde AKP'ye oy verenler var.Kriteriniz nedir bunu merak ediyorum?Siz de mi ihale aldınız yoksa 1 ton kömüre tav mı oldunuz?Bunları görmemek için ya kör olmak gerekir ya da menfaat elde etmek gerekir.Dünyanın hiç bir yerinde bir bakan 2 gün içinde yasa değiştirip oğlunu zengin etmez.Ederse görevde kalmaz çünkü halk hakkını arar.Peki ne olduda bu kadar duyarsızlaştık?
Bir gün halkın geri kalan %55i söz sahibi olduğunda Damat Feritler gibi gemiciklerine atlayıp bu ülkeyi terk etmek isteyecekler ama işte o zaman İstiklal Mahkemelerinde Hıyanet-i Vataniye Kanununlarıyla yargılandıklarında idam sehbasında arkalarında o %45i de bulamazlarsa hiç şaşırmamak gerekir...



bu da milletime olsun bari... gerçi, davul zurna azken bu ne fayda ama...izninizle sevgili Nazım :)


Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur,
koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada,
bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak,
yorgunsak,
alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim...

Nazım'dan bana olsun...

Kocalmağa alışıyorum
dünyanın en zor zanaatına,
kapıları çalmağa son kere,
durup durmadan ayrılığa.
Saatlar, akarsınız, akarsınız, akarsınız...
Anlamağa çalışıyorum
inanmayı yitirmenin pahasına.
Bir söz söyleyecektim sana
söyleyemedim.
Dünyamda sabahleyin aç karına içilen cıgaramın tadı.
Ölüm kendinden önce bana yalnızlığını yolladı.
Kıskanıyorum öylelerini kocaldıklarının farkında bile değiller,
öylesine başlarından aşkın işleri.





Pazar, Temmuz 22, 2007

boşuna umutla bakıyorsunuz "istikbal"e...

az önce yazmıştım, halkımdan yana umutsuz değilim diye...umut bu kadar mı çabuk tükenirmiş be Ata'm?
demokrasiyi yok etmek isteyenler, demokratik yolla başımıza geldiler yine...
başbakan belli oldu (sayılır)... dolayısıyla cumhurbaşkanı da...
asker ne yapar bilemem.
ben ne isterim desemmm?
darbe olsa? yok yok olmasa?
Ata'm size sorsam... yani 10 yıl önceye mi gitmek daha hayırlı yoksa 1400 yıl mı?
ha darbe ha bu yönetim, nasılsa geri gideceğiz...
en az zararla kurtulsak diyorum.

seçmeceee bunlaaaaarrrrr seçmeeeceeeee :P

seçim seçim dedik, seçim seçim seçtik
hadi bakalım...
ne değişecek ki sanki insanım için?
cepleri dolanların, akrabaları han hamama kavuşanların isimleri değişecek sadece.
bir günlüğüne, tek bir günlüğüne varlıkları fark edilip, söz haklarını hakkını vere vere kullananlar her türlü haklarını hak etmeyenlere emanet edip, yine ekmek, yine yatacak yer derdine düşecekler...
seçim seçim dedik, seçim seçim seçtik, satım satım satılmaya devam etmek için...
büyük şairimizin zamanında hava ve acı su bedavaydı (Orhan Veli'me sevgiler) belki ama bugün suyu geçtim, neredeyse soluduğumuz havanın bile parasını ödüyoruz...
hatta yaşamak bile bedava değil, sadece "bedava yaşıyoruz"
seçim seçim dedik seçim seçim seçtik
seçilemeyesiceler arasından en seçilisiceyi seçmeye çabalayarak...
bir günlüğüne hatırlanıp önemsenmenin, bir günlüğüne saltanat sürebilmenin, söz söylemenin tadına varan, güzel halkım!!! ne büyüksün ki herşeye rağmen hala o yüce sevgi kalbinde, damarlarında...
her ne kadar çabuk kanıp, çıkarcıların yalanlarına kansanız da, o tertemiz, o saf, o sevgili dolu ruhunuzda kabahat, siz de değil... bir de böyle kalmanızın işlerine geldiği, o yüzden de mümkün olduğunca böyle kalmanız için çabalayan o yok olasıcalar da...
siz sevmeye devam edin... bir de umut etmeye... ben sizi sevmeye ve sizden umutlanmaya...
yaşamaya devam edelim...
bir sincap misali, yaşamın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden (Nazım'ıma sevgiler)
yaşamaya devammmmm
seçim seçim deyip seçim seçim seçtik...
bakalım bu sefer kimleri ebeleyip, kimleri sobeledik...

bu size, sevgili zihni örer... bizim kültürümüzden, bizim felsefemizden çok tanıdık gelecek bir ezginin üzerine yapmış Loreena'M :)

Cuma, Temmuz 20, 2007

bu kadının şarkıları beni "mest" ediyoooorrrr...

sıkıldım sıkıldım coşmak istiyorummmm

"offfffffffff" desem, rahatlar mıyım?
hafifler miyim?
hayatımı kendi ellerime alabilir miyim?
"offffffffff" ki ne "offfffffffffff"...
"ooooof offfffffff"!

savaş nidalarımın yükselesi tuttu göğe :s

yok yok tutmayın beni, yazıcam zaar...
yazasım yine tuttu frutti...:P
savaş kıyafetlerimi giydim saldırıya hazırım.
laftan sözden anlamayanlara bi temiz sopa gerek.
başkalarının hayatına burnumuzu sokmaya, hatta geri geri yürüyüp burnumuzu sokmaya (ki heryerimiz girsin di mi, tek burunla yetinir miyiz?) öyle alışmışız ki, duramıyoruz aksi şekilde.
yahu size ne... kim kiminleyse size ne? kim neyi başardı, neyi başaramadıysa size ne...
varsa yapılanın bi' faydası size, e kullanın dilediğinizce... zararı varsa eğer bildirin haddini yeter. gerisinden size ne... onun selüliti bunu estetiği size ne yahu size ne...
yok evlenmiş boşanmış aldatmış ağlamış... size neee!!!
ay çıldırmamak işten değil.
yazık valla pek bi' çok yazık hem de...
boşa gidiyor sayılı günler... boşaaaaaa... ama kime neeee?
siz halaaaa, "kim kiminle, kim nerede?"
titreyip kendinize gelin diyeceğim ama o bile nafile... titreseniz de eminim ki titreyişiniz bile aksi yöne...
onun parası, bunun pulu... yahu size ne... sizden çalıyorsa, tamam ama gerisi niye... züğürtsünüz ve zenginin malıyla mı çenenizi yormak niyetiniz he?
size ne kardeşim, yaşasın herkes kendine...
kocaman dünya. doğduk yaşıyoruz... ölüp yok olacağız... yiyor içiyor dışkılıyoruz... var mı istisnası olan?
varsa beri gele, he yoksa eğer; ne gerek var tüm bunlarla vakit kaybetmeye?
az da olsa sözümü söyledim ama aslı şu ki, böylelerinden de bana ne?
çeliştim işte kendi sözlerimle.
ele verdim talkımı, kendim yuttum salkımı
e o zaman izninizle, şimdilik bana müsade...

Perşembe, Temmuz 19, 2007

bu nedir? nedir bu? :s bilmem


bu mudur aşk
budur
sen misindir?
sensindir...
adı nedir?
adı da sendir...
sende midir ben?
sendedir...
sen kimsindir?
sevdiğimsindir.
özlediğimsindir.
istediğimsindir.
sen kimsindir?
sen sensindir...
Ahmetsindir...
sen kimsindir?
sen bensindir
aynı benim gibisindir...
yazdıklarım nedir?
içimden çıkmak isteyen sözcüklerimdir.
ha saçma sapan mı gelmektedir gözlere, dillere?
aşk saçmaysa öyledir, değilse değillerdir...
amaaaan ne bileyim işte
yazakoydum yazayazdım
hem saçmaladım hem rahatladım
aşığım ya zira ondandır...
yaza yaza yaz yaptım
söze söze söz ettim
ne ettim?
ne etmedim?
he buna bi' cevap getiremedim...
allaaaah alllaaaaaaaahhhhhh
ne bu şimdi?
ne yazdıklarımdan ne dediklerimden hiç birşey anlamadım.
sadece şu yeterliydi aslında boşa uzattım
yahu ben aşığım
aaaa
aşıkkkk! :P

olamaz mı? olamaz di mi? :(


belki de bir hayal kahramanı... bana beni kazandıracak olan.
gelip bana sısmsıkı sarılıp "seni çok seviyorum" diyecek olan.
saçlarımı okşayıp gözlerime bakarak "herşey geçmişte kaldı, artık yepyenisin. yepyeniyiz. unut unutmak istediğin herşeyi, ben yanındayım güç vermek için" diyerek dudaklarıma sıcacık bir öpüş konduracak olan.
tutup elimden sonra hızla koşmaya başlatacak olan...
koşup koşup bambaşka bir diyarda nefes nefese ama hafiflemiş bir halde, gülüşümü geri kazandıracak olan.
belki de bir hayal kahramanı
belki de
hayal
ve ben çok fazla hayal kuruyorum belki de...

Çarşamba, Temmuz 18, 2007

ceyhan'a...

ah be çocuk... ah be... ne diyebilirm ki ben şimdi sana... al bak yollardan yazıp yolluyorum kelimelerimi sana...
giderayak denir miydi bu çocuk? hatta hiç söylenir miydi?
önce bi' beni düşün, sonra da kendini...
çok düşündüm dedin gerçi ama iyi düşün derim ben.
gerçekçi...
herşey bambaşka olsaydı.
mesela ben 10 yıl daha genç :)
sen yine aynından olsaydın, böyle içten böyle sıcak ve böyle olduğun gibi...
heh işte o zaman "evet" olurdu inan cevabım sana :)
sen benim "başlıksızımsın"...
hem kardeşim hem ağabeyim
hem evladım hem babam...
hem sevgilim hem yabancı
hem dostum hem düşmanımsın...
sen benim "başlıksızımsın"
seni seviyorum çocuk
seni çok seviyorum
ama
başka başka yıllarımız da yollarımız da...
hadi sen kendi yıllarına ben kendi...
ve unutma sakın e mi; sana en uzağım ama en yakın...
ah deli çocuk... deli...
soru mu bu yani şimdi...

Salı, Temmuz 17, 2007

saygıdeğer değmez saygınlığını yitiren George Bey!!!


Harikasınız George Bey... Ultra mega süpersiniz...
gerçekten de sayenizde ırak artık özgür. Demokratik bir şekilde can veriyor insanlar. Çocuklar özgürce sakat kalabiliyor ve yine bi' o kadar özgürce ölebiliyor.
Dünya size minnetdar. Herşeyinizle, her yaptığınızla gurur duymalısınız kendinizle.
En az sizin kadar, arkanızdan gelebilen şakşakçılarınız da harika varlıklar...
Hele hele sizi seçme yüceliğini göstermiş o mükemmel kitleniz...
Ve ülkemiz dahilinde bulunan yandaşlarınız... Ne muhteşem insanlar gerçekten.
Mucizesiniz siz bu dünya için.
İyi ki doğmuşsunuz... Doğmuşsunuz ki sayenizde "aşağılık" kelimesini kullanabileceğimiz bir za(r)t-ı muhterem'e sahip olmuşuz...
Keşke arkanızda, tıpkı o mükemmel babanızın sizi bıraktığı gibi, siz de bir başka George hazretlerini bırakıp dünyanın içine etmeye "neslen" devam etseydiniz.
İçimde size karşı gün geçtikçe büyüyen tuhaf bir duygu var. Ve bu duygu bende farklı istek ve arzular uyandırıyor. Mesela, acılar içinde kıvranarak ölüm döşeğinizdeyken, yaptığınız bunca vahşetin bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçmesi gibi... Ve siz, yönetmenliğini yapıp, senaryosunu yazdığınız bu muhteşem korku filmini izlerken sayenizde parçalanarak ölmüş binlerce çocuğun ruhlarının, başınıza toplanıp, işaret parmaklarını size uzatmış bir halde kahkahalar atarak gülmeleri gibi...
Aşağılıksınız...
Gerçeküstü bir pisliksiniz bu dünya için.
Sizinle aynı çağda yaşamış olma bedbahtlığına sahip olduğum için neler hissettiğimi bilemezsiniz...
Sıradan bir cümleyle son veriyorum size ithaf ettiğim yazıma...
Sıradan ve hafifletilmiş hissiyatımı içeren bir cümleyle.
Bizim buralarda sizin gibilere söylenen çok söz vardır. Ben içlerinden en başta duranını seçtim.
Öhhömm öhhömm şöyle ki; "allah belanızı versin"

Pazartesi, Temmuz 16, 2007

demiştim ama yine dedim... ve daha da çoook derim...


hormonlarla ilgili bi' mesele biliyorum, bu AŞK denilen duygu. ve yaşı başı, geçmişi geleceği, ayıbı günahı olmaz...
çok tadamadım o nedenle fazla bilmem hormonlar neler yaptırır bi' aşığa.
bir kere yaşar gibi oldum onun da tadına varamadım zaten binbir türlü etkenden.
ancak şimdi var. öyle bir var ki bende bu his, bu duygu...
capcanlı ve dolu dolu salgılanıyor beynimden tüm vücuduma "aşk" hormonları...
bir sürü karışıklık ve sıkıntıyla dolu olsa da hayatım, işte bu "aşk" ile ilgili bölümü öyle güzel ki...
bu nedenle, içimde kalmasın diye, söylemezsem sürekli yutkunmak zorunda kalacağımdan ve gerçekten bağıra bağıra söylemek istediğimden, diyorum ki yine yeni ve yeniden;
SENİ ÇOK SEVİYORUMMM
heh oh işte dedim ve huhhhh iyi geldi... bunu söylemekte zorlananları, söylemeyi anlamsız bulanları, sayıyla söyleyenleri anlamıyorum... duymak kadar güzel söylemek de halbuki. gerçi eminim onlar da beni anlamıyorlardır ya...
amaaan neyse bana ne
ben diyorum ya sevdiklerime
ve aşkıma...
ne diyordum? heh:
"seni çok seviyorummmm"

Pazar, Temmuz 15, 2007

kırk küp, kırkının da kulbu kırık küp!!!

şemsipaşa pasajında sesim büzüştü zaar... sus oldum, sus pus kaldım... ne yoğurdu sakladım, sarımsaklayarak ne de iki kürkü yırtık kel kör kirpinin kürklerini birbirine ekledim.
sadece kelimelerimin dışa akışını sağlamak şu anki niyetim. doldular doldular taşmak üzereler...
onları bir düzene koymak ve asıl söylemek istediklerine tercüman olmak için de hiç havamda değilim. e işte bu yüzden bööyle saçmaladım.
civcivim okula başlayacak bu eylülde. böyle bir ülkede bu eğitim sisteminde, yarışıp yarışıp beyinlerini a b c d e seçeneklerinin doğrultusunda köreltmek zorunda kalan milyonlarca öğrenciden biri olacak... "kırmızı" demeyi bilmeden "red"in öğrenildiği bu imrenilesi türk eğitim sisteminin -çok az da olsa sayıları, gerçekten önlerinde saygı ile eğilebileceğim öğretmenlerimizi bu cümlemin dışında tutarak tabi- yüce neferleri sevgili saygılı kaygılı, hiç birşey olamazsam "öğretmen" olayım bari deyip de her ayın 15inde maaş aldıklarında ne iş yaptıklarını az biraz anımsayan, onun dışında "şunları defterinize geçirin, şu soruları çözün, şu şiiri ezberleyin..." direktiflerini eğitim ve dahi öğretimden sayan ulu eğitim- öğretimcilerimizin ellerine emanet edeceğim bi'tanemi... ve önünde eğilinilesi o ender insanlardan birnin eline düşmesi için de tanrıya yalvaracağım... 10 yıl çalıştım bu sektörde, 6. 7. 8. sınıflarda, lise sınıflarının her seviyesinde ve her alanında ders verdim. iki yıldır da daha büyüklerleyim... yani eğitimcilerimizin her türüyle, ne acı ki, karşılaştım.
ama yapacak bi'şeyim yok... dedim ya; tanrıdan dileğim şans oğlumdan yana olsun ve öğretmen gibi bir öğretmeni olsun.

bizzat ben kendim de şimdi ne dilerdim kendim için bilmek ister misiniz? ha niye isteyeceksiniz? ama ben koydum ya kafama, yazacağım buraya... yani isteseniz de istemeseniz de zaten öğreneceksiniz.
tek başıma... kimseyi tanımadığım bir yerde, dilini bilmediğim bir ülkede, kocaman bir kumsalda, sıcacık güneş ışığının altında, masmavi denizin dalga sesleri eşliğinde, kulağımda hafiften biraz müzik, elimde buz gibi bir içecek, öööööyle "ot" gibi uzanmak... saatlerce... arasıra denize girip çıkmanın dışında çok gözle görülür bir aktivite yapmadan...
yazdım çizdim öylesine bişeyler dedim işte...
az da olsa çıkardım yine sözcüklerimi dışarı.
he, yazdım çizdim deyince aklıma geliverdi birden.
aklıma gelenle de bitireyim bari bu ne idüğü belirsiz konulu yazımı...
yazdın çizdin aman aman aman
incecik izdin aman aman aman
sıraya dizdin bizi ZAMAN
sıraya dizdin bizi zaman...(duman'dan)


Cumartesi, Temmuz 14, 2007

"pat" diye çıktı. bir anda... zaten herşey anların toplamından ibaret değil mi ki? ;)

bi'kaç zamandır yine daldım "yaşamımın sırrını" bulmaya... aslında bildiğim ama ne hikmetse bilmemezlikten geldiğim.
ben mi çok sorguluyorum hayatımı yoksa hayatım mı çok sorgulanası bilmiyorum. ama bir şeyleri değiştirmem gerek, bunun farkındayım. yoksa dövünerek geçecek yıllarım ve elde var "dövünme" olacak...
bundan böyle daha sıkı sarılmaya karar verdim mutluluk verenlerime. her kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın gözlerimi kapayıp, kulaklarımı tıkamaya.
tiyatromla, akademik kariyer mücadeleme göre çok daha mutluyum. sevgilimle zaten bulutların üzerinde uçuyorum.
oğlum için en iyi neyse, elimden geleni zaten yapıyorum.
"ben" ne istiyorum'u çok iyi biliyorum. ve yolum ne kadar kıvrımlı, uçurumlu olsa da sonuna kadar yürümek üzere yollara düşüyorum...
acıtacak olsa da olacaklar zaman zaman canımı, pansuman yapacak kadar güçlüyüm açılacak yaralarıma. tek başıma kalacak olsam da bu uğurda, sırt dönecek olsa da etrafımdaki herkes bana, yalnızlığımla koşmaya devam edeceğim bana ayit yolumda...
hadi o zaman, belki daha erken ama, gökten üç elma düşsün bakalım... madem önce "ben" dedim, e o zaman üçü de benim başıma :)

Cuma, Temmuz 13, 2007

"ne biliyor, ne bilmiyorum" bilmiyorum ama herşeyi sanki şu an biiipppppiktir ediyorum...

aklım karmakarışık
ne yapacağımı bilememek bi' yana "ne yapmalıyım?ı" bile bilmiyorum.
seviyorum çok
ama
sevildiğimi bilemiyorum tam
sevildiğim var bi' tane, eminim sevdiğinden, onu da tam mutlu edemiyorum işte...
vazgeçmem gerekenlerim var, mutlu olmak için...
vazgeçmek mi doğru vazgeçmemek mi, karar veremiyorum...
kendimi düşününce
yani
önce "ben" deyince
vazgeçmem gerek, biliyorum...
kimse üzülmesin istiyorum
ama
mutlu da olmak.........
özledim eskileri
ama dönemiyorum.
aslında kısacası
bu dünyada kalmayı hiiiç istemiyorum
ve sırf oğlum için çabalıyorum
çabalıyorum
çabalıyorum...
yoruldum yalnız
her an pes edebilirim haberiniz olsun
canlı canlı bir "son"a tanık olur musunuz?
son günlerde hep içip içip duruyorum
beynim uyuştukça daha mutlu, daha güçlü hissediyorum
ve şu an öyle sarhoşum
ve bi' o kadar aklı başındayım ki
sadece
bağıra bağıra şunu söylemek istiyorum
"ey türkiyede kadın olanlar!!!!
herkesi mutlu edip korumak zorunda değilsiniz...
enseste maruz kalanlar
korkup pes etmek
geri çekilmek zorunda değilsiniz
bu sizin ayıbınız değil
bu sizin hatanız değil
soluk almak için evden kurtulmak,
kurtulmak için evlenmek zorunda kalanlar
daha güçlü
çok daha güçlü olunuz ve biliniz ki
en güzel
en doğru
kendinizsiniz
sokakta bile yatsanız
tek sizsiniz size doğru, size destek...
ve aşabilirsiniz
sadece biraz cesaret...
ve
aşkı bulanlar
"kim ne derse desin" diyebilecek kadar güçlü
ve dayanıklıysanız
aşkın tadına ancak o zaman varabilirsiniz.
aksi, yük
aksi yorgunluk...
aksi
bu ülkede kadın olmanın ezikliği...
ve anne olanlar
önce çocuğunuzu bi' güzel koklayın
sonra karar verin , her neyse niyetiniz...
ve hedefleri olanlar...
-ki benimkiler zaten belli
tiyatro ve üniversite...
he, birini seçmek gerekse kesinlikle "Nina'yım ben dedim ya... Nina'yım işte" ille de sahne.....
"Dr." olmama az kaldı... yolun sonu "prof"luk belki
ama ya ikisi ya da sadece birrrrrrriiiii...
e Nina'yım ben dedim ya tercihim de belli
yani diyeceğim o ki;
gülümsemek nerede mümkünse
huzur nerdeyse
"oh be" nereye gizlenmişse
oraya yönelin
ve gerisini
af buyrun ama "siktir edin"
bunca zamanda öğrendiğim
sır, işte bu benim
ve ne hikmetse
bir türlü
hayata süremedim..." :(
süremedim de iyi ...ok yedim :((((

Pazartesi, Temmuz 09, 2007

belki yarın... belki yarından da yakın...

gitmek...
kendimle kalacağım, kendim olacağım yere...
gitmek...
herşeyi geride bırakıp.
gitmek...

Cumartesi, Temmuz 07, 2007

+18

tenim tenine yanıyor. seni istiyor her daim...
gözlerim seni
ellerim seni,
dudaklarım seni...
herşeyinle seni istiyor her fırsatta...
aşktan doğdu bu arzu belki ama
her aşk arzu doğrur mu sence?
herşeyim herşeyine denkse, ki öyle...
sözlerin sözlerime...
gülüşün gülüşüme...
hayallerin hayallerime...
yanarken ben her dokunuşunda tüm bedenimle...
nedeni ne sence?
binlerce ten, binlerce dokunuş var belki ama
beni benden alan
bulutlara çıkaran neden sensin, sence?
işte bu yüzden bebiş,
seviş benimle
her fırsatta
sev beni
sar
öp
okşa
sokul canıma
seviş benimle
SEViş BENİmle...
he mi?
:P

dayan dayan nereye kadar ha? sorarım size...

kendimi, hayatımı, etrafımı, dünyamı, yaşamımı düşündükçe psikolojim bozuluyor zannımca.
aklımı kaçırıyorum ve tıpkı bir ince çorap gibi, misalen "pariziyen", kaçık cıııırrrrtttt diyerek büyüyor. oje sürmek gerek durması için ama artık o çoraptan da hayır gelmez di mi? yenisini temin etmeli he? tamam. hemen de nasıl?
hayatımın yenisi nasıl olabilir ki?... reankarne mümkün mü? mümkünse, dilediğim gibi mi? yani istediğim bedende mi? sıfırdan yani?
he yok değilse ne yapmalı?
başlangıç noktamdaki hayallerime ulaşabilmem mümkün mü peki?
değilse de ne fark eder?
yeniden çekemem bunca azapları... kurtulamamak yeterince acı.
sanki kime zarardı ki hayallerimin hayata vuruluşu? kimin için ne değişirdi ki? alt tarafı mutlu olacaktım işte... kim ne kaybederdi ki?
bir oğlum var şimdi, canımdan can bir de sevdiğim en tatlısından... ne oğluma tamım ne sevdiğime. bari onlara karışmasa geçmişim keşke. ama yok olmuyor işte. geçmişimin verdikleri, geleceğimi sömürmekte. beni böyle hayattan bezdirmekte. ölümü istetmekte.
düşlediğim ve düşlerken bile mutlu olduğum pek çok şey gerçekleşmekte. ama anlamadığım, sanki inadına elimden kayıp kayıp gitmekte.
nedenleri yine aynı
aynı kişiler
aynı yüzler
aynı sözler...
yahu ne zararı var mutlu olmamın sizlere? nedir korktuğunuz bi' söylesenize? biraz daha gayret... evet azcık daha... başaracaksınız neredeyse... tüm direnmelerime rağmen, gülümseyebilmelerimin, mutluluklarımın sonu gelmekte sayenizde...
çekip alıcam ruhumu sizlerden sonunda işte. veda edeceğim sizin yaşadığınız şu gezegene. nam'ı diğer öbür dünyaya gittiğimde, şen olasınız ha sakın dert etmeyesiniz gittim diye. ben mutlu olduktan sonra, size ne dert edip hüzünlenmeye "genç yaşında gitti" diye. gülümseyeceğim ya her nerdeysem ordan size... ha bi de orta parmağımı göstereceğim izninizle!!!